Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '12

 
Kategori
Güncel
 

Zübeyde Hanım: Mustafa'm çok akıllı bir çocuktu

Zübeyde Hanım: Mustafa'm çok akıllı bir çocuktu
 

Selanik 1881  

Osmanlı Devletimiz'in Selanik Vilayeti’nin Koca Kasım Paşa Mahallesi Islahhane Caddesi üstünde iki katlı, tahta döşemeli, küçük bahçeli bir ev...
 
Zübeyde Hanım:
 
Ninni desem gözüm süzer.
Deste kirpiğin inci dizer.
Senin baban gurbet gezer.
Ninni yavrum... Hu... Hu... Hu...
 
Tanrı'nın bir meleği,
Uyu ey göz bebeği.
Bütün ömrümün çiçeği,
Uyu yavrum ninni!..
 
Allar giyen gelin olur ninni,
Yeşil giyen Emir olur ninni.
Ben Emire dayanamam ninni,
Uyusun yavrum ninni...
 
Zübeyde Hanım:
 
‘ ... Ali Rıza Efendi, Mustafa 'nın doğumunu evimizdeki iki Kur'an-ı Kerim'den birine yazmıştı. Rahmetli olunca, başucunda yalnız bir Kur'an-ı Kerim vardı. Onda da hiçbir yazı yoktu. Belki de kayıtlı olan Kelam-ı Kadim'i (Kur'an - ı Kerim) devam ettiği camideki hafızlardan birine, hediye etmiş olacak.
 
O zamanki Hamidiye kağıtlarına gün ve ay yazılmaz, yalnız yıl yazılırdı. Ben oğlum Mustafa'yı Erbain soğukları (22 Aralık - 30 Ocak arasındaki 40 güne Erbain denir. 18 Ocak günü, mevsimin en soğuk günü sayılır.) devam ederken doğurdum. Bu doğum benim aklımda kaldığına göre 23 Kanunuevvel 1296 tarihine düşmektedir. Bu bir 19 Mayıs günü niçin olmasın.’
 
Mustafa KEMAL:
 
‘- Kesin olarak doğum günümü bilmiyorum!.. siz ( Gazi günü) için, Samsun'a çıktığım günü yazabilirsiniz!... Annem beni bir bahar gününde dünyaya getirdiğini söylerdi. Bu tarih niçin 19 Mayıs olmasın. 19 Mayıs diye yazın.’
 
Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Kont de Chambrun (Charles):
 
'Mustafa Kemal, Selanik'te İskender'in doğduğu yere yakın bir yerde dünyaya gelmiştir. Bir gün O'nunla konuşurken bu yakınlığa değinmiştim. ‘Bu karşılaştırma burada sona erer’ demişti. ‘İskender dünyayı fethetmişti, ben böyle bir şey yapmadım. O, dünyayı ele geçireyim derken, kendi yurdunu unutmuştu; ben kendi yurdumu hiç bir zaman unutmayacağım.’
 
Üsküp Kocacıklılardan Murat Ağa :
 
‘Atatürk'ün dedesinin adı Kırmızı Hafız Ahmet Efendidir. Lakapları böyle.
Babaannesinin adı da Ayşe Hanım'dır. Daha sonraları Ahmet Efendi'ye 'firari' denmeye başlamış. Firari, Rumeli'de 'gurbetçi', 'gurbete çıkan' anlamına gelmektedir. Kocacık'ın toprağı verimli değildir. Bu nedenle, Ahmet Efendi, Yukarı Mahalle'den Feyzullah Pehlivan ve Taşlı Mahallesi'nden Fazlı Ağa ile birlikte Selanik'e çalışmaya gitmişler.’
 
Sofya Üniversitesi Profesörlerinden J. İvanof:
 
‘Türkler, XIV. Yüzyılda ve Çirmen zaferinden sonra Makedonya'ya yerleşmeye başladılar. Şehirler Üsküp, Pirlepe, Köstendil, Drama bir ara bütünüyle Türklerin yaşadığı şehirler olur. Göç eden Türklerden kurulu yepyeni şehirler meydana gelir: Onlara Yörük ve Konyar adı verilmesinin nedeni bu göçmenlerin Anadolu'dan  Konya'dan gelmiş olmalarıdır. Yörükler ve Konyarlar Türkler gibi giyinen, konuşan yerlilere karışmazlar. Bu Türk göçmen toplulukları üç büyük grup oluşturur. Ege Denizi Kıyı Bölgesi  Rodoplardan Ege denizine kadar iner. Selanik bölgesi de bütünü ile Türk'tür.’ 
 
Mustafa KEMAL:
 
     ‘- Çocukluğumla ilgili ilk hatırladığım şey, okula gitmek sorunudur. Bundan dolayı annemle babam arasında şiddetli bir çekişme vardı. Annem, ilahilerle okula başlamamı mahalle okuluna gitmemi istiyordu. Hükümette memur olan babam, o zaman yeni açılan Şemsi Efendinin okuluna devam etmeme ve yeni usul üzerine taraftardı. Sonunda babam bu işi güzel bir biçimde çözdü. Önce bilinen bir törenle mahalle okuluna başladım. Böylece annemin gönlü yapılmış oldu.’
 
Mustafa KEMAL:
 
‘Birkaç gün sonra da mahalle okulundan çıktım. Şemsi Efendi okuluna kaydoldum.’
 
Ali Rıza Efendi (Mustafa Kemal'in babası):
 
‘Adam olmak için okumak, öğrenmek şarttır. Başka çaresi yoktur.’
 
