Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '13

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Hayalleri gerçekleştiren Şehir Eskişehir

Hayalleri gerçekleştiren Şehir Eskişehir
 

Eskişehir Denizi ve Plajı


En son 1988 yılında, bir görev nedeniyle 15 günlüğüne gitmiştim Eskişehir'e. Uzaktan eğitim-öğretim disiplinini temel alan anlayışı nedeniyle O zamanlar herkesin “böyle Üniversite mi olurmuş” diye Ti ye aldığı Anadolu Üniversitesi kurulalı henüz bir kaç yıl olmuş, şirin ama bir o kadar da vasat bir İç Anadolu şehriydi. Doktorlar ve Hamam yolu caddelerini bir aşağı bir yukarı geziyorduk ve bize göre Eskişehir bitiyordu. Porsuk çayı kenarındaki bir köprübaşında “Çöm Çöm” diye bir yerin olduğunu, zaman zaman yorulduğumuzda arkadaşlarla oraya çömüp bir şeyler içerek sohbet ettiğimizi, köfteli iskendere benzeyen ve sonradan adının Balaban kebap olduğunu öğrendiğim bir kebap yediğimiz yerleri hayal meyal hatırlıyorum. 

Porsuk çayı kokuyordu o zamanlar ve tabi Ankara çayı da kokuyordu. O zamanlar çalıştığım Güvercinlik bölgesinde Ankara Çayının iğrenç kokusundan yemeklerimizi bile ağız tadıyla yiyemezdik. Şimdilerde hala var mıdır bilmem ama o zaman Çayın kenarında bulunan elma ağaçlarından sırf Çayın görüntüsünü görmeyeyim diye elma koparıp yiyemezdim.

Gel zaman git zaman, o yıldan sonra biz kez daha Eskişehir’e gitme fırsatı bulamamıştım. Gitmeyi çok da istememiştim açıkçası. Ta ki hızlı tren seferleri başlayıp, eşim de dahil çevremdeki herkes Eskişehir’e gidip, Eskişehir’i ballandıra ballandıra anlatıncaya kadar gitme isteği oluşmamıştı bende. Gidenler Eskişehir'i anlata anlata bitiremiyordu. Bende de merak uyanmıştı artık. Uygun bir zamanda tekrar gitmeye karar verdim. Eşim ile birlikte Ekim ayındaki uzun bayram tatilini değerlendirmek ve Eskişehir’i yeniden görmek amacıyla iki günlük bir seyahat planlamaya, hemen hızlı trenden gidiş dönüş bileti alarak işe koyuldum. Sonra internetten Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin web sayfasına girerek seyahatimizi planlamaya başladım. Belediye’nin sayfasında nerelerde kalınır?, neler yenir?, Nereler gezilir?, Ücretleri nedir? Her şey açık açık yazıyordu. Gerekli planlamayı ve rezervasyonları yaptıktan sonra Eskişehir’e gitmek üzere yola koyulduk. Sincan tren istasyonundan bindiğimiz için 1 saat 10 dakika sonra Eskişehir tren garına ayak bastık ki ben bu sürede Ankara Eryaman’dan Kızılay’a gidemiyorum.

Bayram günü olmasına rağmen Eskişehir cıvıl cıvıldı. Neredeyse herkes sokakta ve tabi bizim gibi tatilde Eskişehir’i görmek isteyen yerli turistlerle de doluydu. Sokak Kafeleri yolun ortasında ancak kimseyi rahatsız etmeyecek kadar da usturuplu konumlandırılmış. Kafedekilerle yoldan geçenler sanki görünmeyen bir duvarla birbirlerinin alanına müdahale etmekten alıkonulmuş.

