Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

13 Mart Salı

13 Mart Salı
 

EŞİMİN BURNUNU DÜZELTECEKLERDİ 9 AMELİYAT SONRA MEZARA GİTTİ (Zaman)

Adana'da, geçmişi bir yıl öncesine dayanan ve sonu ölümle biten inanılmaz bir sağlık skandalı yaşandı. Nefes darlığı şikayeti ile Adana Numune Araştırma ve Eğitim Hastanesi'ne kaldırılan astım hastası Ülkü Çalıcıoğlu ihmaller zinciri sonrası 13 ayda 9 kez ameliyat geçirdi. 26 gün yoğun bakım, 35 saat narkoz ve 3 ay ses kısıklığı yaşadı, 5 ay süreyle ağızdan gıda alamadı. Vücudundan 4 kg iltihap çıkartıldı. 9, 5 ay yattığı hastaneden 80 kilo girip 40 kilo olarak çıkan Ülkü Çalıcıoğlu, geride gözü yaşlı iki çocuk ve bir eş bırakarak hayata veda etti.

Çalıcıoğlu ailesi, şimdi bu hataların hesabını sormak için Adana Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Savcılık, Çalıcıoğlu'nun ölümünde ihmali bulunan doktorlar hakkında soruşturma açtı. Çalıcıoğlu ailesinin şikayet ettiği doktorlardan anestezi uzmanı Dr. Ümmühan H. gerekli yerlere bilgi verdiğini, açıklama yapmayacağını söyledi. Hastayı burnundan ameliyat etmek için masaya yatıran; ancak ameliyat edemeyen KBB Uzmanı Dr. Şahin B. ise, "Hasta ameliyata alındı; ancak ben verilen narkoz nedeniyle ameliyat edemedim. Daha sonra ameliyattan vazgeçildi." ifadelerini kullandı. Başkent Hastanesi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Yard. Doç. Dr. Turgut Noyan ise, hastanın kendilerine yemek borusu yırtılmış halde geldiğini kaydederek, yanlışlıkla nefes borusu yerine yemek borusundan hortum takıldığını aktardı. Noyan, "Biz iyileşmesi için mücadele ettik; ancak hastamızı kaybettik." demekle yetindi.

BU İKİ GLOCK KİMİN İÇİNDİ? (Yeni Şafak)

Trabzon polisinin yaptığı bir çalışma sonucu İstanbul'dan Trabzon'a gönderilen Glock marka 2 adet silah ele geçirildi. Silahları satın aldığı öne sürülen kişinin, Rahip Santoro cinayetini işleyen O.A.'nın ailesinin işyeri komşusu olması dikkat çekti.

Önceki gün İstanbul'dan kalkan bir otobüse verilen kolide tabanca olduğu istihbaratını alan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri Trabzon Otogarı'ndan gönderiyi alan Ruşen U. ve Muammer K'yı gözaltına aldı. Koliden 9 mm çapında 2 adet Glock marka silah şarjörleriyle ele geçirildi.

Ele geçirilen silahların, Rahip Santoro cinayeti silahıyla aynı tür olması, gözleri yeniden Trabzon'a çevirdi. Koliden 'hayalet silah' olarak tabir edilen ve genellikle suikastlerde kullanılan tabancaların çıkması Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nü harekete geçirdi.

Gözaltına alınan iki zanlının sorgulamasında polis, silahların, Trabzon'un Çömlekçi Mahallesi'nde otel işletmeciliği yapan İzzet S. adlı kişiye satıldığı bilgisine ulaştı. Bunun üzerine İzzet S. de gözaltına alındı. İzzet S'nin Emniyet'te susma hakkını kullandığı ve ifade vermekten kaçındığı belirtildi. Silahların gittiği mahallede otel işletmeciliği yapan İzzet S'nin, Rahip Santoro'yu öldüren O.A.'nın ağabeyi ve babasının işyeri komşusu olması dikkat çekti.

Bir yıl önce O.A. yine Çömlekçi semtinde kafe işletmeciliği yapan ağabeyinin Glock marka silahıyla İtalyan Kilisesi papazı Andrea Santoro'yu öldürmüştü. Danıştay saldırısında da yine Glock tabanca kullanmıştı.

