- Kategori
- Özel Günler
- Okunma Sayısı
- 458
10 Kasım anısına: 77 yıl önce, sonra ve boyunca... Hep O, tek O!

Fakat özellikle son 13-15 yıldır o ulusal ve hatta evrensel gerçekliğe karşı esen ters rüzgarlar sonucu yıllar öncesine, Mevlana'ya dönüp “Artık yeni şeyler söylemek zamanıdır cancağızım” demek durumda kalıyor insan. Aslında, bir dönem çok iyi bilinen ve hâlâ da bilinmesi gereken şeyleri "yeni şeyler" gibi de söylemek gerekiyor.
O, safların birer birer terk edildiği, manda talepleriyle ihanetin sokak sokak kol gezdiği bir zaman diliminde azınlıkta kalan arkadaşlarıyla el ele, omuz omuza hem "diklendi", hem de "dik" durdu. Mazlumun, yaşam ve özgürlük hakkı elinden alınan halkının yanında durdu… Omuzlarına ise, dönenlerin, bırakıp gidenlerin, ihanet edenlerin yükünü de aldı; yıkılmadan, yalpalamadan hedefe doğru yürüdü…
Belki 'muazzam, derin külliyatı olan bir fikir adamı' olacak zamanı ve rahatlığı (çoğu karargah çadırlarında geçen, mücadeleli ve pek de uzun olmayan yaşamında) hiç bir zaman bulamadı! Ama bir ulusu yeniden yaratıp var eden pratik bir deha ve liderdi! O yüzden ona en usta şairler ve halkı "Sarı saçlı, mavi gözlü dev" dediler. Yıllar sonra, dünyanın öteki uçlarında dahi onu örnek alan bazı genç liderler ise esmer, yanık tenli, kahverengi, siyah ya da çekik gözlülerdi.
Özellikle 2000'lerin ilk yıllarından bu yana, Atatürkçü anlayışların, kavram ve düşüncelerin toplumsal ve resmî yaşamdan tasfiyesine yönelik yarı gizli, hatta sinsi yaklaşım ve girişimler aralıksız çabalarla sürdürülmeye çalışılmaktadır. Ayrıca çağdaş, bir ölçüde objektif ve bilimsel tarzda yazıp çizen bazı entelektüel kesimlerde ise (ki bu kesimlerin bir kısmı 70'li yıllarda kendisine karşı 'küçük burjuva devrimcisi' diye indirgeyici bir anlayışla bakanlar ve/veya o etki alanındaki takipçilerdir); 'yüzleşme', 'tabuları yıkma' ve 'insanileştirme' yaklaşımları adı altında bir anlayış belir(t)mekte; "...Eski, sert, 'rozet ve büst Atatürkçülüğü' bir işe yaramıyor, bunu değiştirip 'İnsan Atatürk'ü yaratalım..." demektedirler!
Bu bağlamda, büyük önderimiz ile ilgili olarak medya ve kamuoyunda pek fazla yer almayan ve fazlaca bilinmeyen bazı çalışma, bilgi, belge ve sonuçları bu özel ve anlamlı günde siz değerli okur yazarlarımla paylaşmak istedim.
İşte, hem de bir yabancıdan bilimsel bir araştırma,
Amerikalı tarihçi ve psikiyatrist Prof. Arnold Ludwig, dünyanın çeşitli siyasi önderlerinin başarı ve önem derecelerini sınıflandıran 11 ölçeğe göre, Cumhuriyeti’mizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü, 20’nci yüzyılın en büyük lideri olarak nitelendirmiştir. Bu sonuç, halen ABD’nin Brown Üniversitesi’nde görevli olan, 2002 yılında yazdığı ve dünya liderlerini ele aldığı " Dağın Arslanı: Siyasi Liderliğin Doğası " adlı kitabıyla tanınan Prof.Ludwig'in objektif bir araştırma ve çalışması sonucu ulaştığı bir bulgudur (1)
Daha sonra, incelenen her lidere, bu kriterlerin her biri için, önem derecesine göre, sıfır ile üç veya yine sıfır ile beş değerleri arasında puanlar verilmiştir. Prof. Ludwig, kitabında, 20’nci yüzyıla damgasını vuran yüzlerce lideri bu sisteme göre karşılaştırdığını ve M. Kemal Atatürk’ün en üst sırada yer aldığını belirtmektedir.
