Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '18

 
Kategori
Anılar
 

Zonguldak'ın İlkleri

Zonguldak'ın İlkleri
 

Yengeç burcunun son gününde, Ontemmuz mahallesinde açmışım gözlerimi.1960 ihtilali  günlerini yaşadığımda henüz yedi yaşımdaydım. Komşuluğun sevgilerinde, arkadaşlığın en güzel renklerinde büyüdüm orda. Gün olmuş halay çekmişim, gün olmuş yas tutmuşum. Günler günleri kovalarken ağarttığım saçlarımda ne çok anılar biriktirmişim.
 
Anılara çıktığım zaman yolculuklarında yanıma mahallemi, arkadaşlarımı, komşularımı, akasya kokulu taşlı yollarını, barajlar kurduğumuz yağmur derelerini, hanımelili avluları, halay çekilen düğünlü bahçeleri alırım hep. Bir de, akşam karanlığına saklanan çocukluğumun oyunlarını.
Şehrimin ortak sevinçleri, kederleri bizim olur; grizu facialarında dizilen bayrak örtülü tabutlar, ışığa kavuşan işçiler olur.
Bu yolculuklarıma, Zonguldak’ın ilklerini ekledim son zamanlarda; araştırmanın ucunu bulmak hayli zor olsa da bir yerden başlamak istedim. Hatırladıklarımın, öğrendiklerimin yanında, varlığını sürdüremeyen bir çok güzelliğin bugüne erememesine üzülsem de, o güzelliklerin bir çoğunu görmüş olmanın sevincini de yaşadım.
 
Zonguldak deyince akla ilk gelen Kozlu’nun kestaneci köyünde bulunan taş kömürüdür elbette. İlk bulunduğundan bugüne kadar kederi de, sevinci de hala devam eden. Babamın gırtlağına yapışan ecel, ellerininin çatlağındaki bayram harçlığımız,Tevfik ustaya ısmarlanan ayakkabılarımız, kasap Rıza’nın kıymasıydı kömür. (Her iki dükkan da aynı duruşuyla hala ayakta.Nerde mi? Eski itfaiyenin yanından geçen Ontemmuz mahallesine çıkan bayır yolun tam sağ dönemecinde)
 
Zonguldak’ın Cumhuriyetin ilk vilayeti olduğunu da ilkokul sıralarında öğrendim. Milli bayramların coşkusu , Gazipaşa caddesine sığmazdı adeta. Cumhuriyetin vitrini olurdu sanki bu bayramlar.
Şimdi yerinde yeller esen ilk ekonamasından, E.K.İ işçisi olan babamın tiketiyle alışveriş etmenin ayrıcalığını yaşayanlardanım. Fener'deki taş binasında sıraya girer, listedekiler bir bir önüme dizilirken raflardaki çeşitliliğe göz gezdirirdim hep. Ne çok şey olurdu o raflarda; porselen tabaklar, sümerbank basmaları, yağdan tuza kumanya, teneke kutularda satılan bisküvi, sabun ve son zamanlarda çeşitliliğe eklenen çamaşır detarjanına kadar.
 
Kelebeğin Rüyası adlı filmin çekildiği Fener mahallesinin eski haliyle, tenis kortu, işçi evleri, deniz kulubü, misafirhanesi, yolların ağaçlarıyla hala yaşıyor olmasını yaşamak da çok güzel. Ted Koleji, Çelikel Lisesi, Zonguldak E.K.İ Radyo binası da yaşayanlardan, Yayla sineması, Kozlu’daki tenis kortu, bayram şenlikleri, foto Turan,Tahsin kitapevi, Üzülmez yol üzerindeki E.K.İ nin sosyal tesisinde izlediğimiz konserler, tiyatro gösterileri, ayağımızın dibindeki belediye sineması, (bina duruyor ama gösterim yok henüz )daha bir çok şeyler. Yerini anılara bırakmış olsa da Fener mahallesini gezerken duyduğum huzurun yaşamasına yürekten duacıyım. Kapuz tarafında da eskiden E.K.İ pilajı olan Ortakapuzun da yeniden canlanması ne güzel olurdu.
 
Altmış yetmişli yıllarda, eski hükümet binası arkasındaki devran amca parkında haftanın belli günleri ve saatlerinde canlı yayın misali tv ekranından müzik ziyafeti verilirdi; sinema izler gibi çekirdek çıtlatarak şaşkınlıkla onları izlerdik.Golf sahasında oynayanların topa vuruşları da hala aklımda. Açık hava sineması olan yeni melek sinemasının yerinde koskocaman bir avm var şimdi. O ve bir çok sinemanın kapıları tv yayınları başlayınca bir bir kapandılar. Eski hükümet binası yanındaki büfede köftecilik yapan köfteci Salih, kim bilir kimlerin iştahını kabartmadı ki.
Ata’mızın Zonguldak’a ilk ayak bastığı yer de yaşıyor çok şükür. Limana giden yol üzerindeki, Maden Mühendisleri Lokalinin yanındaki iskeleden karaya çıktığında bir kız çocuğu çiçek sunmuş ona. O yer, düzenlenerek o günün anılarını hatırlatıyor şimdi.
Eskiden, gemilere kömür yüklemesinin yapıldığı tumba denilen taş yapı da gözümün önünde tüm yalnızlığı ve timsaliyle duruyor. Karakalemle çizdiğim, şiirlerimde yazdığım bu yapı bir çok fotoğraf karelerimde.
 
