Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '15

 
Kategori
Edebiyat
 

"Hû Dost"Fikret Otyam' ın yazı yaşamında önemli bir yer tutar.

"Hû Dost"Fikret Otyam' ın yazı yaşamında önemli bir yer tutar.
 

Fikret Otyam'ın resim çalışmalarından biri


Yazar, şair, ressam Fikret Otyam’ı 9 Ağustos 2015’de kaybettik. Yazar, sazla, sözle, semahlarla dostlarınca sonsuzluğa uğurlandı.

Anadolu ve Güneydoğu Anadolu ile ilgili yazdığı röportajlarla tanındı. Bu röportajlarını çok sayıda kitapta topladı. Röportaj ve fotoğraflarında olduğu gibi tuvallerinde de Anadolu insanını resmetti. Sık sık keçi ve başı örtülü Anadolu kadınlarını figür olarak kullandı. Anadolu kadınlarını iri gözlü, küçük burun ve küçük ağızlı olarak betimledi.(10Ağustos 2015,Vikipedi)

Fikret Otyam, özellikle 60’lı,70’li,80’lı yıllarda çok okunan bir yazardı. Özellikle röportaj alanında ünlendi.

O, yazarlığın ötesinde bir halk dostuydu. Halkın içinde, halkın sorunlarıyla iç içeydi.

Kitaplığımda, kitaplarımın arasında Fikret Otyam ’la ilgili bir kaynak aradım. Dayanışma Yayınlarınca 1982’de basılmış Hû Dost’la karşılaştım. Kitabın kapağını açınca Fikret Otyam’ın kendi el yazısıyla “Fikret Otyam’dan sevgilerle, imzası,19 Temmuz 1984, Gazipaşa.”İkinci sayfasında da “Seni unutmayan Atina-İstanbul yol arkadaşın ihtiyar ressam P.Mostakis.

Kardeş Otyam’ ın kendi imzasıyla bir kitap gönderiyorum.Yukarıdaki zarfın adresinde isersen mektuplaşırız. P.Mostakis Kont/poleos 313/AAnazghizi/ Atina/CréceDost’u ne zaman almışım, kimden ,nasıl almışım anımsamıyorum;ama kitaplarımın arasında görünce bir dostla karşılaşmışçasına sevindim.

Gazipaşa, Kasım 1981 tarihli önsözü,“gerçeğe hû” ile bitiyor. 1950’de gazeteciliğe başladığını, daha önceki “hususi muhabirimizden “şeklindeki gazeteciliğimi saymıyorum, diye başlamış.

Fikret Otyam, Aksaray’da doğmuş. İş yaşamına, babasının eczanesinde etiket kesip yapıştırarak başlamış.

Anadolu’nun ortasında Obruk Platosu’nda yükselen Hasan Dağı, Aksaray’a yakındır. Yazar, bu dağı, çocuk resimlerindeki dağlara benzetir. Sevimli, başı dumanlı, her zaman başı karlı, kimileyin dumanlı. Sözü; akıcı, canlı, içtenlikli anlatımıyla okuru kendine çeken Fikret Otyam’a bırakalım.

Hasan Dağı köyleri çoktur; kimilerinde” Abdallar” yaşar, bir başka tanımlamayla “Kızılbaşlar”, Aleviler”.Kimdir bunlar, neden Abdal, neden Kızılbaş ve neden Alevi? Ne bileyim ben? Bildiğim tek şey Aksaray’a indiklerinde bunların çekingen oluşlarıdır. Makas değmemiş bıyıklarıdır erkeklerin, alış verişte dürüstlükleridir. İnsana daha candan bakışlarıdır ve iyi saz çalışlarıdır. Ne ki yerli halk nedendir, pekiyi gözle bakmazlardı. Horasan ’dan dan gelmişler.(s.5) Bu insanlar, hep dışlanmış, ötelenmiştir.