TSK ve BURJUVAZİYİ ÇEKİN, MEDYA ÇÖKER (Yeni Asya)

Medyanın sanıldığı veya kendilerinin lanse ettiği kadar güçlü bir ideolojik aygıt olmadığını belirten Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim üyesi Ragıp Duran, “Medyanın gücünün bu kadar büyütülmesine karşıyım” dedi. Duran, “Kendilerine amiral gemisi diyen merkez medyayı tersten okuma yanlısıyım. Medya bir şey söylüyorsa, onu tersten okumak gerekiyor” şeklinde konuştu.

Duran şu görüşleri dile getirdi: “Türkiye’nin egemen medyası devletle olan ilişkisinden, ayrıca TSK’nın ülke içindeki konumundan dolayı askerî, apoletli medyadır. Dört müdahaleyi de alkışla karşılamıştır. İlk sayfasına baktığınızda, Ankara haberlerinin toplum haberlerinden daha fazla yer kapladığını görürsünüz. Gazete, toplumun sesini duyurduğu derecede gazetedir, yoksa devlet bülteni olur.”

GÜL PROVASI (Akşam)

Bakanlar Kurulu toplantısına beli ağrıdığından geç gelen Erdoğan, Abdullah Gül’den kabineyi toplamasını rica etti. Abdullah Gül, 10 dakikalığına Başbakan’ın koltuğuna oturdu ve toplantıyı açtı. Başbakan gelene kadar da üç saat kendi yerinde başkanlık etti

Ankara’da dün Bakanlar Kurulu toplantısına üç saat gecikmeli olarak katılabilen Tayyip Erdoğan’ın bu tavrı heyecan yaratırken, Başbakan’da “bel fıtığı başlangıcı” ortaya çıktı.

Saat 11.00’de öngörülen toplantı saat 11.30’da başladı. Ancak asıl sürpriz, kabinenin “Başbakan Erdoğansız” toplanması oldu. Bakanlar Kurulu’nun dünkü toplantısının açılışını Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül yaptı. Gül, yaklaşık 3 saat boyunca kabineyi yönetti.

Gül, önce kendi koltuğuna oturup Başbakan’ın gelişini bekledi. Ancak Erdoğan’ın evinde doktor kontrolünden geçtiği bilgisi geldi. Daha sonra Gül, Erdoğan’la telefonda görüştü. Erdoğan, Gül’den, kabineyi kendisinin toplamasını rica etti. Bunun üzerine Gül “Başbakan’ı temsilen” Erdoğan’ın koltuğuna oturup toplantıyı başlattı. 10 dakika kadar bu koltukta oturan Gül, daha sonra kendi koltuğuna geçti.

Cuma günü Bakü’de yoğun bir programa imza atan, önceki gün de İstanbul’da programlara katılan Erdoğan halsiz düştü ve bel ağrısı depreşti. Doktorları Konut’a gelerek Erdoğan’ı muayene etti ve Başbakan’da “bel fıtığı başlangıcı” olduğunu belirledi. Doktorlarının daha önce verdiği “korse” tavsiyesine uymadığı için Erdoğan’ın bel ağrısının fıtığa dönüştüğü belirtildi.

Doktorları Erdoğan’a “Bugün evden çıkmayın, dinlenin” tavsiyesinde bulundu. Ancak Erdoğan, piyasaları kastederek, bu durumun “yanlış” anlaşılabileceğini belirtti ve “Hiç değilse Bakanlar Kurulu’na ve İstiklal Marşı törenine katılayım” diyerek doktorlarını ikna etti.

20 MARTTA SAVAŞA DUR DE (Birgün)

Dokuz Sendika ve Meslek örgütünün düzenlediği 'Savaşa Dur De!" kampanyası ile ilgili açıklama yapan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi" Biz gücün terörüne veya terörün gücüne karşı çıkıyoruz" dedi. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacılar Birliği, Türk Dişhekimleri Birliği, İstanbul Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası, İstanbul Barosu ve İstanbul Veteriner Hekimler Birliği, Irak işgalinin yıl dönümü olan 20 Mart'ta herkesi protesto gösterisi yapmaya çağırarak 'Savaşa Dur De' isimli bir kampanya düzenlediklerini açıkladılar.