O ve eserleri bir gerçekliktir ;
Günümüze damga vuran tarihsel kişilikler, bir zamanlar somut ve yaşayan gerçektiler, vardılar! Başardıklarını ve eserlerini zor koşullara karşın hissetmiş, tasarlamış, uygulamış ve tarihe kaydetmişlerdi. Ben böylesi ender ve özel şahsiyetlerin gerek bireysel ve toplumsal varoluşumuzu gerekse 'kendi gerçekliğimizi' zenginleştirmesi ve özgüvenimizi de pekiştirmesi gerektiği düşüncesindeyim. Aksi bir durum kanımca, aşırı dayatmacı, yozlaşmaya yüz tutmuş, günümüz sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve sosyo-psikolojik gerçekliğinin yol açtığı ' ruh ölümleri 'nin faillerinin yanlış adreslerde aranması anlamına gelmektedir.
Amerikalı tarihçi ve psikiyatrist Prof. Arnold Ludwig'in eserini, objektif araştırma ve çalışmaları neticesinde ulaştığı sonucu işte bu açılardan anlamlı ve önemli buluyor, özgüven ve sevinçle sahiplenilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu analiz bende 11 Kasım 1938 tarihli gazetelerden TAN'daki başyazısında Zekeriya Sertel'in söylediklerini doğrularcasına anımsattı. Şöyle demişti Sertel o yazısında"...Ordularını taa Hindistan'a kadar geçiren Büyük İskender, 32 yaşında öldüğü zaman arkasında ne bırakmıştı? Bir hiç...Napolyon, ölümünden sonra arkasında ne bıraktı: Yıkık dökük bir Avrupa, Fransa'ya karşı kinle dolu bir dünya...Halbuki Atatürk, idealini hayatında hakikat sahasına çıkaran nadir bahtiyarlardan ve ender dehalardan biridir. O eşsiz eserini tamamlamış ve onu bizlere ebedi miras olarak bırakmıştır. O bize müstakil bir vatan bırakıyor. Genç ver zinde bir cumhuriyet bırakıyor. Milletine bu kadar büyük bir miras bırakarak hayatta gözlerini rahatça kapayan pek az adam yetişmiş veya hiç yetişmemiştir..." (2)
Eserlerinin ruhu vardır;
Bilinmelidir ki; başta Cumhuriyetimiz olmak üzere büyük önder M.Kemal'in halkı ve silah arkadaşlarıyla birlikte oluşturduğu eserler, günümüzün post-modern ve küresel oluşumlarının tam tersine 'içten' oluşumlardır, 'özlemli' oluşumlardır ve bu eserlerin önemli bir 'ruh'u vardır. Başta Cumhuriyetimiz olmak üzere bu eserler, bizler için, üzerinde titizlikle titrememiz, sahip çıkmamız, koruyup kollamamız gereken çok büyük olanaklardır. Fakat değer ve önemini çok iyi bildiğimiz ve yaşattığımız konusundaki inancım maalesef giderek azalmakta. Hele, egemen eğitim ve öğretim sisteminin bilinçsiz bir at yarışı ve yüzeysel enformatik dayatmalar içerisindeki gençlerimiz özelinde...(3)
Bu öylesi bir ruhtur ki,"...arkadaşlar, devrimlerin kendilerine has bir ruhu vardır, kutsallığı vardır. Devrimlerin unsurları vardır. Bunların aleyhine darbe oluşturacak sözler söylendiği zaman, davranışlarda bulunulduğu zaman bu ruh isyan eder...İyiniyet dışı, yaralayıcı ve hakir görücü bir nutku söylemek, Türk ulusunun kolları ve şakakları kanaya kanaya yüz senelik bir zamandan beri yenilik ve hürriyet yolunda attığı adımları kırmak ve onu geri çevirmeye teşebbüs etmektir..." (4)
Büyük hatip Hamdullah Suphi Tanrıöver'in, 13 Şubat 1923 tarihli TBMM oturumunda ' Yobaz bir mebusa cevabı' nda (Nejat Muallimoğlu'ndan aktarımla) yer alan bu paragrafda belitilen 100 yıllık süreç, günümüz itibariyle tam 192 yılı bulmuştur.
Tüm bunlara rağmen ayrıca bilinmelidir ki; ulusumuza karşı son dönemlerde - içerden ve dışarıdan bazı odakların elbirliğiyle - gerçekleştirilmeye çalışılan büyük yıpratma ve çözme hareketi , tarihsel ve objektif kazanımlarımız ve gerçeklerimiz karşısında süslü birer yalan örtüsü olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Eminim ki, aydınlık ve güzel yarınlarımızda tarih de bunu böyle yazacaktır!
Che'nin Çantasından Çıkan 'Nutuk'
Yaygın bir söylenceye göre, Küba Devrimi’nin öncülerinden Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; Atatürk’ün Büyük Nutuk’u ve Türk Şairi Nazım Hikmet’in ‘Kuvayı Milliye Destanı’ kitapları çıkmıştır.
