Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '07

 
Kategori
Tiyatro
 

"Kocasını Pişiren Kadın"

"Kocasını Pişiren Kadın"
 

Aşkın gözü kör, karnı açtır!...

Bir kadın kocasını niçin pişirir?!

Bir koca neden pişirilmek istenir? Bir adamın hayatındaki kadınlar neden böyle bir şeyi düşünür? Kadınlar kocalarından kurtulmanın farklı yöntemlerini neden ararlar?

Kocalar neler yapar da günün menüsünde hem de başköşede yer alırlar?

İzmir Devlet Tiyatrosunun 50. Yıl repertuarının "Özel" oyunlarından biri olan "Kocasını Pişiren Kadın" İzmirlilerle buluştuğunda bu sorular geldi aklıma.

Bir oyunun adı seyirciyi ancak bu kadar tahrik edebilir ve merak uyandırabilir!

Kadınlar diyor ki; "Bu gün ne pişirelim?" Düşünmeye gerek yok. Ne pişirecekleri belli! "Karısı Tarafından Fırınlanmış Koca."

Tadı nasıl mı olacak? Bunu bilemeyiz! Ama oyun çok güzel…

Akşam yemeğini eski kocası için özel olarak hazırlayan eski eşin sürprizlerini hep birlikte koltuklarınıza yaslanarak izlemeye ne dersiniz?
Oyun Hillary’nin eski kocası Kenneth ve Kenneth’in yeni eşi Laura’yı bir akşam yemeğe davet etmesiyle başlıyor.

Yemek boyunca Kenneth’in yapmış olduğu her iki evlilikteki yanlışları, zaman zaman olayların yaşandığı tarihe geri dönüşlerle anlatılıyor.

İbrahim Raci Öksüz, Kenneth rolünde döktürürken, evlilikte zaman içinde azalan heyecan ve sevginin, ne kadar bakım gerektiğini baştan hatırlatıyor.

Hillary rolünü büyük bir başarıyla oynayan Hülya Savaş, Kenneth için en güzel yemekleri yapan, onun kıyafetlerini ütüsünü eksik etmeyen bir kadın.

Ne yazık ki çoğu kadının başına gelen onun da başına geliyor.

Sahnede kesik ışık oyunlarıyla hızla izliyoruz karı-koca arasındaki çözülmeyi.

Önceleri eve çiçekle gelen koca, zamanla karısına bir merhaba bile demiyor ve "arayışlara" başlıyor.

Derken bir gece Hande Kılıç’ın şuh kadını başarıyla canlandırdığı Laura, Kenneth’in aradığı yeni heyecan oluveriyor.

Zaman içinde Kenneth, Laura’yla buluştuğunda karısına yalan söylemeye başlıyor.

Laura’nın karısına gerçeği söylemesi için Kenneth’e baskı yapması bir sonuç vermiyor ve sonunda bir gece Laura, Hillary’e giderek, onun şüphelerinin yerinde olduğunu söyleyiveriyor.

Sonrasında Hilary, güzel Laura için kendini terk eden kocasına lezzetli bir sürpriz hazırlayarak, 19 yıllık eski evliliklerinin muhasebesini yapacakları bir akşam yemeğine davet ediyor.

Hem de Laura ile Kenneth’ın evliliklerinin 3. yıldönümünde.

Belki de bu, Elvis şarkıları eşliğinde bambaşka bir birlikteliğe atılan ilk adım olacak hepsi için...

Kocasını Pişiren Kadın, kocasını fazla seven bütün "fedakâr" kadınlar ve eşleri tarafından mükemmel sevildiğine inanan bütün "vazgeçilmez" erkekler için, her tür sürprize açık bir kahkaha tufanı...

Aşk yüzyıllar boyunca, başta şairler ve filozofların çok ilgisini çeken başlıca konu olmuştur.

Bir kadına âşık olan bir erkek, kadının beden coğrafyasının mahrem yanlarıyla, erotik olarak uyarılır ve karakteristik olarak, eğer aşk sona ererse, kadının bedenine duyduğu ilgi ve o bedeni idealleştirme de sönüp gider.

Otto F. Kernberg, "Aşk İlişkileri"nde şöyle diyor: "Bazen partnerleden biri, üçünü bir kişiyle bir ilişki sürdürdüğünde, bu ilişki, çiftin sonunu hazırlar (yani, çift ilişkisi dağılır ya da evlilik dağılır ve yeni bir çift oluşumuna kapıyı açar); ve bazen de üçüncü kişinin varlığı evlilikteki istikrar unsuru olabilir. Sıklıkla partnerlerden birinin bir ilişkisi olduğunda, ilişki çözülmemiş ödipal çatışmaların istikrar verici bir biçimde dışavurulmasına imkân verir. (...) Bir çift ilişkisini değerlendirirken ilgilendiğim şey, bu ilişkinin ne oranda bir özgürlük ve duygusal uyanış kazandırdığı, cinsel deneyimlerinin ne kadar zengin, yeni ve heyecan verici olduğu, birbirlerine ya da toplumsal çevreye mahkûm oldukları hissi yaşamadan cinselliklerini ne oranda yaşadıkları ve hepsinden önce, çocuklarındaki, çevredeki ya da toplumsal yapıdaki değişikliklere bakılmaksızın, zaman içinde kendini üretici kalabilmesi anlamında çiftin ne oranda özerk olduğudur.

