Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '20

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Biliyorsan Neden Öğretmiyorsun

Halk Tv’de Özlem Gürses’le söyleşisinde TİP Genel Başkanı Erkan Baş’tan duydum lafı. Sorunun enfesliğine bakar mısınız? Ne demiş Sümer atasözü? “Biliyorsan neden öğretmiyorsun?” Biraz klişe kaçacak ama… Hakikaten sözün bittiği yerdeyiz. Bilgili insana farz kılınanı, bilgi paylaşımının önemini tek cümlede bu sadelikte özetlemek, büyük iş doğrusu. Kaçak dövüşen entelektüellere kapak olsun!

Gerçekten, bireyin bilgi karşısındaki tavrı, deneyim paylaşımında sergiledeği tutum, hayati önemde. Bilgi tekeli kurmak, onu toplayıp toplayıp kafada, bir köşede yığmak kişinin kendi tercihi olsa da… Bir yandan tarihinin en büyük bilgi akışını, depolama olanağını sunan iletişim çağının; bir yandan da insanları; kimliklerinden, kişiliklerinden, bireysel önceliklerinden, özgürlüklerinden, öznel bakış açılarından koparıp, uzaklaştırıp kitlesel yığınlara çevirmesi, silik silüetlere dönüştürmesi ; üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken çok yaman bir çelişki. İşte sırf bu yüzden: Bilenlerin sorumluluk alıp, insiyatif kullanıp, hata yapmaktan korkmadan, çekinmeden bildiklerini yaymaları yaşamsal önemde. Hem, hayata dini perspektiften bakanlar da der ki, Allah, paylaşmadığı bilgiyi unuttururmuş kuluna.

Öte yandan: Bilgisini kibre dönüştüren, istiflediği birikimi  kendini beğenmişliğine meze yapan, sırf memleket ortalamasından fazla kitap okuduğu için megalomaniye kapılan, kompleks kumkuması, ezik kişilik örneği diye niteleyebileceğimiz sayısız model de yok değil ama… Marifet paylaşmakta… Hangi paradigmayla bakarsak bakalım evrene üstelik.

Bilgi hazinesini nefsine ayıran, kültür dağarcığını beyninin en karanlık kıvrımlarına gizleyen, fildişi kulesinde toplumdan, ülkeden kopuk; tüm sahip olduklarını: Benmerkezci, hedonist, nobran mizacının emrine veren; ne oldum delisi, tepeden bakmayı, insan küçümsemeyi bir halt zanneden, böyle davranmayı hem hakkı hem meziyeti sanan, yamuk anlayışlı, çarpık zihniyetli, kişisel bütünlüğü ezeli ve ebedi eksik tipitipler de bulunabilirse de yeryüzünün herhangi bir noktasında… Bize yakışan, bildiğini açıklamak, uygarlığın hizmetine sunmaktır. İnsan evladı dilediği gibi tüketebilir günlerini ama… Gerçek bir kültür adamı bu kör kuyuya asla düşmez.

Bilene yakışan, görgüsünü, tecrübesini en azından talep edenlerle, yararı dokunacağına inandıklarıyla bölüşmektir. Elbette kimse kimseye bir şey vermek zorunda değil fakat… Bugüne dek tüm bilgin, filozof ve düşünürler de bunu hak görselerdi kendilerine… Taş devrinden ne kadar ileri gidebilirdik ki? Kaldı ki, bilgi, tevazu sahibi yapar aklı başında olanı. Bilen, alçakgönüllüdür. İhtiyacı olana yardım etmedikten sonra, ne işe yarar onca bilimadamlığı?

 Bazılarımız: Yazıyla, kelamla, eylemle paylaşıma adarken ruhunu… Bazılarımız da her şeyi kendilerine saklarlar. Biraz da yaradılış meselesidir bu. Boşa, “ Can çıkar, huy çıkmaz!” dememişler.

Hoş olan, insanoğluna düşen, bilgisiyle zenginleştirmekse de alemi… Herkes güzelin ardında, medeniyeti zenginleştirme derdinde değil. Eğer gemisini kurtarma telaşına kapılan kaptandan bunca geçilmeseydi ortalık… Ademoğlu bugünkü haline düşer miydi hiç? Benim yanıtım, hayır, olsa da… Halimizi umursayanlar küçücük bir azınlık. Zaman bencilliği baştacı etmeyi sürdürüyor çünkü.

 

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..