Ya Fidel castro?
Nutuk’un Küba Devrimi’ndeki yeri aslında daha önceki yıllara dayanmaktadır. Sosyalist Küba Cumhurbaşkanı Fidel Castro, 12 Mayıs 1961 tarihinde Havana’da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir’den Atatürk’ün Büyük Nutuk Kitabı'nı ister. A.B.D.’nin bilgisi olmaması ricasıyla yapılan bu istek, Bilal Şimşir tarafından uzunca bir süre sonra yerine getirilebilir. İşte, Fidel Castro’nun Atatürk hayranlığının kaynağı; İngilizce 'Nutuk' kitabını özümseyerek okumasında ve devrimci M.Kemal'in ilk antiemperyalist savaşımını zafere erdiren '1919 Ruhu'ndan esinlenmesinde yatar. (5)
Fidel Castro dünya kamuoyunun yakından tanıdığı en eski ve uzun yıllardır yönetimde kalan Küba devlet başkanıdır. Türkiye sol hareketi ise Castro ve Guevera’yı 68’li yıllarda tanımıştır. Castro, ülkesinin A.B.D.’ne karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinin önderidir. Fidel Casto, halkı adına kazandığı antiemperyalist mücadele sonucu, 50 yılı aşkın bir süre Küba devlet başkanlığı görevini sürdürmüştür.(6)
Günümüzdeki yüzeysel-turistik ilişki sıklığına gelinmeden önce Türk aydınları ile Küba arasındaki ilişkiler de hep sıcak olagelmiştir.(*) Bu, zaman zaman iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilere de yansımıştır. Fidel Castro’ya karşı süren kamuoyu ilgisi, O’nun 1997’de İstanbul’da düzenlenen Habitat toplantısının konuk konuşmacısı olmasına kadar uzanır.
Türk medyası ise, ancak bu yıllardan sonra Fidel Castro’nun Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili düşüncelerini öğrenebilmiştir. 22.8.1997 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Barış Doster şöyle yazar: “...Zapata Caddesi ile Salvadar Allende Bulvarı’nın kesiştiği yer gibi adreslerin tanımlandığı, devrimci bir geleneğin ve anti emperyalist ruhun her sokakta hissedildiği Havana’nın en önemli caddelerinden birinde, bir başka büyük devrimcinin, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olduğu belirtilmiş. Doğum tarihi olarak ise; 19.5.1881 yazılmış. Ayrıca kaidede ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ sözlerinin Türkçesi ve İspanyolcası yer almış..."
Bu bağlamda son yıllarda Latin Amerika ülkelerinde esmekte olan “ulusalcı ve antiemperyalist rüzgârda” Mustafa Kemal'in yaydığı ışığının etkisi de yok mudur acaba diye de düşünmeden edemiyor insan?
O Mustafa Kemal ışığıdır ki; doğudan batıya, güneyden kuzeye, birçok halk hareketini ve halk önderini etkilemiştir. Örneğin, çağdaşları olan Lenin ve Churchil kendisini hep takdir etmişlerdir. Örneğin, 1935’teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı’nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao’nun ilk sözleri şöyledir: “Ben, Çin’in Atatürk’üyüm...” ve 1948’den bugüne dek, Çin Halk Cumhuriyeti’nde ilköğretimin sekiz ve dokuzuncu sınıflarda 'Yakınçağ Tarihi' derslerinde Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri okutulmaktadır. O'nun özellikle anti-emperyalist kişiliği ve Sevr'i yırtıp Lozan'ı kabul ettirme özelliği bu kitaplarda vurgulandığı belirtilmekte... Bu bağlamda M. Kemal'in adı, Lenin ve Gandi ile birlikte anılmakta ve kitaplarda ve benzeri eğitim materyallerinde (Slayt, DVD) yer almaktadır.
9 Kasım 2015, Ankara
Kaynakça ve Blognotlar:
(2) Güneri Civaoğlu, 'Sağlam bir Atatürkçü (İnan Kıraç)', Milliyet, syf. 14, 9 Aralık 2008.
(3) Bu konuda daha ayrıntılı bir değerlendirme için bkz., Prof. Ahmet İnam, 'Cumhuriyetin Tinsel Bileşenleri Üzerine', CBT (Cumhuriyet Bilim Teknik), Sayı 1127-1128 /sayfa 11. 24-31 Ekim 2008.
ainam@metu.edu.tr
(4) Nejat Muallimoğlu, 'Dünyayı Sarsan Konuşmalar', Avcıol Basım Yayın, İstanbul 2007. Sayfa319-335.
