Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Aralık '16

 
Kategori
Güncel
 

Avrupa'sız Türkiye nasıl yaşar?

Avrupa'sız Türkiye nasıl yaşar?
 

Avrupa Birliği olmadan Türkiye yaşayabilir, ancak nasıl yaşayacağı noktasında kimsenin tarihsel gerçekliğe ve mevcut siyasi gelişmelere bakarak, mantıklı ve doğru bir açıklaması henüz görülmemektedir.

Özellikle siyasal sorumlulukları olanlar ve üst düzey devlet yöneticileri, daha çok “Müslüman Milliyetçi” hezeyanla, Avrupa Birliği (AB) al senin olsun şeklindeki ifadeleri, devlet adamlığına yakışmayan türdendir. Çünkü bunun Osmanlı’dan günümüze kadar tarihsel, siyasal, askeri ve ekonomik derinliği mevcuttur.

Bu tarihsel iş birliğini daha mantıklı ve bilimsel çerçevede ele alıp, nereye kadar faydalıdır, nasıl bir tedbir alındıktan sonra bundan vazgeçilebileceğini açıklamak yerine, mahalle kabadayısı gibi istediğim an terk ederim demek çok basit bir devlet politikasıdır.

Azıcık tarihten ve insanlıktan nasibini almış olanlar, Türkiye Cumhuriyeti (TC) kurulmadan önce ve sonrasında, bölgede yaşanmış ve yeniden başlayan olayların da gösterdiği gibi, Avrupasız bir Türkiye’nin üçüncü dünya ülkelerinden daha zor şartlarda yaşayacağı anlamına gelmektedir. Bu ifadeler kullanılırken, illa ki Avrupa ile yaşamalıyız anlamı çıkarılmamalıdır.

Gönlümüz bağımsız ve demokratik bir Türkiye’de yaşamaktır, fakat bugüne kadar sürdürülen siyasal politikalarla, bağımsız ve demokratik bir Türkiye hâlâ hayal gibi görünmektedir.

Yıllar öncesinden herhangi bir hazırlık ve hesap yapılmadan, şimdi kalkıp ben seninle olamam, ya da benim özel kurallarımı kabul edersen mümkündür demek, tam anlamıyla Türkiye halkıyla alay etmektir. Bunun siyasi askeri ve ekonomik olarak hiçbir ciddiyeti ve geçerliliği söz konusu değildir.

Türkiye ola ki böyle bir şey yapacak olursa, dünyanın en madara devleti konumuna düşeceği, kısmi şekilde yaşanan döviz yükselişiyle şimdiden bellidir.

Çünkü Türkiye’nin sözde aklı evvel devlet adamları, en büyük tedbir olarak yastık altındaki dövizleri bozdurun demekle, gelen krizi önleyeceğini düşünmesi, ne kadar basit olduklarını göstermeye yetmektedir. Dünyada ve bölgede yaşananlardan da anlaşılacağı gibi, mevcut savaş ve kaotik durum öyle eskisi gibi kolayca bitmeyecektir. Bu sorun uzun yılları kapsayacak.

Kim nasıl düşünürse düşünsün, insan toplulukları devletleşmeye başladıkları günden bu zamana kadar sürekli bölgesel ve uluslararası askeri, siyasi ve ekonomik müttefiklik kurarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Müttefik olmadan yaşayan bir iki istisna devlet çıksa da bu dünyanın genel yaşam kaidesini değiştirmemektedir. Ülkelerarası siyasi ve askeri müttefikliği yaratan sebeplerin başında ise insandaki sınırsız Egoizm gelmektedir.

Bireyler ve devlet yönetimleri mevcut varlıklarla yetinmeyi bilmeyip, sürekli etrafına saldırarak daha fazlasına sahip olmak istemeleri yüzünden savaşlar çıkarıp, arkasından da çeşitli iş birliğine ihtiyaç duymuşlardır.

Yaklaşık olarak her devlet kendisini korunmak için farklı güçlerle iş birliği ve müttefiklik kurarak güvenliğini sağlarken, Türkiye’nin, Avrupa ülkeleriyle her türlü iş birliğine karar vermiş olması gayet normal bir durumdur.

