Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '10

 
Kategori
Öykü
 

Aşk mı? Sorumluluk mu?

Aşk mı? Sorumluluk mu?
 

www.aksam.com.tr/images/2009/11/01/ask.jpg


- Merhaba Hakan

- Selam ağabey, yorgun görünüyorsun.Gece uyuyamadın mı yoksa?

- Hiç sorma.

Hakan’ın ağabey dediği, çalıştığı holdingin iyi müşterilerinden biriydi, Fikret beyi uzun zamandır tanıyordu ve kendisine ilk zamandan beri ağabey diye hitap ederdi. Kendisi başarılı bir iş adamıydı ve ekonomik durumu da iyiydi. Ekonomik durumu iyi olan bir çok erkek gibi kadınlara ilgisi de fazlaydı. Tanıdığı veya önceden tanışmadığı kadınlar bile onun için birer seks aracıydı. Evli ve iki yetişkin çocuğunun olması bu durumuna engel olmuyordu. Anlaşılan yeni bir zamparalık hikayesi anlatacaktı.

- Gel şurada bir şeyler içelim. Anlat bakalım.

- Dün akşam eve giderken bir bara takıldım. Birkaç tek atıp eve gidecektim. Biraz ilerde yalnız bir bayan oturuyordu. Yüzü pek de yabancı gelmiyordu. Herhalde yine buralarda görmüş olacağım diye düşündüm. Kadın gözünü benden ayıramıyordu. Bakışları gözlerimi deliyordu sanki. Belki çok genç değildi ama, her halinden bu işleri iyi bildiği belli oluyordu. Kadın gözlerime bakarken, diliyle üstü dudağını yalıyor ve gözüme de oldukça seksi görünüyordu. Barmene bir içki siparişi daha verirken, burnuma keskin bir parfüm kokusu geldi. Başımı çevirdiğimde göz göze geldiğim kadın hemen yanımdaydı. “Bir şey içer misiniz?” diye sorduğumda, kadın bu teklifi bekliyormuş gibi “Martini lütfen” dedi. İçkilerimiz geldiğinde kadın “Bir masaya oturalım istersen” dedi. “Tamam” diye cevap verdim. Kadın konuşmasında eski bir film artisti olduğunu söyledi. Zaten bu tip kadınlar ya mankendirler ya da artist.. Aslında ne olduğu umurumda bile değildi. Amacım sadece bu geceyi kendisiyle birlikte geçirmekti. Bir saatten fazla bir süre barda sohbet ettik. O bir şeyler anlatıyordu ama ben onu dinlemekten ziyade, kendisiyle ilgili fanteziler kuruyordum kafamda. Ben bir şey söylemeden birden “Haydi evime gidelim” dedi. Ben o an “İyi, en azından otel parasından kurtulduk “ diye düşünüyordum. O an için zamparalığın birinci kuralı olan “Hiçbir zaman kadının evine gitme. Oynayacağın sahayı kendin seç.” sözünü unuttum. Neyse, kadın evini tarif etti. Evi Cihangir taraflarında bir yerdeydi. Şimdi gitsem bulamam bile. Karanlık bir sokaktı. İkinci kata çıktık. İçerden bir havlama sesi geldi. Demek ki kadın evde köpek besliyordu. Herhalde kaniş cinsli küçük bir köpekti. Bana “Sen kendine bir içki koy, şimdi geliyorum” dedi. Herhalde köpeğine akşam yemeğini verecekti. Biraz sonra kadın bir baby dolla yanıma geldi. Seksi görünmek için jartiyerli çorap ve yüksek topuklu ayakkabılar da giymişti. Kadın bu işleri iyi biliyor olmalıydı. Kendine de bir içki koydu. Karşıma oturup, bacak bacak üstüne atarak bir sigara yaktı. “Nasıl buldun beni” diye sordu. Ben oldukça etkilenmiştim. Bir an önce ona sahip olmak istiyordum. İçkimi bitirdim. “Haydi yatak odasına gidelim” dedim. Kadın “O bu ne acele böyle. Gece daha uzun” derken kucağıma oturarak boynuma sarıldı. Yeni sürmüş olduğu parfüm ve içki kokusu başımı iyice döndürmüştü. Sonra benim elimden tutarak yatak odasına götürdü. Yatak odasında kırmızı bir abajur vardı. Işıkları kapattığında o ışık odayı loş bir şekilde aydınlatıyordu. Gerçekten bu kadın bu işleri iyi biliyordu. Gece beni gerçekten mutlu etti. Sabaha karşı da uyumuşum.

