Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '06

 
Kategori
Özel Günler
 

30 Kasım 2005 hoşgeldin... 30 Kasım 2006 mutlu yıllar

30 Kasım 2005 hoşgeldin... 30 Kasım 2006 mutlu yıllar
 

Yine güneşli, kış soğukları göz önüne alındığında sıcak sayılabilecek, güzel bir gündü, takvim yaprakları 30 Kasım 2005 Çarşamba'yı gösterirken. Aylardır sabırsızlıkla, heyecanla, özlemle beklediğimiz büyük gün gelmişti nihayet. Artık, 30 Kasım tarihini daha özel konuma getiren, gönül takvimlerimizdeki yeri unutulmayacak olan, yanaklarımızda tebessüm oluşturarak kutlayacağımız anlamlı bir günümüz daha olmak üzereydi.

Yiğen sevgisini tadarak, doyasıya yaşamanın ne demek olduğunu anlamaya dakikalar kalmıştı, sabah, 08:00'de odaya gelen hastabakıcı'nın ''hazır mısınız, gidiyoruz'' diyerek, kardeşimi ameliyathane'ye götürdüğü, aşağıya kadar eşlik eden eşinin de odadan gitmesiyle, tek kaldığım dakikadan itibaren. Filmlerde, dizilerde gördüğüm sahneleri yaşıyordum. Koridorda yürüyüp, kulağım telefonda haber beklerken, gözlerim, annem, babam, erkek kardeşimi arıyordu. Çalan telefon, ''teyze'' olduğumun ve ''Emre'nin doğduğu' müjdesini verdiğinde saat 08:47'yi gösteriyordu.

Gün ışığındaydı artık, uzun yollardan gelen, özlemle, heyacanla beklediğimiz biricik Emre'miz. ''Bir de odaya getirseler, tanışsaydık, kollarımdayken en büyük mutluluğu yaşayamaya başlasaydım tamamlanacaktı mutluluğumuz'' düşüncesindeyken, ''teyzesi biz geldik'' diyerek, içeri giren babasının kollarında uyuyan, fındık burunlu, annesi gibi uzun kirpikleri , güzel gözleri olan bu dünyalar güzeli bebek, hayran bırakmıştı kendine. Anlatmaya kelimelerin yeterli gelmeyeceği bu sevimli erkek benim yiğenim di öyle mi? Şimdiye kadar gördüğüm en güzel bebek karşımda duruyordu, yavaş yavaş yatağına koyarken. Dudaklarımdan, ''Aramıza hoşgeldin, Emre bebek. Seni özlemle, heyecanla bekledik, şükürler olsun, artık yanımızdasın. Hoşgeldin güzeller güzeli'' sözleri çıkarken, nemlenen gözlerimden bir iki damla mutluluk gözyaşı akıyordu, usul usul. Nasıl akmasındı. Bebek sahibi olan arkadaşlarım, akrabalarımın sevinçlerini paylaşırken duygulanan ben, teyze olma mutluluğunu normal karşılayabilir miydim. ''Varsın aksın sevinç gözyaşlarım, bugün özel bir gün, Kasım ayının hüznünü keyfe dönüştüren bir gün'' diyerek ağladığım hep aklımda.

Dünyaya gelişinin ilk saatleriydi buraya kadar anlatmaya çalıştığım. Sonra ne mi oldu? Acele etme yazacağım, sabret biraz. Annenin kollarına verdiler, ''acıkmışsındır, karnını doyur bakalım'' diyerek. Dokuz ay boyunca, yüzerek beslendin, şimdi gün ışığında, annenin şefkatli kollarında rahat rahat iç sütünü bakalım düşüncesiyle. Anında uyum sağladın, sevdin de hareketlerinden anladığımız kadarıyla. Hayran hayran seni izlerken, hemşirelerden biri, ''nefes almakta zorlanıyor sanki, yeni doğan'a götürüp, doktoruyla görüşelim'' dedikten sonra, aşağıya indik seninle ve hemşireyle birlikte.

İndik inmesine de dönüşte sen yoktun kollarımda. ''Biraz bizimle kalsın, yeni doğan bebeklerde, anne karnından dışarı çıkınca olur böyle durumlar, küvöze alalım'' diyerek. Bir kaç saatlik durum, önce, ''kalması gerek'', ardından ''bir kaç gün''e çıktı. Tek kişilik kuvöz olmadığı için, yanında yattığın başka bir bebekten bulaşan enfeksiyon nedeniyle. Annen, ağrılarını unutup, sürekli yanına gelip gitti, senin yanında bekledi saatlerce ayakta durarak. İzin verseler, sandalyeye oturup, hiç ayrılmayacaktı ama her yerin kuralları vardı. Sen kuvözdeyken, annenin gözleri yaşlı, sessiz sedasızdı. Kimseyle konuşmuyor, gülmüyor, sürekli ağlıyordu kucağında olmadığın, seninle uyumadığı için. Doğduktan hemen sonra giydiğin mavi beyaz çorabını ellerine alarak yatağa giriyor, ışığı kapattıktan sonra, sabahlara kadar ağlıyordu, gündüz sakladığı gözyaşlarını gecenin karanlığında özgür bırakarak. Babanı mı soruyorsun. Elbette, o da çok üzgün, sıkıntılıydı, elinde telefon doktor amcan ve halandan bilgi alıyordu sürekli koşturarak ve annenin morali daha çok bozulmasın, diyerek içine akıtıyordu gözyaşlarını.

Bir gün, bir hafta, on gün derken, yirmi üç gün senden ayrı kaldık. Tesellimiz, çocukları seven, adı gibi gülen yüzü olan, Doktor Gülen Hanım'ın o serviste olması, ve seninle ilgili güzel haberler vermesiydi. Hareketliliğin, gülen yüzün, neşen, stajyer, uzman, doçent, profesör o servisin tüm doktorlarına sevdirmiştin sempatik hareketlerinle kendini. Bunu ziyaret saatlerinde ''yeni doğan'' servisinin önündeki balkondan seni izlerken anlıyorduk. ''Emre, iyileşti, bugün taburcu'' dediklerinde dünyalar bizim oldu, sevdiklerimizle paylaştık bu mutlu, özlenen, güzel haberi. Bitmişti nihayet ayrı kaldığımız, seni düşünerek sabahladığımız, üzüldüğümüz günler. Yanımızdaydın çok şükür.

Bugün, 30 Kasım 2006 Perşembe. Aramıza katılışının, hayatımızı daha da anlamlı, özel hale getirişinin ilk yılı kuzucuğum. Bizlere, teyze, dayı, anneanne, dede olma keyfini yaşattığın gün. Küçük bir çocukken, anneannemin, ''kurban olurum sana'' ve teyzemin, ''teyze, annenin yarısıdır''sözüyle ne demek istediğini daha iyi anlıyorum sen doğduğundan bu yana. Birinci yaşın kutlu olsun T. Emre'ciğim. Annen, baban, büyüklerin, seni sevenlerle, sağlıklı, şanslı, başarılı nice yılların olsun, mutlulukla kutladığın, kutladığımız. Sevgi dolu, saygılı, çalışkan, Atatürk'ü, yurdunu seven, dürüst bir insan ol, hayatın boyunca.

İyi ki doğdun canım yiğenim. Mutlu yıllar kuzucuğum. Seni çok seviyoruz T.Emre'ciğim.

Tuğba

 
Toplam blog
: 126
: 2338
Kayıt tarihi
: 01.08.06
 
 

Kompozisyon derslerini biraz daha fazla önemsediğim, uzun cümleler kurmaya başladığımdan bu yana sev..