Zübeyde Hanım:
 
‘- Merhum eşim son günlerinde işlerinin fena gitmesinden çok üzüntü duymakta idi. Kendisini salıverdi. Daha sonra eridi gitti. Hastalığı da büyümüştü, artık yaşayamazdı.’
 
Mustafa KEMAL:
 
 ‘Bir süre sonra babam vefat etti. Bizi ayakta tutan güçlü bir desteğin yıkılması gibi bir şey oldu. Adeta kendimi yalnız hissettim.’
 
Aydın Milletvekili Tahsin SAN:
 
‘Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım, Sofu zade ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızıdır.
Hepsi Selanik'te doğmuşlardır. Geçtiğimiz beş yüz yıl boyunca hayat biçimlerini, giyimlerini hiç değiştirmemişlerdi.’
 
Selanik yakınındaki Langaza'da Rapla çiftliğini yönetmekte olan Hüseyin Efendi, kız kardeşi Zübeyde'ye, ‘Zübeyde bacım, rahmetli ömürsüz adamla seni evlendiren ben idim. Bundan sonra size ben bakacağım bu çocukları ben büyüteceğim.’
 
Mustafa KEMAL: 
 
‘ - Dayım bize çok iyi davrandı. Acımızı unutturabilmek için gayret gösterdi. Allah razı olsun. Çiftlik hayatına karıştım. Tarla bekçiliği yaptığım da oldu. Makbule ile beraber bakla tarlasının kulübesinde oturduğumuzu ve kargaları kovmakla uğraştığımızı hiç unutmam.’
 
‘Annem, okulsuz kaldığım için endişe etmeye başladı. Selanik'te bulunan teyzemin evine gitmeme ve okula devam etmeme karar verildi. Selanik'te Mülkiye İdadisi'ne kaydoldum. Okulda Kaymak Hafız isminde bir öğretmen vardı. Bir gün sınıfımızda ders verirken; ben bir çocukla kavga ettim, çok gürültü oldu. Öğretmen beni yakaladı, çok dövdü. Bütün vücudum kan içinde kaldı. Büyük annem zaten okulda okumama karşı idi, beni derhal okuldan çıkarttı...’
 
Mustafa Kemal’in  Selanik'ten çocukluk arkadaşı Asaf İLBAY:
 
‘- Atatürk, çok küçük yaşta bile onurlu  bir çocuktu. Mahallede oynanan çocuk   oyunlarını izler, fakat katılmazdı. Evimizin bahçesi büyüktü,sık sık mahalle arkadaşları toplanır ve o zamanlar Selanik'te pek moda olan (Mancık) oyununu oynardık. Bu bir tür birdirbir oyunu idi. Bir kişi eğiliyor ve diğerleri sıra ile üzerinden atlıyorlardı. O, oyuna katılmazdı ama izlemesini de severdi. Hele içimizde düşenler olursa, keyfine diyecek yoktu .Bir gün arkadaşlarla kararlaştırdık, yaka paça zorla oyuna aldık. Sıra ile hepimizin üzerinden atladı. Sıra kendisine gelince, eğilmeden dimdik durdu ve bize:
 
- Haydi atlayın, dedi.        
 
Biz başını yere doğru eğmesi için ısrar ettikçe o:
 
- Ben eğilmem! Böyle atlarsanız atlayın, diyordu. Bir türlü başını eğmeye razı edemedik...’
 
Mustafa KEMAL:
 
‘Büyük annemle annem, benim için okusun mu okumasın mı diye aralarında tartıştıkları sırada ben kararımı çoktan vermiş bulunuyordum. Asker olacaktım. Annemi şöyle bir yoklayım dedim. Hiç taraftar olmadı. Şiddetle reddetti.’
 
Zübeyde Hanım:
 
 ‘... Oğlum Mustafa, benim karşı koymama rağmen Askeri okula girmeye pek istekli idi. Bir gece rüyamda Mustafa'yı bir altın tepsi üzerinde, bir minarenin aleminde gördüm. Hemen minarenin altına koştum, birisi bana, ‘Oğlunun Askeri okula girmesine izin verirsen onun yeri burasıdır... Eğer razı olmazsan aşağıya atacağız!’ dedi. Ben bu rüyanın etkisi altındayım. Halbuki oğlum, okulun giriş sınavını bile kazanmış, bana bir oldu bittiyi bildirecekti. Okula kayıt olabilmesi için benim izin vermem ve imzam gerekliymiş. Mustafa'm çok akıllı bir çocuktu. Bana sınav müjdesini verdikten sonra, gönlümü almak için ve konuşmama da zaman bırakmadan sordu:
 
-   Anne!.. Ben doğduğum gün, babam bana ne armağan getirmişti?...
 
Biraz düşündüm ve :
 
-   Bir kılıç! ...
 
-   O kılıcı siz nereye koymuştunuz Anne?
 
-   Kundağının başucuna, dedim.
 
Mustafa'm, gözleri yaşlı olarak sözlerine şöyle devam etti :
 
-  Anneciğim, demek babam beni asker yapmak istemişti. Ben asker olarak
doğdum ve asker olarak da öleceğim... Oğlumun bu sözlerinden çok duygulandım, zaten gördüğüm rüyanın da etkisi altındaydım, düşüncemi şöyle dile getirdim :
 
-   Galiba haklısın oğlum, sana izin veriyorum. Hakkında hayırlı olsun!...
 
‘Mustafa, sabırsızlık içinde beklediği bu cevabı alınca çok sevindi. Mavi gözleri ışıl ışıl parladı, elimi öperek teşekkür etti, gönlümü de almış oldu. Sorun bu oldu bitti ile çözümlenmiş ve sonuç da tatlıya bağlanmıştı...’
 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..