Bilindiği gibi 1919 yıllarından itibaren Yeni Osmanlıcılar, (Jön Türkler) adeta küllerinden yeniden var olmaya çalışıyorlardı. Böylece Avrupalılarla iş birliği kurmaları kendi siyasi düşünceleri açısından en uygun olanıdır. Çünkü dönemin galip devletlerinden Rusya’nın (Sosyal Sovyet Cumhuriyetler Birliği) o gün ki siyasal yapısı, Jön Türklere tamamen ters bir durum arz ediyordu.

Bu yüzden Türkiye’nin, Avrupa ülkeleri ve daha sonra NATO’yla kurduğu ilişkilerin tarihçesi incelenirse, neden Türkiye kolayca Avrupa Birliği üyeliğinden vaz geçemeyeceğini herkes daha net anlayacaktır.

Türkiye her ne kadar Müslüman bir kültüre sahip olsa da Arap ırkından olmaması, coğrafi, ekonomik, kültürel ve siyasal açıdan Avrupa’ya daha yakın bir özellik taşımaktadırlar.

Aynı zamanda Avrupa’nın gelişmiş sanayisi ve modern yaşamı, Türkiyelilerin her zaman ağzını sulandırmıştır.  Bunun dışındaki alternatifler hiçbir zaman Türkiye için garantili ve cazip gelmemiştir. 

Son zamanlarda İslam Birliği Örgütü (İBÖ) ve Rusya’nın başını çektiği ŞENGHAY oluşumu, Avrupa’ya alternatif gibi gösterilse de bunların Türkiye için fazla bir garantisi bulunmamaktadır.

Nedeni ise; İslam ülkelerinin tarihleri incelendiğinde görülecektir ki, Müslümanlar ne geçmişte ne de günümüzde birbirlerini korumadıkları gibi, tam tersine kendi içlerinde sürekli savaşmaktadırlar. Bu bakımdan Türkiye, İslam Birliği Örgütüne veya Araplara güvenerek hareket etmesi demek, dünyanın en aptalca siyasi politikası anlamına gelmektedir.

Rusya’nın başını çektiği Şenghay Beşlisi ise; Türkiye’nin ne tam Avrupalı ne de tam anlamıyla İslam kültürüne dayanmayan, ikircikli ve sürekli çizgi değiştiren, sıkıştığında da radikal Sünni İslam’a sarılması yüzünden, Şenghay Beşlisi Türkiye’yi kolayca kabul etmeyecektir.

Tarihsel ve siyasal gerçeklik bu şekilde olduğu halde, Türkiye geleceğe bilimsel çerçeveden bakmak yerine hem İslami bağnazlığı yaşatırım hem de Avrupa’dan faydalanırım mantığıyla, Tüccar Arap cambazlığını oynamaktadır.

Avrupalıların bu cambazlığı yutacaklarını düşünmek, her şeyden önce Türk siyasetçilerinin ne kadar geri olduklarını göstermektedir. Tüm bu çelişki ve eleştirilere neden olansa, geçmişte Osmanlı’nın günümüzde ise Türkiye’nin gelecekle ilgili bilimsel, akıllı ve gerçek kültürel yapıya dayanan öngörü, plan ve programlarının olmayışıdır.

Sürekli hamaset duygularla geri kalmış toplumlar gibi din ve etnik milliyetçiliğe dayanan mantıkla siyaset yapmaya devem etmeleri neticesinde, her zaman Avrupa ülkeleriyle müttefik olmak zorundadırlar. Tarihte yaşanan şu olaylar her şeyi daha iyi açıklamaktadır.

1500 yıllarından itibaren Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok devleti Orta Çağın kapanıp, Yeni bir Çağın başladığını kabul edip daha akılcı ve bilimsel hareket ederken, Müslüman ülkeler ve Osmanlı buna karşı büyük bir direnç göstermişlerdir.

İfade edilen dönemde Osmanlı Anadolu, Ortadoğu ve Doğu Avrupa’da egemenlik kurmuş olup, Orta Çağ mantığıyla insan sayısına ve manevi din gücüne dayanarak yaşamaya çalışması yüzünden çöküşe doğru hızla bir yol almıştır. 