- Tam senin istediğin gibi işte. Ne var ki bunda?

- Dur bak sonunu dinle. Dışardan çocuk sesleri gelmekteydi. Herhalde yakında bir okul olmalıydı. O seslerle uyandım. Neyse ki evde kimse yoktu. Eşim, annesi hasta olduğundan 3 gündür onun yanında kalıyordu. Ama yine de işe gitmem gerekiyordu. Sabahleyin bankaya uğrayım, birkaç evrak imzalamam gerekiyordu. Kalktım giyinmeye başladım. Kadına da akşam için teşekkür edip, gidecektim. Ben mutlu olduğuma göre herhalde o da mutlu olmuştu. “Ben gidiyorum” dedim. Kadın bana dönerek sertçe “Hop, çay bahçesine mi geldin? Hesabı öde, ancak öyle gidersin” demez mi? Ben “Anlamadım seninle pazarlık yaptığımı hatırlamıyorum” dedim. Bir anda kadın içerdeki odanın kapısını açtı. İçerden iki tane doberman köpek daire kapısının önünde dişlerini göstererek bana doğru hırlamaya başladı. “Bana bak, benim kafamı bozma, senin şeyini bu köpeklere yediririm şimdi” Kadın iyice çirkefleşmişti. “Çıkar paraları bakalım” Yanımda çok fazla nakit param yoktu. Genelde kredi kartı ile çek defteri kullanırım. Cebimdeki nakit parayı çıkarıp kadına verdim. “Bu yetmez” demez mi? “Yanımda başka param yok” dedim.” Bu arada köpeklere anlamadığım bir şey söyledi. Köpeğin biri bana doğru yaklaştı. “Tamam bir dakika. Çek defterim yanımda. İstersen çek vereyim sana” demek zorunda kaldım. “Tamam ver, ama karşılıksız çıkarsa canına okur, seni rezil ederim” dedi. Keşke çenemi tutsaydım. Kadına barda yazıhanemin nerede olduğunu bile tarif etmiştim. Bu çirkef kadın yazıhaneme gelip, beni rezil de ederdi. Bayağı yüklü bir çek yazdım ve oradan kurtuldum.

Hakan geçmiş olsun ağabey dedi. Ne işin olur tanımadığın kadınlarla? Uçkur uğruna başına bir şey gelecek. Olan paraya olsun önemli değil de başın belaya girer. Canından bile olabilirsin.

Hakan, Fikret’in yanından ayrılıp, holdinge doğru yürürken, bunun Fikret’in ilk vukuatı olmadığını düşündü. Bir keresinde yolda giderken genç bir kızı arabasına almış, kıza arabadan inerken de kartvizitini vermişti. İki gün sonra kendisini arayan kızla buluşmuş,ilerleyen günlerde de birlikte olmaya başlamışlardı. Birlikte iş toplantısı bahanesiyle Avrupa’ya bile gitmişlerdi. Fikret, kızı Hakan’la da tanıştırmış. Genç ve güzel bir kız olan Bahar kendisinden en az 25 yaş büyük olan Fikret’in aklını başından almıştı. Kız denilen kişi anasının kızıydı tabii ki. Ona bir de yerli marka bir otomobil hediye etmişti. Sonra bir gün bir arkadaşıyla birlikte değişiklik olsun diye arkadaşının tanıdığı telekızlarla felekten bir gece çalmaya karar vermişlerdi. Buluşma yerine geldiklerinde Fikret telekızlardan birinin Bahar olduğunu görünce beyninden vurulmuşa dönmüştü. Kendinden 25 yaşından küçük ve iyi tanımadığın biriyle birlikte olup, üstelik bir de ona aşık olursan olacağı buydu diye düşünen Hakan, evililik dışı ilişkelere pek sıcak bakmazdı.