Eğer kişinin yüzeysel yaşama tercihi ona tatmin edici bir istikrar ve doyum sağlıyorsa, bir terapistin bunu ideolojik ya da mükemmeliyetçi bir temelde değiştirmeye hiçbir haklı gerekçesi yoktur. Eğer çiftin ortaya koyduğu şikâyeti cinsel duyarsızlıksa, tekdüzeliğin derin duygusal ve cinsel ihtiyaçlarla bağlantı kopukluğunun en doğrudan tezahürü olduğunu hatırlatmak yararlı olacaktır. Ama herkesin Pandora’nın kutusunu açma kabiliyeti ya da isteği yoktur.”[1]

Aldatma üstüne bugüne kadar pek çok şey söylendi, ahlaksal olarak kötülendi, lanetlendi.

Ancak her geçen gün sadakatlerin çözüldüğü, ilişkilerin fotoğraf, video yoluyla basına malzeme olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Oyunun yönetmeni Özen Yula söyleşide şöyle demiş: "Bu oyun iki yıl önce Ankara'dayken elime geçmişti ve çok hoşuma gitmişti. Okuduktan sonra bu oyunun nasıl yönetilebileceği üzerine uzun uzun düşünmüştüm. Oyun çok bildik bir konuyu işliyor. Ortada bir aşk üçgeni var. Adam yasak bir aşk yaşıyor, karısını aldatıyor sonra diğer kadınla evlenip yasak ilişkiyi legal hale getiriyor. Ve üçlü arasında bir dostluk kurulmaya çalışılıyor. Bu oyunu sahnelerken çok farklı bir reji kurgulamak istedim. Oyunu hareket koreografisi üzerine, daha çok sessiz sinemada yararlanılan ‘gag’ler, çizgi film tekniği ve farklı oyunculuk üsluplarının değerlendirildiği bir yapı üzerine kurdum. (…) Tiyatronun gerçek seyircisine ya da daha geniş kitlelere ulaşması için yeni yollardan biri olabilir. Komedi alanında belki bir açılım sağlayabilir, neden olmasın. Seyirci sürekli benzer tarzda şeyleri görmekten sıkılmış olmalı. Her şeyin belli bir süresi sonra biçim değiştirmek zorunda. Sonuçta bu da gidilecek yeni yollardan biri olabilir diye düşündüm. Ama bu yöntemin tutup tutmadığını göreceğiz. Eskişehir'de yaptığım oyun kapalı gişe oynadı. Orada kendi oyunumu denedim burada kendi reji anlayışımı sınıyorum. Üstelik İstanbul seyircisinin de hoşuna gideceğini düşünüyorum. Çünkü kentin kendi içindeki süratine alışıklar. Sürat ve değişim bu oyunda çok önemli. Çünkü insanı iki saat boyunca bir yerde oturtuyorsan karşısında minimum hareket ederek sana katlanmasını bekleyemezsin. Bu bence ona hakaret. En azından ben seyirci olsam bu oyundaki gibi bir şey seyretmeyi tercih ederim.” [2]

Evlilik kurumunu eleştiren ve aslında özetle "Kiminle olduğu fark etmez evlilik, evliliktir" mesajı veren Debbie Isitt’in bu oyunu, ilişkilerin de bir yansıması.

Bu gidişle hem eş olarak kadın, hem de koca rolündeki erkek, birbirinden kurtulmanın yolunu bulacaklar.

Ve bu yeni yol da, uzun süren evlilikler neslinin sona ererek, tekdüzelikten kurtuluş olarak, “seri monogami”nin başlaması gibi duruyor.

Ancak ondan önce, yemeğin sonunda Kenneth’i bir sürpriz beklemekte…

Tiyatro ve aşk için “pişirme” vaktinin geldiği anlar...

“Malt” adlı rock grubunun “Aşkın Gözü” [3] adlı şarkısında enfes şekilde dile getirdiği gibi:

Olmaz ilaç sine-i sad pareme

On pare top atışı yap

Duyur cümle aleme

Duyulmaz, bilinmez sandın

Gülünmez mi halime

Sürç-i lisan ettiysem eğer

Neden konuşmadın benimle

Neden gitmedin vakitlice

Neden durdun öylece

Aşkın gözü kör olabilir ama

İnan bana karnı açtır

İyi sindirilmemiş bir aşk

Üçüncü tekillere muhtaçtır.

[1] Otto F. Kernberg, “Aşk İlişkileri”, Ayrıntı Yay., 2003, Sayfa 247-249.

[2] http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=207890

[3] Malt, “Kendi adını taşıyan ilk albüm”, Söz: Cenk Durmazel, Pasaj Müzik, 2006.

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..