Osmanlı bu çöküşünü önlemek için, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı, 1876  I. Meşrutiyet ve 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet Osmanlı’nın yok olmasını engelleyememiştir. Bilindiği gibi 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı, Almanların yanında yer alıp tamamen yok olup gitmiştir.

Bu yok oluş içerisinde yeniden var olmaya çalışan Jön Türkler (Yeni Osmanlıcılar) o günün koşullarındaki siyasal tercihlerinde Avrupa ülkeleriyle her türlü ilişkiyi başlatma kararı almışlardır. Çünkü siyasal, ekonomik ve askeri olarak buna mecburdular. Ellerinde hiçbir şeyleri kalmamıştı.

Türkiye’nin yeniden kuruluş dönemiyle ilgili bu gerçekleri sistem tarihçileri ve bazı siyasi anlayışlar, hiçbir zaman halka doğru şekilde anlatmadılar. Bunun yerine aslı astarı olmayan yalan hikâye ve söylencelerle sahte kahramanlıklar yaratmışlardır. Yalana dayanan bu siyasi politikalar yüzünden değil midir? Bugün yeniden büyük bir çıkmazın içerisine girilmiştir.

Siyasi sorumlular, hâlâ bu tür temelsiz ve bilimdışı düşüncelerinde ısrar ederek kendilerini yeniden Avrupa ülkelerine kabul ettirmeye çalışmaları, aslında sonlarının geldiğini göstermektedir. Çünkü artık Avrupa ülkeleri de eski yapıda ısrar eden devletlerin ağırlıklarını kaldıramadıkları için şiddetle reddetmektedirler.  

Türkiye bu geri hantal ve kararsızlığı yüzünden, bir taraftan Avrupa Birliğine üye olmak isterken, diğer taraftan da resmi eğitim sisteminde sürekli İslami gericiliği öne çıkaran hayal perest plan ve programlarla toplumu eğitip yetiştirmeyi sürdürmesi, asla akılcı değildir. Bütün bunlar Türkiye’nin ciddi bir siyasal ve kültürel değere sahip olmadığını göstermektedir.

Diğer bir önemli nokta ise, Türkiye bugüne kadar ne askeri alanda ne de modern makinaların üretimi noktasında henüz yerli sanayiye sahip olmamasıdır. Yapılan bazı makinalar montaj üretimidir.

Aynı şekilde Türkiye’nin yetmiş yıldır NATO gibi önemli bir Askeri Birliğe üye olup, her türlü askeri plan ve programını bu birliğin belirlemiş olması, Türkiye’nin kendine has hiçbir gücünün olmadığının en açık ifadesidir.

Herkeste bilmektedir ki, Türkiye’nin savaş uçakları başta olmak üzere her türlü askeri cihazların bilgisayar programları NATO ya da Amerika’nın elindedir. NATO’nun onaylamadığı hangi askeri harekat başarıya ulaşmıştır?

Onun için Türkiye halkı, mevcut devlet yöneticilerinin Orta Çağ mantığından kalma soyut, duygusal ve bilimdışı siyasi açıklamalarına asla kanmamalıdırlar. Çünkü yarın gelişebilecek büyük siyasal çalkantı ve çöküşte en büyük zararı halkın kendisi görecektir.

Böyle bir durumda, mevcut siyaset ve devlet yöneticileri kaçıp her yerde yaşayabilirler. Ama halkın gideceği hiçbir yerleri bulunmadığı için, bu niteliksiz siyasetçilerin din, iman, vatan ve millet söylemlerine her zaman şüphe ile bakmalıdırlar. Durum bu kadar ciddi ve zor olduğu için, öyle Avrupa’dan kolayca vazgeçmek mümkün görünmemektedir.  

Cemal  Zöngür

 
Toplam blog
: 56
: 1108
Kayıt tarihi
: 27.03.16
 
 

Eğitim: Yüksekokul, Meslek: Yönetim, İlgi Alanım: Tarih, Felsefe ve Sosyoloji üzerine araştırma. ..