(6) www.68dayanisma.org
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.
Bu blog Milliyet.com.tr sitesinden 13 kez görüntülenmiştir
Bu blog Editör'den Öneriler alanında yayınlanmıştır

Seçkin Yazar,Atatürk için yazdıklarına gönülden katılıyorum.Atatürk,Devrim ve İlkeleri;son yıllarda unutturulmaya çalışılıyor,böyle giderse-sisin gibi yaşatmak isteyenler olmazsa-tümden unutturulacak;çünkü bu iktidarın düşüncesi,yönetim anlayışı,Atatürk'ün bilimsel,çağdaş düşüncesine karşı. O' nun "Yurtta sulh,cihanda sulh" sözü-savaş çığlıklarının atıldığı şu günlerde- ne kadar da gerekli. Bizlerin öğretmen okullarından mezun olduğumuz yıllarda,her öğrenciye,"Nutuk" verilirdi.Bu,Atatürk'ün çizdiği aydınlık yoldan ayrılmamamız içindi.Bizler, O'nun çizdiği aydınlık yoldan yürüdük.Ya şimdiki çocuklar,gençler! Selam,sevgi,saygılarımla.
Hüseyin Başdoğan 08.12.2015 11:00- Cevap :
- Onur veren, güç veren ilgi ve beğeninize, özgün katkınıza sonsuz teşekkürler Hüseyin bey. Derin saygı, sevgiler ve daimi esenlik dileklerimle... 09.12.2015 1:58
Ne güzel derlenmiş ve ne kadar gerekli bir yazı. Ellerine sağlık. Selamlar
ERIC VAN BUYTEN 18.11.2015 7:17- Cevap :
- İlgi ve beğeninize teşekkürler azizim. Derleyip sentezleyerek elimizden geldiğince aktaracağız ki gençlerimiz de bilebilsinler. Yüreğinize sağlık. İçten selamlarimla... 18.11.2015 17:11
Şuurlu Atatürkçülük böyle olur. Yeni şeyler söylemişsiniz... Mao'yla ilgili olanı ilk defa okudum. Sizi tebrik ederim. Memlekette şuur yükseldikçe cehalet düşecektir. Selâmlar...
İsmail Hakkı CENGİZ 11.11.2015 18:29- Cevap :
- Değerli ilgi, beğeni, katkı ve övgünüz için teşekkürler değerli İsmail bey! Yorumunuzda haklisiniz, bilinç ve bilgilenme arasında çok sıkı bir ilişki ve geciskenlik var! Yaşama ve olaylara cesaretle, ölçülü bir tavırla, objektiflik ve sevgi içinde yaklaşılırsa bilgelik de arkasından gelir. Umarım genç kusaklarimiz bu düsturu dikkate alırlar. Önemli olan da bu. Saygı ve selamlarimla... 11.11.2015 20:31
Aslında uzun süredir devam etmektegelen ve son günlerde iyice azgınlaşan, Mustafa Kemal'e aşağılık saldırıların sürdüğü bir ortamda, geniş bir emek ve birikim isteyen bir çalışma tabanının özetine oturan yazınız, eminim çok vefalı yüreğe su serpmiştir. Ne denilebilir ki; emin olun bu kadar seviyesizliğe üzülüyor insan. Tenkit edersiniz, hatta sevmeyebilirsiniz ama içlerinde en ufak bir vefa duygusu ve efendilik barındırmayan bu siyasi kadronun ve onun borazanı olan medyanın O'na olan ve şimdi bulundukları ortamda iyice küstahlaşan saldırıları, aslında kendi karakter yapılarının ne olduğunun kendisini ele veren bir itirafıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli Mustafa Kemal devrimidir. Son moda Osmanlı hayalperestleri bunu değiştiremez. O'nun deyişi ile devrim, bir düzeni zorla değiştirmektir. Bu zorla değişimin çıkış noktası Ulusal Kurtuluş Savaşı'dır. Dindar ve kindar nesil yetiştirme gayretinde olanlar ve onların yetiştireceği nesil bunu asla silemezler. Yüreğinize sağlık,saygılarımla.
Akın Yazıcı 11.11.2015 15:26- Cevap :
- Bu içten, değerli ve yazımın anlamına daha bir anlam katan yorumunuz ancak bugün ulaştı bana Akin bey! Tam bir haftalık gecikmeyle...Bazen bu türden teknik sorunlar olabiliyor. İçten duyarlılığınıza, değerli katkınıza sonsuz teşekkürler ve saygılarımla... 18.11.2015 19:10