Her yer ağaçlı, yeşil alan ya da park olmuş. Her yerde geri dönüşüm ve çöp kutuları var. Ankara’da bırakın geri dönüşüm kutularını kolayca bulmayı, sigara izmaritinizi atacak yer bulmak için fellik fellik dolanırsınız. Parklar herkese açık ve neredeyse gezen başına bir adam düşen Ankara’daki özel güvenlikçiler orada yok. Demek ki müdahale etmelerini gerektirecek bir durum da yok. Yerlerde çöp, pet şişe falan da görmedik. Bir iki bank önünde birkaç çekirdek kabuğundan başka bir şeye de rastlamadık. Hani derler ya “Eğitim, okuldan öğrendiklerinizin tamamını unuttuğunuzda geriye kalandır” diye. Bu teori Eskişehirliler için doğrulanmış diyebiliriz. Genci yaşlısı, şehirlerine sahip çıkmışlar, benimsemişler ve koruyorlar, insanlar çok hoşgörülü, kibar ve yardımseverler. Esnaflar da öyle. Fiyatlar makul hatta birçok yere göre ucuz da diyebilirim.

Neredeyse her yere tramvayla gidebiliyorsunuz. Porsuk çayı kenarı ve köprüler heykellerle donatılmış ama kimse içine tükürmüyor. Bırakın heykele tüküreni yere tüküreni de göremedim. Odun pazarı evleri çok güzel restore edilmiş. Bir tek yerinden oynayan kaldırım taşına basamadım. Bir tek yol çalışması, kazı çalışması ve kapalı yol göremedim. Bu yüzden de çok hayıflandım. Tüm kaldırımlar engellilerin rahatça yürümesi için uygun. Bu açıdan çoktan bir Avrupa şehri olmuş Eskişehir. Birçok şehrimizde gördüğümüz yayalara ve engelli yayalara yönelik göstermelik düzenlemeler maalesef Eskişehir’de yok. Eskişehirli yöneticiler içlerine sine sine, akıl ve mantıklarını kullanarak yapmışlar belli ki.

Birçok müze var Eskişehir’de ve giriş ücretleri son derece ucuz. Şehirde gördüğümüz tek aksaklık Köprübaşından Kentparka giden teknelerin o gün için arızalı olmasıydı. Kentpark deyince bizdeki gibi AVM anlamayın lütfen. Benzerlerini Münih’de “English Garden” ve Londra'da “Hyde Park, Regent’s Park, Green Park” adlarıyla görebildiğim devasa parklar yapılmış Eskişehir’e. Şimdi bazılarınız içinden “Bizim de nüfusumuz Eskişehir kadar olsaydı biz daha iyisini başarırdık” diyecek biliyorum. Onlara şunu söyleyebilirim; sürdürülebilir şehircilik anlayışı, Eskişehir’de olduğu gibi tüm Anadolu şehirlerine yayılsaydı, ne Ankara 5 milyon nüfusa, nede İstanbul 14 milyon nüfusa ulaşmayacaktı. Ayrıca, yukarıda parklarını saydığım ve trafik sorunu olmayan Londra’nın nüfususun 9 milyon olduğunu da hatırlatmak isterim.

Herşeyden önemlisi bir yöneticinin ufkunun genişliğinin bir şehir için ne kadar önemli olduğunu, “Hayaldi, gerçek oldu” söyleminin en çok Eskişehir’de hayat bulduğunu görebildim. Eskişehir’de 25 sene önce kokan Porsuk çayı üzerine yapay deniz ve plaj yapmış Belediye. Yüzebiliyor ve su sporları yapabiliyorsunuz. Hollanda Amsterdam kanallarında olduğu gibi tekne turu, İtalya Venedik’de olduğu gibi tekne ve gondol turu yapabiliyorsunuz Eskişehir Porsuk Çayı üzerinde. Biz de ise “Ankara Çayı” hala çok kötü kokmaya devam ediyor. Saygılarımla. 

 
Toplam blog
: 41
: 2690
Kayıt tarihi
: 29.04.12
 
 

Gazi Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesi'nden 1984 yılında mezun oldum.  Ardından Ankara Üniver..