Otyam, 2 Ekim 1962’de Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu’nda göreve başlamış. Gazetenin Ankara Temsilcisi Ecvet Güresin’e, Alevi’lerle ilgili bir “röportaj” önerir.”Hû Dost” adıyla yayınlanan bu röportaj, büyük ilgi çeker. Yazar, mutludur. Bu başarı onu bu inançları, daha iyi, daha yakından tanımaya, tanıtmaya yöneltir. Sazlarına, deyişlerine katılır.

Bu insanların geldikleri Horasan ellerine uzanır. İran’a… Irak’a… Kerbela Çölleri’ne… Necef’e, Ortaasya ’ya dek gittim. Buralarda dolandım durdum günlerce; gördüm, sordum, arştırdım, inceledim, fotoğraflar çektim, çekilmeyecek yerlerde, türküler, mersiyeler, deyişler, semahlar derledim kutular dolusu, yedi iklim dört köşeden, binlerce dost edindim, can’lar edindim, can gözüyle görmeyi, sevgi kılıcı çekmeyi, her bir şeyin önce insan sevgisiyle başladığını daha iyi öğrendim aralarında, gönlümü yudum bunalanda aralarına varıp adımı verdiler bebelerine…

Nedendi Hû Dost? Hû Dost bir “sevgi aşısıdır”.(s.6,7)

Otyam, tarihin derinliklerine gider; halife Hz. Osman ve Hz. Ali’nin nasıl, kimler tarafından öldürüldüğünü Hû Dost’ta gözler önüne serer:

Halife Osman, Hz. Muhammed’in “Melun” dediği kişiyi danışman olarak alır. Halk,”Melun”dan memnun değildir. Başkaldıranlar, Halife Osman’ı kılıç ve hançer darbesiyle yere sererler.

Harici’ler,Hz. Ali’yi, Muaviye’ yiöldürmeye karar vermişlerdir. Harici’lerden Abd al-Rahman, Al Muradi, Ali’yi, camide öldürürler.

Peygamber, Hasan ve Hüseyiniçin” onlar, benim çiçeğimdir” dermiş. Yezid’ e, biat etmeleri istenmiş; Yezidce, Kerbelâ ’ da günlerce susuz bırakılmışlar. Sonunda, Hüseyin’i yere serip parça parça etmişlerdir.

Hacı Bektaş Veli’nin Dergâhı’nda bıyığına makas değmemiş bir can’lasöyleşmiş. Can,”sor” demiş ve devam etmiş: İnançlarımız mı? İnsan olmanın yolu kolay değildir, dost… Senlik benlik bilmeyeceksin… İyiliği başa kakmayacak, kötülük etseler de cevabın iyilik olacaktır. Gösterişten kaçacaksın. Herkesi eşit göreceksin. Gönlün, elin açık olacak. Dirliği, birliği aklından ırağ tutmayacaksın. (Hu  Dost,s.64)

Alevi-Bektaşi, niteliklerini sıralıyor Hû Dost’ta Otyam:

Cem’e gelen her kadın ve erkek kardeş sayılıyor.

Yoldan çıkan, kocasına uymayan kadın cem’e katılamıyor.

İftira eden ve nikâhlı kadın kaçıran, zina yapan erkek cem’e kabul edilmiyor.

Bu toplantıların adı ne olursa olsun bir arınma, doğruya yönelme, saygı, insan sevgisi, törelere bağlılık, birliktelik vardır.(s.53,54)

Hû Dost’ta, bir dörtlükle, Aleviliğindört temel öğesi, bir dizede veriliyor.

Elim tutmaz güllerini dermeğe,                                                    

Dilim tutmaz hasta halin sormaya                                                            

Dört cevabın manasını vermeğe*                                                 

Sazım düzen tutmaz tel bozuk bozuk       

Dört cevabın manası, erenler yolunun dört kapısı:şeriat, tarikat, hakikat, marifet Otyam, Kızılbaşlığın nerden geldiğini de şöyle açıklıyor:

Bektaşilik, Kızılbaşlık ve Şiîlik diye üç kola ayrılan Alevilik fakirane yaşamak yolundadır.   Oğuz’ların Türkmen Yörükleri, Türk köylüleri Aleviliği benimsediler.