Kendisi bir holdingde üst düzey yöneticiydi. Kaliteli bir çevresi vardı. İşi gereği sık sık toplantılara katılır, bu toplantıların yemekli olanları ise geç saatlere kadar sürerdi. İşi gereği tanıdığı bir çok kadın kendisini yoldan çıkarmak istese de o, her zaman aşkın, seksin önünde olduğunu düşünürdü. Fikret benim yerimde olsa kimbilir şimdiye kadar neler yapardı diye düşünmeden edemezdi.

Çalıştığı holdingde odasına giden yol üzerinde Halkla İlişkiler bölümü vardı. Her sabah o bölümdeki kızlar kendisine içten bir gülümsemeyle “Günaydın” derler o da aynı şekilde karşılık vererek onların hatırlarını sorardı. O bölümün önünden geçerken “Halkla ilişkiler bölümündeki kızlar bu kadar mı güzel ve çekici olur” diye düşünür. İnsan kaynakları bölümünün görevini çok iyi yaptığını da her fırsatta dile getirirdi.

Zaman içersinde o bölümde çalışan Yeşim’le sık sık göz göze gelmeye başlamışlardı. Gün geçtikçe bu bakışlar daha başka bir anlam ifade etmeye başlamıştı Hakan için. Kızın uzun süre gözlerini kendisinden ayıramaması yanında, akşam mesai saatleri sonunda aynı kızın telefonda kısık sesle biriyle aşk konuşmasına benzer konuşmalar yapması Hakan’ın dikkatinden kaçmıyor, bu durum ise kendisinde sebebini bilmediği bir rahatsızlık yaratıyordu. Aslında aynı işyerinde duygusal bir ilişkiye girmesi, kariyeri açısından da sakıncalar yaratırdı. Bunun örneğini yakın bir arkadaşının başına gelen benzer bir olayda görmüştü.

Uzun süre aynı işyerinde çalışan karşı cinsler arasında başlarda olmasa bile ilerleyen zamanlarda bir yakınlaşma olabilir. Bu yakınlaşmalar sonunda önce duygusal ilişkiler başlar, kişiler bu birlikteliği, olumlu yönde yürütebilirlerse ilişkiler evlilikle de sonuçlanabilir. Bu ilişkileri başlatan kıvılcım ise anlamlı ve süresi gittikçe uzayan bakışlardır. Bazen de bu kişiler birbirlerine hiçbir zaman açılamazlar, bazı durumlarda ise olayın farkına varan arkadaşları bu ilişkinin başlaması için marş motoru görevini üstlenebilirler.

Hakan mantıklı biri olmasına rağmen işyerlerinde tanımını yapamadığı bir mistik hava olduğuna inanmakta ve bu havanın Yeşim’le arasında bir ortam yaratmaya başladığını hissetmektedir. Hani insanın aklına bir düşünce saplanır, o düşünceden kurtulmak istese de bir türlü kurtulamaz ve içindeki mantık-duygu savaşı sonunda düştüğü ikilem, hangi tarafın galip geleceğini sorgulatır ya insana. İşte Hakan bu ruh durumundadır artık.

Hakan’ın bir gün önemli bir toplantıya katılması gerekmektedir. Bu toplantı şirket dışındaki önemli bir müşterinin ofisinde yapılacaktır. Bu tip iş görüşmelerinde Hakan ve ekibinin karşısına her zaman 2 veya 3 kişiden oluşan bir ekip çıkar, Hakan da bu toplantılara yanına en fazla bir kişi alarak katılırdı.Yanındaki kişi aktif olarak toplantıya katılmasa bile en azından görüntü olarak yanında olması kendi şirketinin de bu görüşmelere önem verdiğini vurgulaması açısından gerekliydi.

