Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

13 Ocak '18

 
Kategori
Anılar
 

Bir Lirayla Bir Çocuk Okuttu

Bir Lirayla Bir Çocuk Okuttu
 

Elindeki bir lirayı hiç harcamadan, kızını okuttu.


Arsızlık arlıdır, ama karlıdır. Ar, utanma duygusudur. Utanmasını bilmeyen, her ortamda sıkıntısız yaşar. Utanmadıktan sonra iste paşam, oh ne rahat yaşam... Yüzünü kızartmadan istemesini bilen, istediğini alır. Bizim dinimizde isteyen el boş çevrilmez. İstemesini becerebilen aç, açık kalmaz...

Çocukluktan gençliğe geçiş devremizde, gülleriyle namlı şehrimin Emre Mahallesinde, bir dönem ikamet ettik. Mahallenin meydanında ulu ağaçlar arasındaki meydan kahvesine yakın yerde, caminin karşısında, iki katlı bir Rum evinin üst katında kirada oturduk.

Ülkemde Cumhuriyetin kuruluş sonrası, mübadele öncesi Rum bir ailenin oturduğu yermiş evimiz. Geniş odaları olan, her yerinden soğuk alan, büyükçe bir evdi.

Emre Mahallesi, Türkiye'deki Rumlarla Yunanistan'daki Müslümanların büyük bölümünün karşılıklı olarak yer değiştirmesi sonucu, değiş tokuşla mübadele sonrası şehrimize Yunanistan’dan gelen, Selanikli Müslüman göçmenlere özel tahsis edilmiş bir yerleşim yeriydi.  Buranın sakinlerine, halk dilinde macur “muhacir” deniliyordu. Şehrin yerli halkından bu mahalleye gelen giden, uzaktan kıyısından geçen bulunmazdı.

Babamın memuriyet hayatından macur bir mesai arkadaşı, bize bu evi buluvermişti. Gül şehrin seçkin ailesinden olan babam, yedi asırlık köklü yerli şehirli olmasına rağmen, hayatın getirisiyle birden, bu mahalleli olup çıkmıştı. Çünkü diğer yerli halkın arasında kirada oturmaya arlanıyordu. Nedeni, ağabeyiyle birlikte şehrin merkezinde bulunan atadan kalma üç katlı konağı satmışlar ve yeniden bir ev alamadan, mirası tüketmişlerdi. Dolayısıyla bizim Emre Mahallesinde ikamet edişimiz bir nevi toplumdan gizlenişti.

Bizim kiracı olarak oturduğumuz macur evinin arka tarafında, ince uzun bir sokak vardı. Dahası bahçeler içinden yola uzanan, insanlarca kestirim amacıyla adımlanarak, ezilmiş dar toprak bir geçitti. Dediklerine göre, macurlar şehrimize ilk geldiği yıllarda bu alana geliş gidiş dışkılarını yaparlarmış.  Rum evlerine hacet gidermek istemediklerinden mi, yoksa evlerinde b.. kuyusu bulunup bulunmadığından emin olmadıklarından ne? Bu alanı hacet hane bellemişler, defi hacet etme işlerini usulsüzce orada halletmişler.

Kısa süre sonra da kendi adımlarıyla ezerek yol yaptıkları yeri, sokak haline dönüştürüp, yine kendileri adını b..lu sokak olarak koymuşlar. İşte bu sokağın hemen girişinde, neredeyse yere paralel, günümüz gecekondularına benzer, küçük eski yapı bir ev mevcuttu... Selanik'ten gariplikleriyle göç eden bir karı koca ve biz yaşlarda bir kız çocukları olan bir aileyi, adeta "gariplikleri burada da devam etsin" der gibi, bu küçük eve yerleştirmişler. 

Adamın işi yok, işsiz olduğundan gücü de yok… Selanik göçmeni Emre Mahallelilerin çoğu inşaat işçisi, ama kendi aralarında tembeli sevmiyorlar. Bu adam da çalışmayı seven biri değilmiş ki, dışlamışlar. Kapısını çalıp ekmek vereni de yok. Adama tembel bilip mimlemişler,  başladığı işi yarım bırakır düşüncesiyle, iş güç vermiyorlar.

