Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '14

 
Kategori
Güncel
 

24 Kasım Öğretmenler Günü'nün düşündürdükleri

24 Kasım Öğretmenler Günü'nün düşündürdükleri
 

Her mesleğin belli değer ölçütleri vardır. Öğretmenliğin değer ölçütü nedir? Bu sorunun yanıtını Türkiye’nin eğitim politikasında aramak gerekir. Türkiye’nin belli, köklü; bilimsel araştırma bulgularına dayanan bir eğitim politikası olduğunu söyleyebilir miyiz? Eğitimciler, yaptıkları araştırmalarda, Milli Eğitim Bakanlığı’nın kalıcı, köklü bir eğitim politikasının olmadığını vurgulamaktadırlar. Bakanlığın belirgin, tutarlı bir eğitim politikasının olmadığı eski Bakanlar ’dan Hasan Celal Güzel’in şu sözlerinden anlaşılmıyor mu? Hasan Celal Güzel, Ankara/ Bahçelievler 38.Sokak’taki kitapevindeki (Bu kitapevi kapandı)   konuşmasına, “türban”dan başlamıştı. Ben de siz, Milli Eğitim Bakanlığı yaptınız; milli eğitim politikasında gördüğünüz eksikler nelerdi, düzeltmek için neler yaptınız, dediğimde yanıtı şöyle oldu:” İngilizce derslerini kur sistemine geçirdim, benden sonra gelen Avni Akyol, yeniden sınıf geçme sistemi uygulamasını başlattı.”, dedi. Kemal Anadol da o aynı yıllarda “Büyük Ayrılık” adlı kitabını tanıtıyordu; konu tarih öğretimine geldi. Okullarda tarih öğretim yönteminin yetersiz ve yanlış olduğunu söyledi. Söyledikleri doğruydu. Ulusların uygarlıklarını, savaşların amaçlarını, arkasındaki politikaları değil; düşmanı nasıl yendiğimiz ön plana çıkıyor; kahramanlık duygularımız kabartılıyordu. Ona da partinizin tarihi öğretme politikasının temelleri nedir, dediğimde; bana benim de yakından tanıdığım bir parlamenteri göstererek bu konuyu “O bilir.”dedi. Belli ki partinin belirgin bir tarih öğretim politikası yoktu.Lozan Barış Antlaşması ‘nın tartışıldığı günümüzde, bugünkü hükümetin de tutarlı, ulusal bir tarih öğretim politikasının olduğunu sanmıyorum.

 

24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün "Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gündür. Bakanlar Kurulu, Mustafa Kemal Atatürk’e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" unvanını 11 Kasım 1928’de yaptığı toplantıda vermiş ve bu unvan, 24 Kasım’da Millet Mektepleri Talimatnamesi'nin yayınlanması ile resmileşmişti.(Öğretmenler Günü Kutlama Yönetmeliği, MEB, Mevzuat Bankası)

Türkiye’de her yıl 24 Kasım, “Öğretmenler Günü” olarak kutlanır. Bu, 1981 yılında başlamış bir uygulamadır. Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında, onun "başöğretmen" oluşunun yıldönümlerinde ülke çapında Öğretmenler Günü kutlanmasına karar verildi. “Öğretmenler Günü” ile ilgili kutlamalar, 26 Kasım 1992’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Öğretmenler Günü Kutlama Yönetmeliği çerçevesinde gerçekleşir.

Öğretmenler, özellikle “Öğretmenler Günü”nde hatırlanır. Yetkililerce öğretmenliği övücü sözler edilir. Öğretmenler için neler yapılacak anlatılır; öğretmenler umutlandırılır. Yapılacaklar, bir sonraki öğretmenler gününe değin unutulur. Okullarda konuşmalar yapılır, şiirler okunur. Kitle iletişim araçlarında, öğretmenden, öğretmenlik mesleğinin yüceliğinden söz edilir, sosyal etkinlikler düzenlenir. Bu etkinliklerde, öğretmenler değil; çoğunlukla politikacılar, yetkililer yer alır.

