Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '09

 
Kategori
Siyaset
 

44 Kurşun

44 Kurşun
 

1

<ı>"Kirveyiz, kardesiz, kanla bagliyiz
Karsiyaka köyleri, obalariyla
Kiz alip vermisiz yüzyillar boyu,
Komsuyuz yaka yakaya"

Tarihimizin acı dolu bir parçasıdır “Muğlalı olayı” …

Yıllar sonra Ahmet Arif “33 kurşun” adı altındaki şiiri ile olayı ölümsüzleştirmiş, doğayı, insanı ve töreyi en güzel ve acı şekliyle betimlemiştir.

Buğulu bir resim çizer Ahmet Arif siirinde.

Neler yoktur ki bu resimde …

<ı>"Yokuşun dibinden bir tavsan kalktı
Sırtı alacakır
Karni sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insani
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı"

Anti militarist söylem ve esaret de vardır,

<ı>"Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yüceltilere...
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cigaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri..."

Zalimlik ve düzene isyan da …

<ı>"Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepside armağandı Acemelinden..."

Şiir hem bir ağıttır katledilenlere, hem de bir başkaldırı hükmedenlere

<ı>"Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız"

Ve o ünlü nakarat yinelenir durur,

töre ve ölümün kol gezdiği mısralarda…

<ı>"Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki..."


2

Beş bölümden oluşan şiir ilerleyen tarihlerde çeşitli sanatçılar tarafından yorumlanır .

<ı>*Cem Karaca bu şiiri Oğuz Abadan’ın bestesiyle canlandırmış ve ortaya muhteşem bir rock opera çıkmıştır. 6 dakikadan fazla süren bu parça Cem Karaca’nın o özgün yorumuyla ölümsüzleşmiştir.”

<ı>*1970 yılının getirdiği başarıların ardından bir süre plak yapmayan Fikret Kızılok bu dönemde bir Anadolu turnesine çıkar. Turne sırasında Siverek yolunda donma tehlikesi geçirir; bir kamyon şoförü tarafından kurtarılır. Bu olayın ardından bir plak yapar ve “Emmo” adlı bestesini bu kamyon şoförüne ithaf eder. Plağın arka yüzünde Ahmed Arif'in şiiri üzerine bestelediği “Vurulmuşum” adlı şarkı vardır. Kızılok, 1972’de bu şarkıyla Bulgaristan’da yapılan Altın Orfe Festivali'ne katılır.

<ı>"Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun...
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki..."

<ı>* Ve Grup Baran - Otuzüç Kurşun Zülfü Livaneli’de Kirvem adındaki parçaları ile şiiri seslendirirler.


3

Peki neyi anlatır “33 kurşun” şiiri …

Aslında tarihimizde Muğlalı olayı adı altında bilinen davanın bir bölümüdür.Farklı yorumlara açık olan bu olayı Wikipedia’dan 33 Kurşun Yorumu (Muğlalı olayı) ile aktarıyorum.

<ı>"Muğlalı Olayı<ı>, 1943 yılında, Van'ın Özalp ilçesinde, 33 Kürt köylünün hayvan kaçakçılığı iddiası ve 3. Ordu komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın emriyle yargısız olarak kurşuna dizilmesi ve 32'sinin ölümü, birinin kaçması ile sonuçlanan olay.

<ı>II. Dünya Savaşı sırasında darlığı çekilen bazı maddeler dolayısıyla özellikle İran sınırında kaçakçılık olayları artmıştı.Bölgedeki aşiretlerle güvenlik kuvvetleri arasında sık sık çatışmalara yol açan bu olaylardan biri de Van'ın Özalp ilçesinde patlak verdi. Bir bölümü İran topraklarında yaşayan Milan aşiretinin Temmuz 1943'te büyük bir hayvan sürüsünü kaçırdığı yolundaki ihbar üzerine sınıra gönderilen jandarma birlikleri kaçakçıları yakalayamadı. Ardından aşiretin Özalp'ta yaşayan 40 akrabası gözaltına alındı. Mahkemenin yalnızca 5 kişiyi tutuklayarak geri kalanları serbest bırakmasına karşın, Özalp'e gelen Mustafa Muğlalı'nın emriyle 33 köylü sorgulamaları yapılmak üzere iki asteğmenin komutasındaki bir askeri birliğe teslim edildi.Eşkiyalar sınıra yakın bir yerde kurşuna dizildi ve daha önce hazırlanan bir tutanağa dayanılarak kaçmaya çalışırken vuruldukları öne sürüldü.Olaydan yaralı olarak kurtulan bir köylü durumu ilgili makamlara duyurmayı başardıysa da yapılan başvurulardan bir sonuç alınamadı.

