Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '11

 
Kategori
Magazin
 

“Gönül borçlandı”

“Gönül borçlandı”
 

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR


“Hala düşünürken, Selma Ann Desmond’un basına yansıyan hayatının dışında, kendisine ait ve başarılarla dolu bir yaşamı olduğu fikrini koruyorum.”

Yukarıdaki paragraf, 30/09/2011 tarihli, “Kimsin Sen Ali Taran?” isimli bloğumun bitiş paragrafıydı.

Yazıyı yazdığım zaman, Selma Ann Desmond hayattaydı. Zaten gideceği gibi bir fikrim de yoktu. Kurtulacağını ve yazımın girişinde ifade ettiğim gibi, başarılarından bahsettirecek ve Ali Taran’ın eski eşi olarak değil, başarılı ve güçlü bir kadın olarak hayattaki yerini alacaktı.

Görüntüsünde güçlü bir kadın yatıyordu. Asla ve asla hastalığa yenileceği aklımın ucundan dahi geçmedi.

Ben, onun için başka hayaller kuran, onun hiç tanımadığı bir insan olarak, yeni yazılar yazacak ve “İşte, yıllarca birlikte olduğu eşinden ayrılmış, amansız bir hastalığı yenmiş, başarılı bir seramik sanatçısının ve güçlü bir kadının sergisi” diyecektim.

“Yaşadıklarını harmanlayıp, ürettiği objeleri, anılarının yansımalarının ışıklarıyla aydınlanan bir sanatçı” diyecektim, kim bilir? İlk yazımda, böyle bir özlemim vardı ve ikincisi için Selma Ann Desmond’un iyileşmesini beklemem gerektiğini biliyordum.

Beklentimin aksine, ekranlara düşen ve Selma Ann Desmond’un gidişini bildiren haberleri okurken, sanki yakınlarımda olan birisini kaybetmiş gibi kala kaldım. Onunla ilgili yazacaklarım vardı. Yazının ikinci bölümünde, onun başarıları olacaktı.

Bir boşluğa bakarcasına, ekrandaki görüntüsüne takıldım kaldım. Üzerinde, mavili beyazlı bir gömlek, saçları kısacık, gözünde güneş gözlükleri selam veren bir hali vardı. Yüzü güleçti. Yaşadıklarının inadına, gülümsüyordu. Tökezlemiş ama düşmemişti. Bana göre mağrur bir ifadesi de vardı bu resimde.

Yazacaklarım vardı bugün, dünden aklımda olan ve “Şunu mutlaka yazmalıyım.” Dediğim.

Hiç biri Selma Ann Desmond’un önüne geçemedi. Ona, geleceğe dair beklentilerime Gönül Borçlanmıştı.

Hayat ve yaşananlar karşısında “Hak etmek ve hak etmemek” kıstasını kullanmaktan hoşlanmasam da, zamansız ölümü hak etmediğini düşürken kendimi yakaladım. Oysa, her ölüm erkendir. Bilirim. Kendimden, çok iyi bilirim.

Oğlu Kuzey ve Ali Taran’ın dün yaptıkları basın açıklamasını seyrettim. Kendi oğlum geldi tabi ki gözümün önüne. Kuzey’in yüzünde gördüğüm karmaşanın, var oluş sebeplerinden birini kaybetmenin yarattığı üzüntüyle harmanlanan o bulanık halinden etkilenmemek mümkün değildi. Konuşamadı, sadece babası tarafından yapılan açıklama sırasında, belki de sadece orada durması gerektiği için durdu. Aklı ve kalbi annesinde. İnanamadığı bu kayıp karşısındaki çaresiz suskunluğu iç burkuyordu.

Sonra, başka bir görüntüyü izledim. Ali Taran ve Selma Ann Desmond’un bir yemek, yahut bir gösteri çıkışı karşılaştıkları basın mensuplarıyla sohbetlerine denk geldim. “Ne hoş bir hanımmış.” Dedim.

O gün, hangi gün bilinmez, ama çok keyif ve mutlu gözüküyor görüntülerde ikisi de. Fırtınanın henüz kopmadığı, sakin ve çarşaf gibi bir deniz, gülücükleri de yakamozlar olup taşıyor mutluluk, mutluluk.

İlişkiler yaşayanları ilgilendirir, ben yaşananlar ve yaşanlara ortak olmadığım için yorum yapmayacağım. Taraf değilim.

Fakat, Ali Taran’ın yüzünde gördüğüm o ifadeden etkilendim yalan yok.

Daha önceki yazımda kullandığım ve gerçekten Ali Taran’ın bakışlarından aldığım net duyguyu ifade etmeye çalıştığım “O bakış ne? Var mı bana yan bakan? Ürküyor insan. Resim de olsa bakan Ali Taran” bakışının yerinde yeller esiyordu.

Ali Taran’da Kuzey gibi kendi payına düşen üzüntüyle ve belki hesaplaşmayla insanların karşısında ne diyeceğini de pek bilemiyordu. Alışkın olmadığını söylemesi de doğruydu.

Kameralar karşısına geçip, yaşadıklarına ilişkin bir açıklama yapmayı tercih etmemiş, kendi içinde yaşayıp sürdürmeyi seçmişti.

İnsanın merakı, işte bu noktada devreye giriyor. Merak ettiğim ve hiçbir zaman öğrenemeyecek olsam da sormak istediklerim var.

Açıklamayı yapanın Ali Taran değil de aynı durumu yaşayan ben olduğum hissiyatından hareket ederek; “Keşke, keşke birkaç ay daha bekleseydim” yahut, “Hastayken seni yalnız bırakmaktan pişmanım” bel ki de “Büyük bir hata yaptım, ama dönüşü yok. Ne olur affet beni” “Üzgünüm, bunu en iyi sen bilirsin. Beni de en iyi sen tanırsın” “Öleceğini hiç düşünmemiştim. Sen, ölmüş olamazsın” gibi sözler vicdanımda ve kalbimde zonklardı.

Kendi yaptıklarımın hesabını kendime veremez hale gelir, hatta kendime küserdim belki.

Ali Taran’ın da yaşadığı üzüntü yüzünden o denli net anlaşılıyordu ki, şüphesiz, hayatının büyük bölümünü paylaştığı insanı kaybetmiş olmak, onun için de kolay atlatılır bir acı olmasa gerek.

Selma Ann Desmond’a çıktığı yolda huzur bulmasını diliyorum. Mekanı, cennet olsun.

Tüm sevenlerine ve yakınlarına da sabır diliyorum.

Zamandan başka devası olmayan her acıda olduğu gibi, zamana bırakmaktan başka öneri de gelmiyor aklıma.

Gönül Borçlandı. Gidişini değil, başarılarını yazmaktı amacım. Kısmet olmadı. Bazen, hiç beklemediğimiz anda yakalıyor bizi. Ummadığım kadar hızlı ve çabuk.

Böyle oldu Selma Ann Desmond’un hayatıma girişi ve çıkışı.

Sağlıkla ve mutlu kalın. 25/11/2011

Gülay Mustafaoğlu

 

 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..