Taksim Gezi Parkı'nda yapılan açıklamada, Irak'ın Amerika tarafından işgalinin yıl dönümü olan 20 Mart'ta saat 20.00'da Türkiye'nin tüm merkezlerinde meşaleli yürüyüş yapacaklarını söyleyen Çelebi "ABD yarattığı cehennemi büyütmeye devam ediyor. Kendini dünyanın sahibi zannedenler insanlık onurunu ayaklar altına alıyorlar. Ortadoğu'nun kentleri kan ve barut kokusuna boğuluyor" dedi.

RESMEN CİNAYET (Bugün)

İLAÇ ÇETESİNİN ŞİFRESİ ÇÖZÜLDÜ (Milliyet)

Eczanelerden çaldıkları ve çöpten topladıkları tarihi geçmiş ilaçları, sahte kutulara koyup piyasaya süren vicdansızlar polisin operasyonuyla ele geçirildi. Çetenin bu yolla 17 milyon YTL'lik vurgun yaptığı ortaya çıktı

Kanser, astım ve lösemi gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların kullanım süreleri geçenleri hastanelerden toplayarak sahte kutularla piyasaya süren çetenin aynı zamanda İran ve Suriye'den de kaçak ilaç getirdiği ortaya çıktı. Halkın sağlığı ile oynayan kişilerin ilaç kutularının küpürlerini keserek sosyal güvenlik kurumlarına satmış gibi gösterdikleri, daha sonra aynı ilaçları bastıkları sahte kutularla yeniden satarak devleti de zarara uğrattıkları ortaya çıktı. Vurgunun boyutunun 17 milyon YTL olduğu bildirildi. Zanlılar, "İlaçları satmak için yapmıyorduk. Bu ilaçları hastanelere promosyon amaçlı veriyorduk" dediler.

"İksir" operasyonuyla çökertilen ilaç şebekesinin liderinin eczacılık fakültesi mezunu olan Burç Ecza Deposu sahibi Saim Cimşit olduğu ortaya çıktı. Operasyonla 17 milyon YTL'lik sahte, çalıntı ve son kullanma tarihi geçmiş ilaç ele geçirilirken, şebekenin özellikle 1000 ile 9000 YTL arasında değişen kanser ilaçlarını piyasaya sürdüğü iddia edildi. Polis sorguları tamamlanan 43 kişiyi "çete" ve "tedavi olma şansını insanların ellerinden alarak dolaylı olarak ölüme sebebiyet vermek" suçlarının da aralarında bulunduğu 10 ayrı suçtan adliyeye sevk etti. Savcının "çete" ve "kişilerin sağlığını tehlikeye atmaktan" mahkemeye sevk ettiği 14 kişi ise tutuklandı.
Son kullanma tarihi geçmiş ilaçları satan bazı eczacıların, sorgularında "Bu işi eczacıların yüzde 80'i yapıyor" dediği kaydedildi. Zanlılar, çete ve tedavi olma şansını insanların ellerinden alarak dolaylı olarak ölüme sebebiyet verme suçlarının da aralarında bulunduğu 11 ayrı suçtan adliyeye sevk edildi.

Emniyet güçleri, İstanbul'da 5 ecza deposu, 14 eczane, 2 matbaa ve 23 eve baskın düzenlendi. 2'si eczane sahibi kadın 43 kişi gözaltına alındı. Aramalarda ecza deposundan çalınarak piyasaya sürülmeye hazırlanan, lösemi hastası çocukların tedavisinde kullanılan bir TIR dolusu özel üretilmiş bebek maması, 190 bin adet tarihi geçmiş ilaçlar için hazırlanmış ilaç kutusu, aralarında kanser ilaçlarının da yer aldığı son kullanma tarihi geçmiş iki kamyon ilaç, kullanılmış ambalajları kesilmiş muhtelif ilaçlar, ilaç ambalajı yapımında kullanılan tasarım grafik ve matbaa malzemeleri, iki tabanca ve 227 adet mermi, 12 adet bilgisayar, bir pres makinesi, ilaç yapımında kullanılan kalıplar, iki sahte araç basın kartı ele geçirildi.
Çetenin lideri olduğu öne sürülen Saim Cimşit'in oğlu Aziz Cimşit kardeşleri Aksoy Cimşit ve Kamil Salih Cimşit'in organizasyonu yönettiği, ilaç kutuları ve sahte fatura hazırladıkları belirlendi. Ele geçirilen ilaçların astım, kalp, diyaliz, kanser, ağrı kesici, ateş düşürücü, şeker, kolesterol ilaçları olduğu belirtildi.
Son kullanma tarihi geçen ilaçları satan bazı eczacıların Emniyet'teki ifadelerinde, pişman olduklarını ve eczanelerini kapatacaklarını söyledikleri belirtildi. Bazı eczacılar, sahte ilaç işini İstanbul'daki eczanelerin yüzde 80'inin yaptığını öne sürdü. Bazıları ise sahte ilaç sattıklarını bilmediklerini söyledi.