<ı>Demokrat Parti'nin etkili bir muhalefet partisi olarak TBMM'de yer almasının ardından olay yeniden gündeme geldi.TBMM Başkanlığı'na verilen bir soru önergesinin kabul edilmesi üzerine olayla ilgili asker ve sivil yöneticiler hakkında soruşturma açıldı. Bütün sanıkların Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde tutuklu olarak yargılandığı davada kurşuna dizme emrini verdiğini söyleyen Muğlalı, 2 Mart 1950'de ölüm, ardından da ileri yaşı ve hafifletici nedenlerden ötürü 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ama askeri yargıtay kararı bozdu; Muğlalı yeni yargılama başlamadan 11 Aralık 1951'de (71 yaşında) hapiste öldü.CHP'nin 6-7 Eylül Olayları'nda "azınlıklara karşı ayrımcılık yapıldığı" iddiası üzerine, DP tarafından misilleme olarak, olay tekrar TBMM'de gündeme getirilmiştir. Bu kez olayın geçtiği dönemdeki bütün TBMM üyeleri ve CHP'nin sorumluluğu iddiasıyla, bizzat İsmet İnönü için yargılanma istenmiştir. 12 Şubat 1956 ve 25 Şubat 1956 tarihlerinde Meclis'te görüşülen konu, 1958 tarihli Meclis Tahkikat Komisyonu raporu ve Meclis görüşmeleriyle zaman aşımı ve çeşitli af yasalarından dolayı tekrar kapatılmıştır.

<ı>Olayın siyasi tartışmaları

<ı>Demokrat Parti hükümetine karşı 27 Mayıs darbesini yapan cunta olan Milli Birlik Komitesi'nin üyelerinden Orhan Erkanlıhadiseyi şöyle değerlendirmektedir:

<ı>“ Demokratlar, bitmez tükenmez müsademelerde (silâhlı çatışma) eşkıya takiplerinde şehit düşen Türk ordusunun evlâtlarının hesabını soracak yerde kendi siyasi çıkarları uğruna, Kazım Karabekir'den sonra Doğu'da ilk defa nisbi bir sükunet sağlayan büyük kumandan Muğlalı'yı mahkeme huzuruna çıkarmayı tercih ettiler. Elbette bu uygulamadan devrin hükümetlerinin ve İnönü'nün de haberi vardı. Fakat yiğit Muğlalı, askerliğin, kumandanlığın ezeli kuralına uyarak (kumandan yapılan ve yapılmayan her şeyden sorumludur) suçlamaları üzerine aldı ve neticede ölüme mahkûm edildi.”

<ı>Mayıs 2004 tarihinde Van'ın Özalp ilçesindeki jandarma sınır taburunun adı Mustafa Muğlalı Kışlası olmuştur. Bu durum o tarihte yaşananların bir orgeneralin idama mahkûm edilip cezaevinde ["astları tarafından kandırılmışlığın kahrıyla"] kahrından ölmesini askerin hâlâ içine sindirememiş olduğunu gösterir.

<ı>Orgeneral Mustafa Muğlalı, Menemen ayaklanması ardından kurulan ve Kubilayı sehit edenleri idama mahkum eden Istiklal Mahkemesinin baskanligini yapmıştır. Yargılanmasında ve mahkumiyetinde Demokrat Parti icindeki gericilerin intikam alma arzusunun gölgesi vardır. "


4

Ahmet Arif eserinde kendisine göre doğru ve yanlış öğeleri çok büyük bir açıklıkla belirtmiştir. Katliamı yapan askerlerimiz suçlu, masum ve yoksul koylülerimiz ise mağdur olarak anlatmıştır. Oysa ki geriye dönüp baktığımızda Muğlalı vakasının Ahmet Arif’in belirttiği gibi zalim devlet güçleri ve masum yöre halkının etkileşiminden ibaret olmadığını anlıyoruz. Bunun en bariz kanıtı aynı bölgede otuz üç kurşunun çağrıştırdığı acıların farklı nedenlerle devam etmiş olmasıdır.

<ı>*Başbağlar Katliamı ya da Başbağlar Baskını, 5 Temmuz 1993'de, Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü'nde 33 sivilin öldürüp köyün ateşe verildiği ve PKK tarafından gerçekleştirilen olaydır.