İran’daki Aleviler, Şiî adını aldılar. Kızılbaşlıksa Anadolu’da Yörükler arasında, köylerde taraftar buldu. Abdallar, Tahtacılar, Çepniler gibi adlar aldılar.

Dinde, ahlâk ve saffet arayan Alevilerce ibadetin esası halka hizmettir, halk için olmaktır. Dertli halkın gönlünü sevindirmektir. Gönül, Tanrı’nın nazar ettiği bir makamdır. Kızılbaşlar, on iki dilimli taç giydikleri için Kızılbaş adını almışlardır.                                    

Şair Kazak Ahmet de şöyle diyor:

“Benim pirim Hacı Bektaşi Veli’dir,                                                               

Pirimin de piri Merdan Ali’dir.”(s.62)   

Otyam, Kurtuluş Savaşı’ndaki başarıyı, Mustafa Kemal’in halkın yanında olmasına; birlikteliğe bağlıyor.Osmanlının zulmü, kendine de oldu, düşmanlar sardı yurdu… Mustafa Kemal halkla birlikte olunca halkın beklediği insan bilinince halk koştu ardından… Kaçan kaçtı ama ezilen halk, iyilik, dirlik, birlik isteyen halk ayrılmadı yanından… Sünni’si Alevi’si ayrılmadı yanından… Ne oldu can sonra? Vatan kurtuldu… İnsanlar kurtuldu…(s.72)

Otyam, mezhep ayrılıklarının toplumda yarattığı yaralara da değinir:

“Anadolu Türk bütünlüğünü, tarih boyunca, mezhep ayrılıkları parçalamıştır. Milliyet çağına erişmezden önce ve yüzyıllarca, mezhep kavgası yüzünden Türk Türk’ün kanını dökmüştür. Pekiyi, Osmanlı kılıcı, Sünni birliğini sağlayabilmiş midir? Hayır.

Kızılbaşların köyünden geçen suyla arazinin sulanmasının yarar sağlamayacağını söyler köyün imamı.

Bu su Kızılbaşların köyünden geçiyor! Bu sudan her kim ki arazilerini sular, onun mahsulü mekruhtur.(s.89)

Kızılbaşlar gavurmuş da ondan ilerilermiş.(s.91)

Gerçek insan için hurafe yoktur, ayrılık gayrılık yoktur. İlim ve birlik isteyenlerce mezhep ayrılıkları batıldır.(s.110)

AlevîlerinTürkçelerinin çok temiz olduğundan, duyulmamış öz Türkçe atasözlerini sözlerine katıklarına da değinir Otyam.

Ünlü ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun öğrencisi oldu...

Anadolu ve Güneydoğu Anadolu ile ilgili yazdığı röportajlarla tanındı. 

Bu röportajlarını çok sayıda kitapta topladı. Röportaj ve fotoğraflarında olduğu gibi tuvallerinde de Anadolu insanını resmetti. 

Sık sık keçi ve başı örtülü Anadolu kadınlarını figür olarak kullandı. Anadolu kadınlarını iri gözlü, küçük burun ve küçük ağızlı olarak betimledi.

Ünlü besteci ve orkestra şefi Nedim Vasıf Otyam ile eczacı ve şari Nusret Kemal Otyam’ın kardeşi, dokuma ve fotoğraf sanatçısı Filiz Otyam'n eşidir.

Söyleşi/Gezi Kitapları

Gide Gide 1 - Ha bu diyar (1959)

Gide gide 2- Doğudan Gezi Notları (1960)

Gide Gide 3- Harran/Hoyrat/ Mayın ve Irıp (1961)

Uy Babo (1962)

Topraksızlar (1963)

Hu Dost (1964)

Bir Karış Toprak İçin (1965)

Oy Fırat Asi Fırat (1966)

Korku ve Kaymakam Babo (1968)

Can Pazarı

Vay Kurban, Hayvanlar ve İnsanlar (1969)

Ne Biçim Amerika, Ne Biçim Rusya (1970)