 

Öğretmenin en saygın olduğu dönem, Cumhuriyet’in ilk yıllarıdır. Cumhuriyet öncesinde okullaşma oranları kaçtı, bugün kaç? Okul, öğretmen, öğrenci sayıları dün neydi, bugün ne? Yetişmiş eleman sayısı dün ne kadardı, bugün ne kadar? En önemlisi de öğretmene verilen değer dün neydi, bugün ne? İşte size çok çarpıcı bir hikâyecik: Yıl: 1923’te TBMM’de milletvekillerinin maaşları düzenlenecek... Mustafa Kemal’e soruyorlar; Sayın Başkanım vekil maaşları ne olsun?”M. Kemal şöyle diyor: “Öğretmen maaşlarını geçmesin.”Peki ya şimdi? Öğretmenlerin halini ne siz sorun ne de ben anlatayım...  (Abbas Güçlü,11.11.2011 Milliyet)

Türk Eğitim Sen’in öğretmenlerin ekonomik durumlarıyla ilgili araştırması, öğretmenlerin durumunu sayısal verilerle ortaya koyuyor:

Türk Eğitim Sen,24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle, öğretmenlerin sorunlarını saptamak amacıyla 23 bin 562 meslek mensubunun katıldığı bir anket düzenlendi. Ankete göre, öğretmenlerin 77,1can güvenliğinden endişe ettiğini belirtiyor. Kredi kartı olanların yüzde 49,9 borcunu ödeyemediğini ifade ediyor. Yüzde 2,5’i tefeciye borçlanıyor, bunun yüzde 75,5’i de borcunu zamanında ödeyemiyor. Yüzde 26,8’i ek iş yapıyor.(23.11.2014 Hürriyet)

Öğretmenin biri derste sürekli bir kolu yukarıda parmağıyla bir hedefi gösteriyor. Öğrenciler, bu duruma bir anlam veremiyorlar. Biri dayanamayıp öğretmenim, öyle ne yapıyorsunuz, diye soruyor. Öğretmenin yanıtı: “Dersten sonra çalışmaya gideceğim de gideceğim yeri, işaret ediyorum.”

 

Öğretmenlerin ekonomik, sosyal, güvenlik durumları anlatılamayacak kadar kötüyse onlara bir gün ayırmakla durumları düzelecek mi? O halde neden “Öğretmenler Günü”?” Öğretmenler Günü”nü biçimsel birtakım törenlerle anmanın ötesinde açık oturumlar, paneller, forumlar, sempozyumlar düzenlenerek öğretmen sorunlarına çözüm aranmalı; çözüm sonuçları yaşama geçirilmelidir. Öncelikle, eğitim politikaları bilimsel verilerin ışığında yeniden saptanmalı; soyut kavramların yerini; açık, ölçülebilir somut içerikler almalı. Bu açıdan Milli Eğitim Bakanlığı’nın bugüne değin bir öğretmen yetiştirme politikası olmuş mu? Öğretmen yetiştirmenin evrimine baktığımızda bu konuda Bakanlığın belirgin bir politikası olduğu söylenemez.

 

Bugün binlerce öğretmen adayı, öğretmenliğe atanmak için beklemektedir. Genil(makro) düzeyde bir yükseköğretim planlaması yapılmamıştır. Bu nedenle de hangi alanda ne kadar öğretmene gereksinme olduğu saptanamamış; kimi yıllar eğitim fakülteleri yeterince mezun vermemiş, şimdi de öğretmen adayları atama beklemekte ya da çoğu meslekleriyle bağdaşmayan işler yapmaktadırlar.28.04.2012 tarihli “Radikal Gazetesi”ndeki Umay Aktaş Salman ’ın araştırması, bu saptamamı doğrular nitelikte:

  • Fen edebiyat fakülteleri sayısı yüzde 102 arttı Türkiye ’de 87 temel alanda ve 146 branşta öğretmen istihdamı gerçekleştiriliyor. Eğitim fakülteleri her yıl 40 bin mezun veriyor. 
  • Eğitim fakültelerinin sayısı son 10 yılda 63’ten 97’ye, fen edebiyat fakültelerinin sayısı ise 91’den 184’e yükseldi. 
  • Son 10 yılda eğitim fakülteleri yüzde 54 büyürken fen edebiyat fakülteleri yüzde 102 büyüdü. 
  • Fen edebiyat fakültelerindeki öğrenci ve mezun sayısında da önemli artış var. 2001-2002 ile 2009-2010 yılları arasında eğitim fakültelerinde okuyan öğrenci oranı yüzde 13.63, mezun öğrenci oranı da ise yüzde 27.39 arttı. 
  • Son 10 yılda fen edebiyat fakültelerinde okuyan öğrenci sayısındaki artış çöküşü göz önüne seriyor. Okullarda artış oranı yüzde 67.12, mezun öğrenci oranı ise yüzde 44.63 olarak           gerçekleşti. 
  • Şu anda halen MEB’de istihdam edilen öğretmen sayısına eşdeğer sayıda öğretmen adayı, eğitim fakülteleri ve öğretmenliğe kaynaklık eden diğer fakültelerde eğitim görüyor. 

    10 yıl önce 72 bin kişi atama bekliyordu, şimdi 350 bin kişi 
    Türkiye’de 148 bin öğretmen açığı varken Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, 10 yıl önce atama bekleyen öğretmen sayısı 72 binken bugün yanlış politikalar yüzünden 350 binlere çıktığı görüşünde.

Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) ile öğretmen atamasının sorunlar yarattığını belirterek, "Öğretmen adayının mesleğe atanmasında sadece KPSS puanının esas alınması, öğrencilerin mesleki yeterliliğini belirlemekte yetersiz kalmaktadır. Bu olumsuzluğun giderilmesine yönelik burada yapılacak çalışmalar önemlidir. Elbette eğitimin kalitesinden söz ederken, doğrudan öğretmenlerimizin kalitesinden söz etmiş oluyoruz" dedi.(18.11.2011,Hürriyet) Kuşkusuz eğitimin niteliği, öğretmenin niteliğiyle doğru orantılıdır. Ancak, Bakan’ın nitelik ölçütü nedir? Ne tür öğretmen daha niteliklidir? Dileriz, pozitif bilimleri özümsemiş; yüreği sevgi yüklü öğretmenlerdir Bakan’ın düşündüğü. Bu öğretmenler, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkeleriyle ve Atatürkçülükle yoğrulmuş olsunlar.