<ı>Köyü 100'e yakın PKK mensubu bastı ve 1.5 saat örgüt propagandası yaptıktan sonra tüm erkekler kurşuna dizildi. Burada 28 kişi öldü. Daha sonra köy ateşe verildi ve 214 ev, köy okulu, köy camii, halkevi yakıldı. Bu yangınlarda da 1'i çocuk, 4'ü kadın, 5 kişi öldü.

<ı>Olaylarla ilgili olarak 20 kişi gözaltına alındı ve haklarında idam ile çeşitli sürelerde hapis cezası istemiyle dava açıldı. Sanıkların 18'i bu davalardan beraat etti, 2'si mahkum edildi.

<ı>Başbağlar Katliamı'nın, 2 gün önce yaşanan Madımak Olayı'nın intikamı olduğu iddia edildi. Bunun yanında, her iki olayın da belli bir odak tarafından tezgahlandığı da ileri sürüldü.

<ı>*1993 yılında elazığ- bingöl yolunda 33 silahsız asker karayolunda otobüsleri durdurulup aşağı indirilir ve acımasızca taranıp şehit edilir.Vücutlarından toplam 1547 kurşun çıkartılır.


5

Ve bölgedeki en son katliam haberi …

"Türkiye, tarihindeki en büyük silahlı saldırı olayını yaşadı. Haber Mardin'in Mazıdağı ilçesinden geldi. Bilge köyünde iki gencin nişan törenini basan silahlı saldırganlar, kadın-erkek, çoluk-çocuk demeden tam Kırk dört kişiyi öldürdü. Saldırının sebebi, ilk bilgilere göre ne terör ne kan davası. Sebep, husumet. Olayla ilgili olarak 12 kişi gözaltında. Üstelik zanlılar öldürdükleri insanların akrabası. Saldırganların iki gencin evlenmesini istemedikleri için katliamı gerçekleştirdikleri sanılıyor."

Düşüncem o ki; “44 kurşun”un yazılma vakti gelmiştir artık. Bölgenin coğrafyasının, yaşanan acıların, yozlaşan toplumun, acımasız terörün ve duyguların yeniden tarife ihtiyacı var.

Atmosferi tıpkı “33 kurşun”daki gibi katledilenlere bir ağıt olmalı en başta…Doğa, fukaralık, sevda, husumet ve katliam içeren…

Ama şairin sorunu ve çözümü daha akılcı ve bilimsel yollarla irdelemesi gerek artık. Bilgelik, sağduyu ve insan sevgisi hissedilmeli, şiddet, töre ve kin değil.

Kanın gövdeyi götürdüğü, kaçakçılık, töre cinayeti gibi suçların hat safhada olduğu bu topraklarda aşiretlerin, aşiret severlerin ve aşiretlere sataşmayan fırsatçı aydınların suçlanması gerekiyor. İnsan hakları şemsiyesi altında insan haklarını tek taraflı olarak işletmeye çalışanların da rahatı bozulsun artık.

Ve yöreye medeniyet getirmeye çalışanları engelleyenlerin, eğitimi baltalayanların, öğretmen katillerinin, fabrika kundakçılarının artık açıkça dışlanması gerekiyor.

Yörenin baskın şovenizmine de diyecek pek çok laf var…

“Evvel Allah bu eller utandirmaz adami, <ı>
Yanan cigaranin külünü,
Güneslerde çatal kivilcimlanan
Engeregin dilini,
Ilk atimda uçuran
Usta elleri”

diyebilen şairin ardılı gençlerin silahı ve şiddeti bu kadar benimsemesine şaşırmamak gerek belki de. Çocukluğundan itibaren töre, silah ve şiddet ile büyüyen, anormal bir nüfus artışı ile sağlıklı sosyal yaşamdan ve ekonomik refahtan uzak kalan sıkıntılı bir toplum oluşuyor ki örneklerini gördüğümüz şiddet patlamaları bu şartların ancak doğal sonucudur.

"44 kurşun" yazılsın artık. Yörenin cüretkar bir şaire ve sağlam bir özeleştiriye ihtiyacı var.

 
Toplam blog
: 18
: 1354
Kayıt tarihi
: 17.04.08
 
 

1974 doğumluyum. Mühendislik eğitimi aldım ve özel bir şirkette yönetici olarak çalışıyorum. İlgi..