Geçmişini özleyen teri soğumuş taşlarıma
Bir dokunan olsa da geçse sancılarım.
Razıyım, kömür karasına değil
Aşkların soluğuna bulaşsın anılarım.
Eski hikayelerimi anlatsam sonra.
Dinleyenim bir tek martılar olmasa,
Keyif molasına dönse
Küflü duvarlarım.
 
 
Zonguldak’ın İlk gazetecisi Tahir Karaoğuz ve ekibindeki Ahmet Naim Çiladır, Hüseyin Fehmi İmer de bir çok ilklere imza atanlardandı. Karaelmas adının isim babası, bir çok derneğin kurucusu, şiir günleri, anma toplantılarının öncüsü Tahir Karaoğuz adı, bir gazete bayiisinde, BEÜde bir kültür salonunda yaşıyor. Oğlu Doğu Karaoğuz, İlk madencileri, şair yazarımız İrfan Yalçın, ocakta çalışanların acılarını resmetmiş romanlarında. Birol Üzmez, Alaaddin Kara, Şafak Tortu madenci fotoğraflarıyla usumuza yerleşmişler. Sporcu olarak ilk isim yapan Kemal Köksal şehir stadında adıyla yaşıyor. Can Polat Pamay, Safter Kartoğlu adı da Zonguldak'ın sporda ilklerinden. Bilgilerde, yüreklerde niceleri emek harcıyor şimdilerde. Araştıran, yazan kalemler hep var olsunlar.
 
Devlet hastahanesi, Amele birliği hastahanesi, tren istasyonu, ilk kömür santrali Çates, ilk üniversitesi, havalanı, ilk belediye, halkevi binası, çocuk parkının emekli parkına dönüştüğü İsmet İnönü parkındaki çocukluğuma şahit palmiye de yaşıyor.
 
Gölgene saklanan çocukluğumu
bulmak istiyorum
göğe çıkan ellerini tutmak
isterken.
Kapı önü, arkadaş cesaretli park kaçamağında
poz verdiğim günleri yaşamak istiyorum
yaprakların henüz başımıza
değiyorken.
Yıllar geçtiyse de üzerimizden inadına yeşillen istiyorum,
bedenini kanatan onca elin
izleri hala gövdende
duruyorken.
Yeşillen ki, çocukluğum ölmesin
korkuyu yendiğim kaydıraklarında.
Ağaran saçlarım ümitlensin
kuş gibi hafiflediğim salıncaklarında.
 
 
Gazipaşa caddesi üzerindeki çam ağacı, Fener'de, Kozlu'daki çınarlar, İsmet İnönü ve Atatür’kün atlı heykelleri, çocukluğumda kumsalında oynadığımız kordon değişime uğrasa da Liman arkası, okul tepesi dediğimiz yerdeki ülkemizin ilk maden mühendisi yetiştiren sanat okulu, fener ve yayla misafirhaneleri, İsmet İnönü köprüsü, kara akan üzülmez deresi, asma, karadon,i ncivez, kozlu ocak ağızları, emeğin timsali kömür lavuarından kalan üç kule;
Yaşadım nice kışlar
Nice baharlar
Hiç üşümedim ben
Şimdiki Yalnızlığım kadar. diyor bakışlarımıza.
 
Şuan aklıma gelmeyen bir çok şey anılarımı yaşatan görüntülerimde olsa da, olmayanlar da çok; tamir edildikten sonra yıkılan işçi müdürlüğü binası, önündeki alanda milli bayramları kutladığımız eski hükümet binası, bahçelievler mahallesine adını veren E.K.İ evleri, dökerel köprüsü, virane halde bırakılan veya yıkılıp yerine başka bina yapılan fransız evleri gözümde aradıklarıma karıştı.
 
Eminim bir çoğumuzda da bu arayışlar vardır. Kimi anılarına gömer arayışlarını, kimi resimle, şiirle, yazılarıyla, kimi de Deniz Yavuzyılmaz gibi kömürden tek taş yüzük yaptırarak yapar. Ve dünyada ilk örneği olan karaelmastan...
Benim arayışlarımsa şiirlerimde, çektiğim fotoğraf karelerimde ve şimdi de tuvale yaptığım resimlerimde sürüyor. Sürecek de. Yazımı yazarken tek düşündüğüm, bilmediklerim ve unuttuklarımın olacağıydı. Bir başka yüreğin kaleminde, yüreğinde yine yazılacaktır bu izler ve ilkler. Eminim.
 
 
 
Toplam blog
: 285
: 1333
Kayıt tarihi
: 09.12.06
 
 

Zonguldak doğumluyum. AÖF Mezunu olup, üç çocuk annesiyim. İki de torunum var. Şiir, doğa yürüyüş..