TÜRKİYE SUÇA BATTI (Cumhuriyet)

Geçtiğimiz günlerde gazetelerde yayınlanan Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarmanın 2006 yılı raporunun istatistik rakamlarını, İstanbul’da bir milletvekilinin güpegündüz seyir halinde bir araçta kırmızı ışıkta durduğu sırada kapkaççıların saldırısına uğraması ve önceki gün magandaların iki kardeşin denizde boğulmalarına sebep olmasını gündeme getirerek, Cumhuriyet gazetesi bugün manşet yapmış.

DENİZ BİSİKLETİ FACİASI (Gözcü)

AĞLATAN OPERA (Güneş)

Antalya Devlet Opera ve Balesi sanatçıları Gülruh Tokoğlu, Filiz Şamiloğlu ve Ümran Özdoğan’ın baraj gölünü gezmek için bindikleri deniz bisikleti şelalenin oluşturduğu dalgaların etkisiyle alabora oldu.

Sulara gömülen Tokoğlu ve Özdoğan boğuldu. Şamiloğlu son anda çevreden yetişenler tarafından kurtarılarak sudan çıkarıldı. Deniz bisikletini kiraya veren baraj kenarındaki işletme sahibinin ifadesi alındı.

TAHRAN'DA NİYE VERDİN BASKINI (Hürriyet)

Eski İran Savunma Bakan Yardımcısı Askari'nin eşi Sima Ahmedi dün Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği'ne giderek kocasının akıbetini sordu. Eşi, üç oğlu ve kardeşinin elçiliğe baskın yapar gibi gelmesi Ankara'da rahatsızlık yarattı ve "İran, Askari'nin kaybolması olayında Türkiye'yi baskı altına almaya çalışıyor" diye yorumlandı

Askari'nin 2 eşi olduğu haberlerinin ve Askari'nin yanına eşini ve bütün çocuklarını alarak İran'ı terk ettiği iddialarının gerçek dışı olduğu da bu ziyaretle ortaya çıkmış oldu.

FAİZE BİR AYDA 5 MİLYAR DOLAR (Milli Gazete)

Ülkemizin kaynaklarını kurutan faiz belasına ödenen rakamlar dudak uçuklatacak cinsten. Türkiye faize ödediği parayla borcunu ödeseydi bugün borcu olmayan başı dik ve bağımsız politikalar uygulayan bir ülke olacaktı.
Üretim ekonomisi yerine “düşük kur-yüksek faiz” politikası uygulanması, Türkiye’nin iç ve dış borcunu yükseltiyor. Borçların yükselmesi ile birlikte, dolaylı, dolaysız vergilerle halkın iliğini kemiğini kurutan bütçeden aslan payı faize gidiyor. Geçmiş yıllarda faize aylık ortalama 3 milyar dolar civarında bir para ödenirken 2007’nin ocak ayında bu rakam 4 milyar 948 milyon dolara çıktı.
AKP hükümeti, anlaşma gereği düşen IMF borçlarını göstererek borç yapısında iyileşme varmış gibi pembe bir tablo çiziyor. Ancak yaşanan gerçekler, borç rakamının ürkütücü boyutlara geldiğini gösteriyor. Son dönemde, Türkiye’nin iç ve dış borçlarının toplamı 380 milyar dolara dayandı. Oysa AKP’nin işbaşına geldiği dönemde bu rakam 140 milyar dolardan ibaretti.

