Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Şubat '12

 
Kategori
Edebiyat
 

"Halet Abla" dan sonra bir "Anadolu Destanı" da, Tarık Dursun K' dan...

"Halet Abla" dan sonra bir "Anadolu Destanı" da, Tarık Dursun K' dan...
 

İzmirli ünlü yazar Tarık Dursun K, elindeki Anadolu şiir külliyatını bitiirmek için geçen yıldan beri aralıksız çalışıyor.Milliyet Blog'larda sık sık sorulur: " Yazar nasıl yetişir?" diye. İşte bunu


“Tarık Dursun K.  N’apıyor şimdi?” Hani şu İzmir’den kopamayan ünlü mü ünlü hikayecimiz. Eh, n’apsın?  Harıl harıl,  kalın kalın, cilt cilt, iri iri doyumsuz deyişlerle bir destan hazırlıyor. Bir Anadolu destanı hazırlıyor tam 6 ciltlik. " Halk şiiri " üzerine. Geçen yıldan beri, dur durak bilmedi. .

Edebiyatçı Bartın Valimiz  İsa Küçük de yazmıştı bir Anadolu destanı Halet Abla eseriyle. Güney’de de sahneye oyun olarak konup, büyük takdir toplamıştı Muğla Sanat severlerin  sayesinde.

Hikayecimiz Tarık Dursun K’nın esas demek istediği şu: “ Zamana karşı savaşmak” Buna siz yarışmak da diyebilirsiniz. O zaman, ağzından düşürmediği hep tekrarladığı bir kelime. “ Zaman geliyor, zaman gelip geçiyor” Zaman zaman bunu, kimbilir kendimize kaç defa sormuşluğumuz da vardır üstelik.

Biz bu zaman işini arkadaşımız Muzaffer İzgü’ye de sormuştuk:  “Zamanım yok Cellek” diyordu hep. Sanki  bir şeyi sonlandırmak üzere elinize aldığınız işin bitirilmesinde, direnmek gibi ve de  zaman yetmezse yarıda kalır, “ diye diye  insanın kendisini yarışmalara soktuğu endişeli bir ortam bu.

Büyük yazarlar hep bu psikoz içindedirler. N’oluyoruz yahu diyesi gelir içinizden. “Dünyayı durdurun, inecek var”  diyerekten bazı bazı kaideler dışına çıkılırsa, kıyamet mi kopar? Hayattan, bi fırt” da siz alsanız, kıyamet mi kopar? Okuyucu bir paragraf eksik okuyuversin. Ya da o eksiği, sizden sonra o tamamlasın n’olmuş yani. Dünyaya yazar olarak mı geldik?!

Valla hiç böyle sıkıntılara girmek istemem şahsen. Ben yazar olsaydım, bilirdim yapacağımı. Bu büyüklerimiz gibi kendimi derde sokmazdım. “Nerde trak, orda işi brak” Te işte  o ka!

MB’daki Arif Öğütçü’nün kulakları çınlasın. Elinde roman müsvettesi, boyuna düşünüyor kara kara. Ne zaman kitaba çevirsem diye. Antalyalı Alkan’ın başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmedi.  MB’larda okuyoruz.

MB’daki edebiyatçılar, yazar olmak isteyenler, biz yazarız diye kazan kaldıranlar, yazarın hakkı diyenler, Sezar’ın hakkını kimseye vermeyenler, ellerinde yarım romanlarıyle ortada  dolaşanlar,

Kendilerini yazardan da öte görenler, böylesi yazarları iyi okumalılar. Kıssadan hisse kapmalılar. Madem ki bu edebiyat yolunda iseler.

Her şey zamana bağlı muhakkak. Ama, insanoğlu, zamanı yakına getirip, onu dizüstü çöktürmesini de bilirse, zamana karşı çok yol alır. Bakın Ne diyor Tarık Dursun K,  “zaman üzerine”

 “Zaman geliyor, zaman  geçip gidiyor. Elimizde onu durduracak hiçbir güç yok. Zaman; her gün dağlardan, tepelerden, deniz kadar ucu bucağı görünmez büyük ırmakların üstünden, karlı doruklardan, durgun göllerden, vahşi, balta girmemiş ormanlardan, akbabaların nöbet tuttukları yalçın kayalıklardan, peygamber çöllerinden, ekili buğday, ay çiçeği ve mısır tarlalarından, kentlerdeki açık pencere kenarındaki karyolalarında uyuyan çocukların pamuk battaniyelerle üstlerini bir bir örterek, kuyu park köşelerine çekilmiş alenen sevişen delikanlılarla kızları görmezlere getirerek, kırık, umarsız aşklara iki damla sedeften gözyaşı dökerek, vapurların çarklarını döndürerek, uçakların pervanelerini rüzgarlara tutarak, suya inmiş gazellerin ürküntülerini dindirerek geliyor.  Ve de gidiyor.”

Şimdi sorarım sizlere. Bir “zaman”  kelamı yüzünden ne kelimeler döktürülüyor. Sizin, benim aklımıza gelir miydi bunca  kelimeler? gördünüz mü? Biz zamanı bu kadar geniş irdelemek, bir yazarın işidir. Bunları yazan, 83 yaşındaki bir Tarık Dursun K. dır. Biz olsak, bu kelimeleri sıralayabilir miydik?  Ne gezer. İşte “yazarlık bu”

O şimdi yetiştiği Anadolu bağrından derlediği meyveleri sunuyor bizlere 6 cilt olarak. Yakında  yayınlanacak. Bakın, Anadolu’yu, nefes almadan bir solukta nasıl tarif ediyor:

“Anadolu’nun, 7 iklim, dört bucağından derlenmiş aşk, sıla, özlem, hüzün, atışma, çekişme, ve sataşmalar, övgü, sövgü, yakarı, pişmanlık ve kıskançlıklar üzerine sazlı, sözlü, arlı yermeler, övgüler, sövgüler,  yurt güzellemeleri, türküler, şarkılar, oyunlar, seçme şiirler..”

Altı ciltlik Anadolu seslenişlerinin her birinin adı, ayrı ayrı:  “Tren gelir, hoş gelir”  “Bu dünya bir penceredir” “Nerde  ‘bıldır’  yağan kar şimdi,” “Heybem dolu ağıtla”  ve “Haydi, destancı geldi…”

Kitabına Kazak Abdal’dan da dörtlükler eklemiş  Tarık Dursun K. Şöyle ki:

Eşeği saldım çayıra / Otlaya karnını doyura / Gördüğü düşü hayıra / Yoranın da avradını /

Münkir münafıkın soyu / Yıktı harabetti köyü / Mezarına bir tas suyu / Dökenin de avradını /

Derince kazın kuyusunu / İnim inim inilesin / Kefen dikmeğe iğnesin / Verenin de avradını /

Dağdan tahta indirenin / Iskatına oturanın / Hizmetini bitirenin / İmamın da avradını /

Müfsidin bir de gammazın / Malı vardır da yemezin / İkisin meyyit namazın / Kılanın da avradını /

Kazak Abdal söz söyledi / Cümle halkı dahl eyledi / Sorarlarsa kim söyledi / Soranın da avradını!”

 

 

 

  

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..