Karasevdam Anadolum (1976)

Mayınlı Topraklar Üzerinde (1977)

Adı Yemendir (1981)

Şu Bizim Gazipaşa ve İsmet Paşalı Yıllar (1984)

Harran Koçaklaması (1987)

Ey Samandağ Samandağ (1991)

Kırk Yıl Önce, Kırk Yıl Sonra (1994)

Hû Dost (1995)

Mektuplar

Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları (1975)

Pavli Kardeş (1985)

Oyun

Mayın (1968)

Çocuk kitapları

Can Arkadaş (1978)

Ceylanlar Suya İndi ( 1980)

Mayınlar Çiçek Açmaz ( 1983)

Ağlama Anam (2000)

Kanlı Gömlekler (2000)

Diğer

Silivri 5. Ordu (2012)

Senaristliğini yaptığı filmle

Toprak (1952)

Fotoğraf sergileri

1964 - 1974 Gide Gide Serileri

1979 Eğer Bizi Sual Eden Olursa

1983 Dünya Güzel Olmalı

1997 Otyam'ın Objektifinden

Filiz Otyam ve İbrahim Demirel ile karma sergi

Resim sergileri

1947 - 1953 "Onlar Grubu" ile sergileri

1976 Memleketimden İnsan Manzaralar

1978 İnsan Manzaraları

1987 - 1997 Filiz Otyam ile ortak yurt içi ve yurt dışı resim ve dokuma sergileri

Ödülleri

1962 Gazeteciler Cemiyeti Basın Şeref Belgesi

1980 - 1990 On Yılın Basın Şeref Belgesi

1995 Atatürkçü Düşünce Derneği Onur Plaketi

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Fotoğraf Enstitüsü Onur Belgesi

1996 3.Hacı Bektaş Veli Dostluk ve Barış Ödülü

Pir Sultan Abdal Onur Belgesi

UNESCO AIAP Türkiye Ulusal Komitesi Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Onur Belgesi

Akdeniz Üniversitesi Onur Belgesi

Şanlıurfa Kültür Eğitim Sanat Araştırma Vakfı Onur Belgesi( www.wikipedia.org

Sonuç

Fikret Otyam, Hû Dost diyerek röportajına başlar. Ortadoğu’yu dolaşır. Dostlar arasına girer. Onların tarih boyunca horlanmalarına, dışlanmalarına değinir. Hz. Ali’nin, Hüseyin’in katledilişini; Alevilerin ağzından dinler; kaleme alır. Gittiği yerlerin, bu yerlerin insanlarının fotoğraflarını, araştırma, incelemelerine ekler. Ahmet Yesevî ’nin tasavvufunu, inceler. Hacı Bektaş Veli’nin dergâhında cem’e katılır. Mustafa Kemal’in Hacı Bektaş’a Mucur Kaymakamı Cevat Beyi de alarak gelişini anlatır. Yavuz’un Çaldıran seferinden sonra yok edilen öz Türkler, Türkmenleri anımsar. Kızılbaşlığın nerden geldiğini araştırır. Hızır Paşa’nın Pîr Sultan Abdal’a yaptıklarını,”Kâtip ahvalimi böyle yaz” dizesinin aslının “Kâtip ahvalimi Şaha böyle yaz”olduğunu açıklar. Bugünün Hızır Paşalarının da Alevilere aynı gözle ve anlayışla baktıklarını yazar (s.89)

Fikret Otyam, Anadolu insanını tanımak, onlarla söyleşmek için yollara düşmüş; Anadolu insanının gönlüne girmiş,onlarla dost olmuş, can’lara yoldaş olmuş. Anadolu insanını sevmiş, onların fotoğraflarını çekmiş, resimlerini yaparak can’ları sonsuzluğa taşımış. ”Can”demiş… ”Can, dost”demiş… Âşık Veli’lerin, Pir Sultan Abdal’ların Hâtayî’ lerin, Hasan Dede’lerin şiirleri, deyişleriyle beslenmiş. Aydınlığa, ışığa doğru yorulmadan  koşmuş.

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..