Hatta boş vakitlerini değerlendirdikleri, yeni iş imkânlarını takip ettikleri, buluşma ortamları kahvehanelerine dahi, yüzünü görmemek için bu adamı almıyorlar. Adını hiç telaffuz eden olmadığından duymadığım, bu adamın kızıyla oynamak isterdik; masumca başını çevirir, yanımıza gelmekten çekinirdi.

Sonradan, okula başlayan bu kızın adının okul çevresinden, Remziye olduğunu öğrenmiştim. Çilli, kınalı sarıya çalan kısa saçlı, zayıfça bir kızcağızdı. Mahallelisince dışlanan babasına bir gün, yoldan geçen birisi acımış, “Sen b.klu sokağın başında oturuyorsun, sokağa bekçilik yapıyor sayılırsın. Hakkın geçmesin, sana bir lira vereyim” demiş.

Sanırım bu kişi merhametli biriymiş, incitmeden yardım etmek adına bu bahaneyi bulmuş. Tembel adamda sevinerek, hatta birazda işe yaradığını düşünerek, gururlu ve keyifli halde bu parayı almış. Bir lira, o vakitler bir haftalık ev harcını karşılar kuvvette…

Bu tembel bilinen adam, aldığı bir liracık parayı harcasa, bir haftalık yemek ihtiyacını gidererek bitirecek. Sonrasında değirmeni döndürecek suyu nerden bulacak? Öyle ya, akarın olmadı mı, kokar olursun. Yani paranın devamı bulunmazsa, açlıktan kırılırsın. Her neyse; bunu kendi de böyle düşünmüş olmalı ki, parayı cebine koyduğuyla, yerli halkın oturduğu kesime geçip pazarları dolaşmaya başlamış. Ve her satıcının tezgâhına yaklaşıp “Cebimde bir liram var. Evde de bir küçük kızım aç, bunun karşılığı iki patlıcan, bir domates verir misiniz?” demiş.            

Şehrin yerlisi de macurlara sıcak bakmıyor o vakitler. "Göçmüş gelmişler, çoğu abraş, kimdir, nedirler," tereddüdündeler. Lakin pazar telaşı içinde, kim kimdir hesabına girişmemişler. Satıcılar bakıyorlar, karşılarında yabandan gelme bir garip “Amca koy sen o parayı cebine, al patlıcanı, domatesi” deyiveriyorlar. Filesine istediğinden fazlasıyla dolduruveriyorlar. Başka hangi esnafa gitse adam, aynı şekil davranış görüyor. Hal böyle olunca bu yöntemi beğeniyor. Daha sonraki günlerde de şehrin her mahallesinin, ayrı günlerde kurulan pazarlarını gezerek, evinin tüm ihtiyaçlarını aynı taktikle fazlasıyla temin ediyor.

Bir lirasıysa, hâlâ cepte… Kızının okul ihtiyacı mı var, kırtasiyeciye aynı anlatım ve boş dönmeme. Giysi mi lazım? Terziye aynı ifadeler ve terziden elde kalan kumaşlarla dikilmiş, yeni kıyafetlerle bedava iç, dış donanım… Böyle böyle o adam elindeki bir lirayı hiç harcamadan, herhangi bir hayat kaygısı bulunmadan, içi rahat olarak. hem evini geçindirdi. Hem de kızını okuttu.

Bizim şehrimizde kadının kızın çalışması kınandığı zamanlarda bu adamın biricik kızı Remziye, devlet dairesine, Maliyeye gelir memuru olarak atandı. Emre Mahalleliler inşaatlarda didinip ev bark kurarlarken, Memur Remziye Hanım, maaşlarından birikim yaparak babasına şehir merkezinden, o yılların en konforlu evlerinden birini aldı. Adamın sonrasını bir daha gören, duyan olmadı. Fakat kızı sonraları görev yaptığı daireye şef oldu. İtibarlı bir çevre edindi. “İsteyenin bir yüzü, vermeyenin bin yüzü kara demişler. İstemesini bilen, geçinip gidiyor. Dünyasını ihya ediyor velhasıl…

Ayfer AYTAÇ – ayferaytac.com

 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..