O gün aksi gibi asistanı ağır bir gribe yakalanmış ve işe gelememişti. Hakan ise toplantıya yalnız katılmak istemiyordu. En azından konu mankeni gibi de olsa yanında biri bulunmalıydı. Biraz düşündükten sonra dahili hattan Halkla İlişkiler müdürünü aradı.

- Nedim bey, bugün bir toplantıya katılmam gerekiyor. Asistanım rahatsızlığı nedeniyle bugün işe gelemedi. Sizce de bir sakıncası yoksa Yeşim hanımın o toplantıda sekretaryalık görevi yapmasını istiyorum.

Hakan astlarına talimatlarını emir şeklinde değil rica ederek yapar bu şekilde onları da onore ederdi. Halka ilişkiler müdürü de tereddütsüz olarak:

- Tabii Hakan bey. Yeşim hanımı hemen göndereyim.

- Toplantı 2 saat sonra, kendisine şimdiden haber verin. 1 saat sonra yanıma gelsin. Beraber çıkarız.

- Tamam Hakan bey, kendisine iletirim.

Telefonu kapatan Hakan toplantı dosyasını incelemeye başladı. Bu antlaşmayı mutlaka bugün imzalamalıydı. İşe dalan hakan zamanın ne kadar geçtiğini fark etmemişti.

- Ben hazırım...

Kulağına melodi gibi gelen sesle başını masadan kaldıran Hakan Yeşim’le göz göze gelmişti Genç ve güzel kızı odasının kapısında gördüğünde birden heyecanlandığını hissetti. Yeşim 24, kendisi 41 yaşındaydı. Gözlerinin içi gülen kız bir anda onun gözüne dünya güzeli gibi görünmüştü.

Gerek yol boyunca yaptıkları konuşmalar, gerekse Yeşim’in toplantı sırasında ve sonrasında sergilediği hanımefendi tavırları Hakan’ı çok etkilemişti. Yeşim güzel olduğu kadar akıllı ve sempatikti. Hakan onun kusursuz biri olduğunu düşünüyordu.

İlerleyen günlerde Hakan’ın, holdinge bağlı şirketlerin müdürlerine işyerinin yakınındaki lüks bir lokantada bir öğle yemeği daveti vardı. Müdürler kendi aralarında anlaşmışlar, her ay bir şirket müdürünün davetlisi olarak hem öğle yemeği yiyorlar, hem de holdingdeki ve piyasalardaki son gelişmeleri tartışıyorlardı.

Hakan restorana girdiğinde rezervasyon yaptırdığı masada henüz 4 kişi vardı. Ev sahibi sıfatıyla daha erken gelmesi gerektiğini düşündü. Masaya doğru yürürken, hemen kendi masalarının yanında bir çift oturuyordu. Hakan’ın gözleri birden o masaya takıldı. Bir an çok sinirlendiğini hissetti. Masadaki çiftten bayan olanı Yeşim’di ve karşısındaki kişi de şirket müşterilerinden biri olan Mehmet beydi. Aslında Mehmet kendi yaşında, evli, çoluk çocuk sahibi zampara tipli biriydi. Yeşim’in onunla ne işi olabilirdi ki. Onları görmemezlikten gelerek, arkası onlara dönük vaziyette masaya oturup, diğer müdür arkadaşlarıyla konuşmaya başladı. Ancak aklı Yeşim’e takılmıştı. Konuşuyor, fakat anlatılanları dinlemiyordu. Mehmet’in amacı belliydi. Kızla kısa bir macera geçirmek. Hakan o sırada hissettiklerinin kıskançlık olduğunun farkına varamamıştı belki de.

Yeşim’in evli bir adamla birlikte yemek yemesine çok şaşırmıştı. Peki kendisi neydi? Evli ve iki kızı da lisede okuyan bir aile reisiydi kendisi de. Eşinden bir şikayeti yoktu. Ama bu durum başka bir kadına olan duygularını engellemeli miydi? Kadınların böyle bir hakkı olmadığını ancak erkeklerin fırsatları değerlendirmelerinin normal sayıldığı bir toplum olarak görüyordu yaşadığı toplumu. Peki Mehmet’e niye kızıyordu? O da kendisi gibi düşünmüyor muydu?