Özellikle de kendi çocuklarımızı gönül rahatlığıyla teslim edebileceğimiz öğretmenleri yetiştirmeliyiz. Kartal (2002) bu noktayı yaptığı bir benzetme ile şöyle açıklamaktadır:”Baharın başlangıcında, tam da filizlerin yeni yeni kendilerini gösterdikleri dönemde bir fırtına olur. Bu fırtına şiddetli eser, buram buram eser ve Anadolu’nun pek çok yerini kasıp kavurur. Halk bu fırtınaya “filizkıran fırtınası” adını koymuştur. Bu fırtına taze ve gevrek filizleri kırar, ağaçlara zarar verir. Çocukları ve gençleri bu taze gevrek filizlere benzetir isek öğretmenlerin onlara özenle davranmalarını ve filizkıran fırtınası olmamalarını istemekteyiz”. Öğretmenlerimizin filizkıran fırtınası olmamaları onların hizmet öncesi öğretmen eğitimlerine bağlıdır. Filizkıran olmayan öğretmeni yetiştirici bir öğretmen eğitimi ve yapılanmasına gidilmesi artık zorunluluktur.   Öğretmen eğitimimiz eğitim sistemimizin bir sorunsalı olmaya devam etmektedir. Halen 60 eğitim fakültesinde yetiştirmeye çalıştığımız öğretmen adaylarımızın çocuklarımızın geleceğini nasıl etkileyecekleri noktasında kaygılar devam etmektedir.  Öğretmen yetiştirme uygulamalarımızın kendinden bekleneni vermesi için yapılması gerekenler vardır. Şu anki öğretmen yetiştirme uygulamalarımız bir çıkmaza doğru gitmektedir. Bugünün öğretmen yetiştirme çıkmazları, yarın toplumun çıkmazları olacaktır. “Nasıl bir eğitim” sorusunun cevabı “nasıl bir öğretmen” sorusuna verilecek yanıtta saklıdır.(Üstüner,2004) Farklı yerlerde ve eğitimin çeşitli aşamalarında öğretmenlik yapanların içinde yaşadığı koşular, karşılaştıkları sorunlar da farklıdır.”Nasıl bir öğretmen” sorusunun yanıtı araştırılırken öğretmenlerin çalıştıkları bölgeler ve okul düzeyleri de dikkate alınmalı. Çalışan ve emekli öğretmenlerin sorunları bitmiyor. Emekli öğretmenler de, ekonomik çöküntü yaşıyorlar. Aldıkları maaş, büyük kentlerde bir ev kirası kadar.

 

Bu sorunlar, çözüm beklerken bayan öğretmenlerin ve kız çocuklarının örtünmesi; kız erkek ayrılığı gündemdedir.

MEB’nın eğitimci, sendika temsilcisi, öğretmen ve Bakanlık bürokratlarından oluşan 240 kişinin katılımıyla yapılan Çalıştay’da, öğretmen yetiştirilmesinde öne çıkan öneriler kısaca şöyle:

·        2050 ‘ye kadar öğretmen yetiştirme programları sınırlanmalı.

·        10 yılını tamamlayan öğretmenler, sınavla eğitim akademilerinde eğitime alınmalı.

·        Yeni başlayan öğretmenlere mentorluk/lalalık sistemi uygulanmalı.

·        Eğitim fakültelerine uygun öğrenci seçimi yeterli değil.

·        Eğitim fakültelerinin öğrenci kontenjanları azaltılmalı.( Milliyet Gazetesi,21.11.2011)

Bu Çalıştay ’da olumlu önerilerin yanında “lalalık” gibi bir görevin eğitim fakültelerinden yetişen genç öğretmen adaylarının aldıkları eğitime uygun bir görev olmadığı görüşündeyim. Çocuk bakıcılığı farklı bir meslektir. Eğitim akademilerine alınacak öğretmenlerin yeterlikleri, bilimsel araştırmalarla saptanmalı.( Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Ziya Bursalıoğlu’ nun  “Eğitim Yöneticisinin Yeterlikleri”nden yararlanılabilinir.)

 

Sonuç

Milli Eğitim Bakanlığı bir yandan öğretmenlerin nitelikli yetiştirilmesi amacıyla özellikle öğretmen yeterliklerinin belirlenmesine yönelik birçok çalışma gerçekleştirirken; öte yandan da açılan bu pedagojik formasyon sertifika eğitimi programları ile isteyen herkese, belirlenen öğretmen yeterliklerini göz ardı ederek öğretmenlik yolunu açmaktadır. Böylelikle oluşan bu ikilem, nitelikli öğretmen yetiştirme konusunda kamuoyunda çok ciddi endişeler yaratmaktadır.