BÜYÜK DERS (Posta)

Buzda Dans Yarışması'nın sonucuna kazanandan çok kaybeden damga vurdu. Çünkü "Müslüman olacağım" diyerek Türk Halkının manevi değerlerini suiistimal etmeye çalışan Asena'nın partneri hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaştı: "Sömürü istemiyoruz"

Buzda Dans yarışmasının finali, Asena'nın partneri Jan Luggenholcher'in "Müslüman olmak istiyorum" sözlerine kadar başabaş gidiyordu:
"Kırmızı yarışmacı yüzde 50.2, Mavi yarışmacı yüzde 49.8 puandaydı"

Ancak bu açıklamanın ardından mücadelenin rengi değişti. Birden oyların arasındaki fark artmaya başladı:
"Kırmızı yarışmacı yüzde 69.8'e, yüzde 30.2 puana ulaştı"

Buzda Dans Yarışması'nda elenen eski yarışmacıların da konuk olarak performans gösterdiği gecede gözler Zeynep Tokuş ile Asena’nın üzerindeydi.

Yarışmacılar iki ayrı gösteri yaptı.

Gerçekten de her ikisi de gerçek buz dansçılarıymış gibi kusursuz bir performans gösterdi.

Zeynep Tokuş da, Asena da güzellikleri ve fizikleriyle buz pistini doldurdu, görsel bir şölen sundular izleyenlere. Her şey buraya kadar çok güzeldi. Jürinin bu kez hiç etkisi olmayacak, yarışmanın birincisini halktan gelen SMS oyları belirleyecekti.

Puanlar başabaş gidiyordu. Ekranın kenarında puanlar açıklanıyor heyecan doruğa çıkıyordu. Kırmızı yarışmacı yüzde 50.2, Mavi yarışmacı yüzde 49.8 puandaydı.

Dansların sonunda iki ünlü yarışmacı da, mikrofonun önüne geldi. Son sözlerini söyleyeceklerdi.

Önce, Zeynep Tokuş, hafiften bir "Atatürkçülük" dokundurması yaptı. Ardından da Asena aile bağlarıyla ilgili yarı ağlamaklı bir konuşmayla seyircileri etkilemeye çalıştı. Kendisini babaannesinin kendisini büyüttüğünü, babasının hayatında ilk kez kendisini izlemeye geldiğini söyleyip, "Bu birinciliği babama hediye etmek istiyorum" diyerek ekran başındakileri duygulandırmaya çalıştı.

Ama asıl süpriz Asena'nın partneri Jan Luggenholcher'den geldi. Konuşmak istediğini söyleyip birden "Müslüman olacağını" açıkladı. Asena'nın sevinci görülmüye değerdi. Havalara uçtu, mutluluktan dakikalarca sarıldı partnerine. Yine gözler dolu dolu. Yaş gözünün kenarına takıldı kaldı, ama bir türlü yanaktan aşağı süzülmedi.

Bu görüntülerin ardından reklama girildi. Reklam dönüşü yayına girildiğinde saatlerce başabaş giden yüzde durumu, inanılmaz bir biçimde kırmızı yarışmacı lehine değişmişti. SMS patlaması yaşanmış, neredeyse yarı yarıya olan yüzdeler, kırmızı yarışmacı lehine yüzde 69.8'e, yüzde 30.2 olarak değişmişti. Salonda bir "oooooooooo" sesi yükseldi. Herkes şaşırmıştı.

Zeynep Tokuş, bozulmuştu. "Asena'nın partnerinin Müslüman olacağını neden şimdi açıkladığını" sordu, ve bunun yanlış olduğunu belirtti. Partneri Robert Beauchamp da, İngilizce sözlerle kınadı rakibini.

Jüri üyesi Sema Çelebi, Jan'ın Müslüman olacağını söylemesiyle Asena'nın bu yarışmayı kazanacağını iddia etti. Diğer Jüri üyeleri fikir beyan etmedi.

Ancak tam yarışmanın sonucu açıklanacakken, jüri üyesi Ahmet Olcayto Tuğsuz, son itirazını yaptı ve, "Bu yarışmayı Zeynep Tokuş kazanacak. Ben Türk halkının böyle din sömürülerine pirim vereceğine inanmıyorum" dedi. Ve dediği de çıktı.

Türk halkı, elindeki telefondan, duygu sömürüsüne, din sömürüsüne tokat gibi bir cevap verdi: "Bize, yaptıklarını göster, değerlerimle, duygularımla oynayıp beni sömürmeye kalkma."