Bu arada kendileri yemek yerken, Mehmet beyle Yeşim yemeklerini bitirmişler ve lokantadan çıkmışlardı. Hakan onlar gidince kendini daha rahat hissetti ve konuşmalara da katılmaya başladı. Yemek sonunda ise arkadaşlarını uğurladıktan sonra holdingdeki odasına giderken, her zaman geçerken selam verdiği halkla ilişkiler bölümüne bakmadan hızla odasına girdi. Akşam olunca da daha mesai saati bitmeden, işyerini terk etti, tabii her zaman geçtiği yolda bulunan halka ilişkiler bölümünde oturan Yeşim’in tarafına bakmadan ve iyi akşamlar demeden. Ertesi sabah da biraz geç geldi ve aynı tutumunu sürdürerek, hızla odasına girip, çalışmaya başladı.

O günün akşamı mesai saati bitimine az bir zaman kala Hakan müdür arkadaşlarından biriyle telefonda konuşurken, birden kapısının önünde Yeşim’in beklediğini gördü. Telefonun ahizesini kapatarak, “Bir şey mi vardı? Yeşim hanım” diye sordu. Yeşim “Sizinle biraz konuşmak istiyordum, ama uygun değilseniz daha sonra gelirim” dedi. Hakan eliyle 1 dakika işareti yaptı ve telefondaki arkadaşına bir işim çıktı kapatmalıyım şimdi sonra görüşürüz deyip, telefonu kapattı. Yeşim’e yer göstererek masasının önündeki koltuklardan birine oturttu.

- Buyurun sizi dinliyorum.

Yeşim biraz utanarak, biraz da kızararak “Geçen gün, bir müşterimizle birlikte yemek yiyerek acaba hata mı yaptım?” diye söze başladı. “O olaydan sonra bana karşı soğuk davranmaya başladınız da…Aslında ben de orada bulunmaktan dolayı çok sıkıldım. Yemekler sanki boğazıma dizildi.” Hakan, bilmiyormuş gibi “Yanınızdaki kişiye dikkat bile etmedim. Ben tanıyor muyum? Arkası bana dönüktü de…” Yeşim, “Müşterilerimizden Mehmet beydi kendisi. Ama bundan sonra siz istemezseniz bir daha kimseyle yemeğe çıkmam” diye sözlerine devam etti. Hakan “Ben sizin dışarıdaki hayatınıza karışamam” demesine rağmen, Yeşim’in bu şekilde konuşması hoşuna gitmişti.

O günden sonra ikisinin de aklı karışmıştı. Ne zaman aynı ortam içersinde bulunsalar gözlerini birbirlerinden ayıramıyorlardı. Hiçbir şey konuşmasalar bile gözlerinin içindeki kıvılcım birçok şeyi anlatıyordu.

Ancak Hakan’ın ikilemde kaldığı durumlar da az değildi. Bir akşam Yeşim’in oturduğu muhite yakın bir yere gideceğini söyleyerek onu evine bırakmayı teklif ettiğinde “Yeşim bu akşam için bir sözüm var” demişti. Hakan da onun erkek arkadaşıyla randevusu olduğunu düşünmüş, olayları akışına bırakmıştı. En iyisi Yeşim’i kafasından silmekti. Ancak iki gün sonra Yeşim, kendisini bir açılışa birlikte gidip gidemeyeceğini sormuştu. O akşamda aksi gibi Hakan’ın oturduğu apartmanda kat malikleri toplantısı vardı ve Hakan da yöneticiydi. Bu yüzden toplantı yapacağını söyleyerek çok istemesine rağmen birlikte açılışa gidememişlerdi. Hakan eve giderken, “Neden açılışa erkek arkadaşıyla gitmektense benimle gitmeyi istedi?” diye düşündü. İçindeki mantık ve duygu savaşı yine başlamıştı işte.

Devamı için "tıklayın"

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..