 

Eğitim sorunlarını çözen uluslar; sosyal, kültür, sanat, bilim, teknoloji, ekonomik alanında da kalkınmış ve ilerlemiştir. Eğitime gereken önem ve ilgiyi göstermeyen uluslar, başka ulusların tutsağı olmaktan kurtulamazlar. Kalkınmanın temel koşulu eğitim ve öğretimdir. Kuşkusuz eğitim ve öğretimin en önemli öğesi de öğretmendir. Başka bir değişle eğitimin temel direği, belkemiğidir. Eğitim sorunlarının çözümüne öğretmenin yetiştirilmesinden başlanmalıdır. Öğretmen yetiştirmenin ilkeleri bilimsel yöntemlerle saptanarak ülkemize en uygun olan model uygulamaya konulmalıdır. Özellikle, sosyal, politik çalkantıların; değişimlerin olumsuz etkilerinden uzak bilimsel içerikli izlenceler(programlar) öğretmen adaylarının yetişmesinde yer almalı. Öğretmensiz eğitim ve öğretim sınırlı kalır. İyi yetişmiş, mesleğini seven öğretmenler, nitelikli eğitim ve öğretimin temel taşıdır; onsuz istenilen amaca ulaşmak olanaklı değildir. Soyut kavramlarla kitleleri kandırmak eğitimin önemli amaçlarından biri durumuna gelmemesi için öğretmen adaylarının bilimsel veriler ışığında yetişmesi gerekir. Çağdaş bilimlerden yararlanılmadan dogmatik düşüncelerle öğretmen yetiştirmek, dolaylı olarak genç kuşakları da etkileyerek ülkeyi çıkmaz sokaklara sürükleyeceği düşüncesindeyim. Oysa Cumhuriyet’in temel ilkeleri doğrultusunda yetişen öğretmenler, ülkemizi esenliğe çıkaracaktır. Yeter ki devlet arkalarında olsun. Öğretmenlere, Atatürk’ün değer verdiği denli değer verilmese de-Hiçbir devlet adamı Atatürk kadar öğretmene değer vermemiştir.- mesleğinin önemi ölçüsünde değer verilsin ki toplumda hak ettiği yeri alsın

Kaynakça:

 

Aküyüz, Yahya () “Eğitim Tarihimizde Günümüze Kadar Öğretmen Yetiştirilmesi ve Sağlanması İlkeleri, Uygulamaları” Eğitimde Yansımalar VII: Çağdaş Eğitim Sistemlerinde Öğretmen Yetiştirme Ulusal Sempozyumu Tekışık Yayıncılık, Ankara, 2003.

 Cavit Binbaşıoğlu,“Köy Enstitülerinde Öğretim Programları”, Öğretmen Dünyası, Nisan 1990, Sayı 124.

Bursalıoğlu, Ziya. Okul Yönetiminde Yeni Yapı ve Davranış. PEGEM Yayınları No: 9 Ankara, 1994

Demokratik Eğitim Kurultayı,TÖB-DER Yayınları,1978, Ankara.

  Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı, “Cumhuriyet Döneminde Öğretmen Yetiştirmenin Tarihi Gelişimi”, Eğitim Fakülteleri Öğretmen Yetiştirme Programlarının Yeniden Düzenlenmesi İle İlgili Rapor, Ankara, 1998).

 Eşme, İsa, Yüksek Öğretmen Okulları, Bilgi Başarı Yayınevi, İstanbul: 2001

Koçer, H. Ali. “İlkokul Öğretmeninin Yetiştirilmesi 1923-1980” Cumhuriyet Döneminde Eğitim MEB Yayını No: 91 İstanbul, 1983.

Kaptan, Saim.Bilimsel Araştırma ve İstatistik Teknikler. Tekışık Web Ofset Tesisleri, Ankara: 1993

 Karagözoğlu, Galip; Hüsnü Arıcı; Sudi Bülbül; Nazım Çoker. “Türkiye’de Öğretmen Eğitim Politikaları ve Modelleri Avrupa Konseyi Ülkeleri Öğretmen Yetiştirme Politikaları ve Modelleri Toplantısı Milli Eğitim Basımevi Yayın No: 3 Ankara, 1995.

 Kartal, Kemal S. “Filiz Kıran Fırtınası Olmamak İçin” İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt: 3 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..