HER AN HEPİMİZİN BAŞINA GELEBİLİR (Radikal)

Bir çay fabrikasında şoför olarak çalışan 27 yaşındaki İbrahim Doğan, önceki gün eşi Nurgül, 1.5 yaşındaki kızı Azra ve 22 yaşındaki kardeşi Soncay Doğan'la Sarıyer'de dolaşıyordu. Önlerindeki araç Doğan'a yol vermiyordu. Bu araçta Bahadır Keskin ve Akın Alabur vardı. İki araç arasında Haydar Aliyev Caddesi'nde tartışma çıktı. Öndeki araç durdu, Keskin ve Alabur, bıçaklarla Doğan'ın üzerinde yürüdü. Doğan, kendisini tartaklayan zanlılarca denize atıldı. Doğan, denizde boğuşurken kandeşi Soncay da ağabeyini kurtarmak için suya daldı. İbrahim Doğan, eşi ve kızının gözleri önünde, kardeşi Soncay ile birlikte sularda kayboldu.

İbrahim Doğan, asgari ücret ve prim alıyordu. Soncay da bir hafta önce bir şirkette güvenlik görevlisi olarak işe başlamıştı. Babaları işsizdi. Dört kişilik bir aileydiler. Sarıyer Kazım Karabekir Mahallesi'nde 230 YTL kirayla bir evde oturuyorlardı. Soncay, mahallenin sevilen delikanlılarındandı. İbrahim de işyerinde öyleydi. 10 yıl önce İstanbul'a iyi bir hayat umuduyla gelen kardeşlerin cenazesi dün memleketleri Bartın'a gitti. Kardeşler Terki Haliller Köyü'nde toprağa verilirken, yakınları tepkiliydi. Anneanne 73 yaşındaki Elmas Heper, şöyle dedi: "En son Kurban Bayramı'nda yanıma gelmişlerdi. Onları güle oynaya gönderdim, kefenle geldiler. Ocağımızı söndürdüler.."

İbrahim Doğan'ı suya attığı gerekçesiyle yakalanan Alabur ile eniştesi Bahadır Keskin ve eşi Hatice Keskin'se dün önce Asayiş Şube Müdürlüğü'nde sorgulandı, sonra Sarıyer Adliyesi'ne gönderildi. Zanlılar adliyeye giderken gazetecileri tekmeledi.
Keskin ve Alabur, tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi'ne gönderilirken, Hatice Keskin serbest bırakıldı. Keskin ve Alabur, aslında 'karakola' pek yabancı değil. Keskin'in bugüne dek bıçakla adam yaralama, darp, fuhuş, havaya ateş açma suçlarından Emniyet'te beş ayrı kaydı var. Alabur'un ise bıçakla adam yaralamaktan iki ayrı kaydı bulunuyor.

İbrahim ve Soncay Doğan kardeşlerin, trafikte yol verme tartışması yüzünden denizde boğularak ölmesiyle, İstanbul'da bir türlü önlenemeyen 'şehir eşkıyalığına' bir halka daha eklendi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Zeynep Damla Gürel de 9 Mart'ta bu eşkıyalığın mağdurlarından biri oldu. Gürel, aracıyla Beyoğlu İstiklal Mahallesi Cürev Baba Türbesi önünde kapkaca uğradı. Gürel'in aracının sağ ön camı kırıldı, içinde 400 YTL, kredi kartları ve sürücü belgesinin de bulunduğu çantası alındı.

18'LİK SEVGİLİYE : KOCAMI ÖLDÜR (Sabah)

İstanbul'da bir kadın, "Rahat yaşayalım" diyerek 18 yaşındaki sevgilisine 5 yıllık kocasını öldürttü. Kadın cinayet için sevgilisini eve cep mesajı atarak çağırdı.

İstanbul Maltepe'de 1 Ocak günü öldürülen Ali Ovacıklı'nın katil zanlıları yakalandı. İddiaya göre cinayet şöyle gelişti: İki çocuk annesi 28 yaşındaki Cennet Ovacıklı, 18 yaşındaki sevgilisi H.K.'ye "Kocamı öldür. Rahat yaşayalım" dedi.

Sevgilisi korkunç teklifi kabul etti. Kocası ve çocuklarıyla komşuya giden genç kadın bir süre sonra kocasına "Kızın biberonu evde kalmış, git getir" dedi. Aynı anda da sevgilisi H.K.'ye mesaj çekti: "Kapıyı açık bıraktım, geliyor..."

