Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

28 Eylül '15

 
Kategori
Kitap
 

Zindan Gülü

Zindan Gülü
 

İlk göz ağrısı hayat boyunca unutulmayan bir anı olarak hafızasına kazınır insanoğlunun. İlk göz ağrısı diyerek üzerine şiirler, aforizmalar bile yazılır çoğu kez. İnsanoğlu, içinde kopan fırtınaları kısıtlı imkânlarıyla ifade etmeye uğraşır çok zaman. Kısıtlı imkânlar diyorum ama aslında gerçekten kısıtlı olduğundan değil. O anki duygu durumu ile kilitlenen dili çözülene kadar meramını ifade edemez bir türlü. Dilinin ucuna kadar gelir ta yüreğinden sel gibi coşarak duygular ama o dil bir türlü dönmez kopan fırtınaları anlatmaya. Güç yetiremez yürekten esen o deli rüzgâra. Mecal bırakmaz bağrını yakıp geçen kor alevler. Bülbül gibi şakıyan dili bir anda durur, dut yemiş bülbülden bile fenadır bu halleri. Kapısına kadar gittiği devlet dairesinden eli boş dönen köylü vatandaş gibidir o anda. Ne derdini anlatabilir ne de yangınına çare bulabilir.

İlk göz ağrısı çoktur insanın hayatında. Yalnızca karşı cinse odaklanarak ilk göz ağrısı çoktur dersek çok büyük bir yanlışa imza atmış oluruz. İlk göz ağrısı olmak için illa ki aşk olması gerekmez orta yerde, illa ki sevda rüzgârları esmesi gerekmez çorak vadilerde. İlk göz ağrısı yalnızca insan olmaz çünkü insan için.

İlk adımı ilk göz ağrısıdır bir bebeğin. O anki coşkusunu ve heyecanını kimse anlamaz/anlatamaz. Hiç kimse o an bebeğin yüreğinde kaç kelebek uçtuğunu bilemez. Kimsecikler göremez boğazına kadar gelip de bir türlü haykıramadığı sevincini, heyecanını, mutluluğunu. Gülücükleriyle anlatmaya çalışır, ellerini çırparak fark ettirmeye uğraşır sevincini. Onun ilk göz ağrısıdır o, ondan başkası layıkıyla bilemez, özümseyemez.

İlk arkadaşı ilk göz ağrısıdır insanın. İyi kötü demeden her şeyini paylaştığı ilk arkadaşı.. Sevincine ortak olduğu, mutluluğuna ortak ettiği; üzüntüsünü azaltmak için çabaladığı, kederinin ağır cüssesi altında ezilmemesi için elini uzattığı; heyecanlarına her daim ortak ettiği ve coşkusunu bire bir yaşadığı ilk arkadaşı.. O ilk göz ağrısıdır onun. Yerini bir daha hiç kimse dolduramayacaktır belki de. Kimse onun gibi sevinmeyecektir onunla birlikte, kimse onun gibi anlayamayacaktır onu. İlktir. İlk göz ağrısıdır.

İlk sevgilisi ilk göz ağrısıdır insanın. İlk aşkıdır. İlk sevdasıdır. Üzerine yığınla şey yazılmıştır. Ne ilginç bir paradokstur ki üzerinde yığınla şey yazıldığı halde bir türlü anlatılamayan şeydir ilk aşk, ilk sevda, ilk göz ağrısı.

Kalem erbabı, sanat düşkünü, edebiyat sevdalısı bir kimse için ilk göz ağrısı da ilk eseridir. Tıpkı ilk heykeli gibi heykeltraşın, ilk filmi gibi senaristin. Yazarın da ilk eseridir ilk göz ağrısı. Şairin ilk şiir kitabı, yazarın ilk romanı, ilk öyküsü, ilk kitabı.

Benim de bu anlamda ilk göz ağrım “Şiirlerin Efendisi: AŞK” olmuştu. Şiirlerimden bir kısmını kitaplaştırdığım ilk eserimdi. 2007 yılında çıkartmıştım. Kendi imkânlarımla bastırmış, eşe-dosta hediye etmiştim.

Şimdi de ilk göz ağrım bir roman. Öykümsü bir roman aslında. ZİNDAN GÜLÜ ismiyle yine kendi imkânlarımla bastırdım. Bu zamanda tanınmış bir yazar olmayınca yayınevleri eserlerinize pek itibar etmiyor. Günümüzde artık kapital çarklar hızlı döndüğü için her şeye “kâr” gözlüğüyle bakılıyor. Sanat ve edebiyat aşkı ikinci ve hatta üçüncü planda kalabiliyor. Böyle olmayanları tenzih ediyorum elbette. Kısıtlı bir çevre ve kısıtlı imkânlarımla iyilerine ulaşamayacağımı düşündüğüm için, adına alternatif yayıncılık dedikleri şekilde kitabımı bastırmayı uygun gördüm.

 

Sadece bu yüzden değil elbet. Biraz da sabırsız olduğum için böyle bir yola tevessül ettim. Yayınevlerine ısrarla romanımı göndersem belki bir tanesi beğenip basmayı kabul edebilirdi. Ancak bu da uzun bir süreç. Belki aylarca hatta yıllarca bunun için beklemek zorunda kalabilirdim. Aceleciliğim ve sabırsızlığım roman yazarken bile yakamı bırakmadı. Hemen bir kaç ay içinde yazıverdim. Basılması için nasıl bekleyecektim o kadar süreyi. “İyisi mi bu işi hızlandırayım” dedim.

Sadece baskı maliyetini karşılamak için cüz'i bir ücret mukabilinde yakın çevreme hediye etmeye başladım bile. Bu anlamda bana destek olan tüm arkadaşlarıma, dostlarıma, akrabalarıma teşekkür ederim. Elimdeki kitaplar (500 adet) bitene dek bu şekilde yapmayı düşünüyorum. Bu arada benden basım ücreti talep etmeyecek, beğendiği için romanımı yayınlayacak bir yayınevi bulabilirsem daha geniş bir kitleye eserimi ulaştırmak isterim tabi.

Bir yazarın (hâşâ kendimi yazar yerine koyduğum için değil, sadece yazan kişi anlamında kullanıyorum) en büyük mutluluğu eserinin okunması ve bundan da büyük mutluluğu beğenilmesidir. Bir de bu ilk göz ağrısı olunca o mutluluk bambaşka heyecan ve sevinçlerle hemdem olup balon misali büyüdükçe büyür. Bu minvalde romanımı okuyan dostlara, eleştiri ve önerilerini benimle paylaşan dostlara şimdiden çok teşekkür ederim. Daha iyisini yazabilmek ümidim ve dileğimdir. Allah utandırmasın.

Selam ve muhabbetle.

Murat HACIOĞLU

28.09.2015, DENİZLİ

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara