Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '11

 
Kategori
Sinema
 

"Dedemin İnsanları"

"Dedemin İnsanları"
 

Deniz kokusu, deniz sesi, denizin kendisi görmek istediğim, duymak istediğim, koklamak istediğim yalnız deniz şimdi.

Dükkanın tahta döşemelerinin bastıkça gıcırdayan sesini hatırlıyorum, ve kapıyı açtığımda genzime dolan kokuyu. Dükkanı açar açmaz üzerine hafifçe su serpilerek süpürülen, camları gazete kağıdıyla silinen, iş bittikten sonra dışarı bir sandalye atılıp oturulan zamanlar. Raflarda sıra sıra duran renk renk kumaş topları, ben en çok astarlara bakmayı severdim renk renk ve parlak oldukları için. Astarları kesmek daha bir hüner ister kaygan oldukları için. Yaz tatillerinde dükkanda çalışırdım yarım porsiyon, öğlene kadar sonra deniz. Hepsini kitaplara yatırdığım harçlığımda vardı tabi. Babam her zamanki gibi şık, tertemiz üstü başıyla masasının başında oturmakta. Hiç boş kalmayan bir dükkan ya müşteri olur ya da eş dost. Radyoda neşeli bir müzik çaldığında kalkıp yerinden kollarını iki yana kaldırıp dizini yere vurarak içindeki neşeyi dışarı vuran bir adam, babam. Bir yere gidildiğinde kapı asla kapanmaz “Cevdet müşteri gelirse bakıver” der babam. Müşteri geri çevrilmez. Kumaş nasıl kesilir, kefen nasıl kesilir, kesilirken ne kadar fazla kesilir hak geçmesin diye hep ondan öğrendik.

Bu filmle, çocukluğumun deniz kokulu anılarına gittim, bir süre gelemedim gelmek istemedim. Her sahnede tanıdık laflar, tanıdık bakışlar, tanıdık haller, tanıdık halılar, perdeler, tanıdık sıcaklıklarla orada kalmak istedim. Bizimkilerin “yok mari “ diye çığlık çığlığa konuşmalarını, heyecanla konuşan gülen yüzleri, içlerinde coşkuyu da hüznü de hiçbir yere sığdıramayan bizim oraları özlemişim. Çiçekli, pazen elbiseleri, zeytinyağı kokusunu. Annemin babamın tekrar tekrar bıkmadan anlattığı, bıkmadan dinlenen deden Plevne’den gelmiş, ninen Selanik’ten, büyük deden Bağdat'dan göç etmiş hikayeleri çocukluğumu süsleyen. Çerkez, Arnavut, Girit’li, Boşnak komşularımız. “Biz neyiz anne” derdim “biz Macırız (mühaciriz) kızım” derdi, pek anlamazdım o zaman, şimdi anlıyorum.

İnsan nereye giderse gitsin, ne kadar çok yer görürse görsün doğduğu topraklara ait olduğunu anlıyor ilerleyen yıllar sonrasında. Köklerinden kopamıyor.

Filmi çok sevdim, hatta iki kere gittim. Ama burada anlatmak istemedim gidip görmek lazım, sadece bana hatırlattıklarını anlatmak istedim. Soğsoğuk bir Sivas ayazında denizin ve anılarımın sıcaklığını içimde buruk gülümsemeyle anmak istedim.

Filmi izlerken gözlerden birkaç damla yaş süzülüyor tabi, ama araya karışan buruk ya da coşkulu gülüşmelerle sarmaş dolaş, hayat gibi.

 http://www.youtube.com/watch?v=Z8h7uDjQQlw 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 78
: 874
Kayıt tarihi
: 03.10.08
 
 

Yaş olarak 35 dolaylarında, bir arkeoloğum. Çoğu zaman eksileri artılarından fazla da olsa mesleğ..