Arkadaşı ile eve girip saklanan H.K. gelen kocayı bıçakladı. Elinden yaralanan H.K. taksiyle kaçtı. Polis taksideki kan izi, taksicinin verdiği eşkal ve cep mesajından H.K.'yi buldu. Cinayet Nicole Kidman'ın To Die For (Sonsuz İhtiras) filmini anımsattı.

İki kızları olan Cennet ve Ali Ovacıklı çiftinin arasında 15 yaş vardı. Genç kadın Ali Ovacıklı'nın üçüncü eşiydi. 18'lik sevgili H.K. otobüs firmasında host olarak çalışıyordu.

GÜNLÜĞÜN SIRRI (Star)

Bir internet sitesinin eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek Paşa’ya ait olduğunu ileri sürdüğü günlükte inanılmaz iddialar yer alıyor. Denizciler sitesi adlı site, Örnek Paşamızın günlüğünden başlığı altında gündemi sarsacak şeyler yazıyor.

(Ancak Özden Paşa bunu yalanlayıp bir günlüğü olmadığını açıkladı.)

YANLARINA KALMASIN (Takvim)

Sarıyer'de bıçakla kovaladıkları İbrahim ve Soncay Doğan kardeşleri denize atıp öldüren 2 şehir magandası, "suç makinesi" çıktı. Bahadır Keskin ile Akın Alabur'un sabıka dosyasında darptan fuhuşa, yaralamadan silah taşımaya onlarca suç var.

Dün, adam öldürmek suçundan adliyeye çıkarılıp tutuklanan 2 zanlı, "Biz maganda değiliz" diye bağırıp gazetecileri tekmeledi. Şimdi Türkiye, bugüne kadar yaptıkları yanlarına kâr kalan magandalara verilecek cezayı merakla bekliyor...

2 oğlunu aynı gün yitiren acılı anne Havva Doğan, "Kıydılar yakışıklılarıma, yavrularıma" diye feryat ediyor.

ARAÇLARA ÇİPLİ TAKİP (Türkiye)

BÜTÜN araçların ön camına yapıştırılması planlanan ‘çip’li kimlik kartlarında araçla ilgili bütün bilgiler yer alacak. Akaryakıt alımı sırasında yazarkasa üzerinden merkeze aktarılacak bilgiler sayesinde Maliye Bakanlığı, anında mali takipte bulunabilecek.

Emniyet de, bu kartlar sayesinde çalıntı ve change türü araçlara kolay ulaşabilecek. Çip maliyeti ise iki doları aşmayacak. Kartlar, otoyol ve köprülerde OGS görevi görecek, belediyelerin kapalı otoparklarına da çipli kartlarla giriş-çıkış yapılabilecek.

PERŞEMBE GÜNÜ CUMA NAMAZI (Vakit)

Asder Ankara şube başkanı emekli kurmay binbaşı Kemal Şahin, askeriyede subayların dini bilgi eksikliğinin ne boyutta olduğunu bütün çıplaklığıyla ortaya koyan Perşembe günü Cuma namazı olayını şöyle anlatıyor:

Doğu ve Güneydoğu’da halkın kazanılması noktasında Genelkurmay’ın halkın arasına katılın, onlarla birlikte Cuma namazları kılın şeklinde emirleri olmuştur. Bu talimat doğrultusunda dini bilgilerden yoksun Cuma namazının Cuma günü kılındığını bilmeyen bir subay, operasyon esnasında bir köye gidiyor. Günlerden Perşembe. Muhtara hadi topla insanları cuma namazı kılacağız diyor. Tabi muhtar da komutana karşı bir şey söyleyemiyor

KORKUYORUZ (Vatan)

Büyük kentlerde, özellikle İstanbul sokaklarında can güvenliği toplumun bir numaralı sorunu oldu. Sarıyer’de dövülüp denize atılan iki kardeşin feci ölümü insanların gözünü iyice korkuttu... İstanbul korku kentine döndü. Her gün yenisini duyduğumuz kapkaç, gasp ve cinayet haberlerinin ardından önceki gün Sarıyer’de iki kardeşin güpegündüz dövülerek Boğaz’ın soğuk sularında ölüme terkedilmesi, İstanbullular’ı korkuttu.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..