Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '12

 
Kategori
Öykü
 

Bir Mayıs Mucizesi

Bir Mayıs Mucizesi
 

Alışılmadık Bir Buluşma


Mayıs ayı yaklaştıkça Selim Sima'yı ne kadar uzun bir süredir görmediğini düşünmeye başladı.

Aklından sevmenin kendisine çok uzak olduğu geçti. Yıllar sonra ilgi duyduğu birisi vardı. Bu kez de onun durumu, kendi umutsuzluğu bir adım atmasını engelliyordu.

Önce Sevgililer Günü'nde uğramayı düşünmüş, cesaret edememişti.

8 Mart'ta da elinde karanfille oturduğu apartmanın karşısında az beklememişti. Adımları bir ileri gitmiş, bir geri gelmiş, olduğu yerde dönüp durmuştu. Kapısını çalmaya her karar verir gibi olduğunda yüreği deli gibi çarpmıştı.

Saatler geçip gün geceye kavuşmaya başlayınca artık yenilgiyi kabul etmişti. Bir süre sonra Sima üzerinde dikkat çekici, parlak kumaşlı, kısa, yeşil bir elbiseyle çıkıp hızlı hızlı yürümüş, koyu renk camlı gösterişli bir arabanın kapısını açarak binmişti. İçinde nasıl biri olduğunu görmemişti ama Selim üniversite yıllarından beri yaşamadığı bir üzüntü hissetmişti.

Ne kadar acıydı dünya. Yokluk, umutsuzluk ve ayrılık üzerine kuruluydu tüm düzenler. Özgürce, içtenlikle birbirine yaklaşabilmek, sevmek neredeyse olanaksızdı.

"Yaşamını değiştirecek bir adım atmıyorsan yaşadıklarını hak etmiş olursun" diye düşündü.

Uzun süredir ilk kez yeniden başlayacak gücü bulabileceğini hissetti.

Dünya her gün, her yıl yeni bir çevrime giriyordu. Ay yirmi sekiz günde bir silinip yeniden yazılıyordu. Selim yalnızlığı yeterince yaşamıştı. Sima'yla hiç değilse dost olmak, arada bir söyleşebilmek istiyordu.

Bu kez kararlıydı.

Mayısın ilk günü, sabahın erken saatlerinde, henüz evden çıkmadan kapısını çalacak, onu yakalayacaktı. Bir etkinlik olup olmayacağını henüz bilmiyordu. Ama Sima'yla elele dolaşmayı, çalışanların gününe birlikte katılıp onlarla yürümeyi, insanlar dağılıp kendi yollarına gittikten sonra da yine bir yerde oturup konuşarak bu kez birbirlerini daha iyi tanımalarını çok istiyordu.

Birlikte bir yaşamları olamazdı, biliyordu.

Ama ikisi de bu dünyada kendisini anlayan hiç değilse bir kişinin var olduğunu bilmenin mutluluğunu yaşayabilirdi.

Bu kez kararlıydı Selim. Kapıyı erkenden çalacak, güzel gözlerini karşısında görecek, o günü birlikte geçirmek istediğini söyleyecekti.

Karşılaşma anı gözünde canlanınca heyecanı artıyor, günler geçip zaman azaldıkça yüreği sanki karşısında o varmış gibi hızlıca çarpıyordu.

Sonunda o gün geldi.

Selim gece pek uyuyamadı. Bir yandan eski günlerini, bir yandan sabah nasıl bir Sima'yla karşılaşacağını sorgulayıp duruyordu. Katıldığı ilk işçi bayramı yürüyüşlerinin coşkusunu, çalışanların yüzlerinde yansıyan umudu ve paylaşmanın sevincini hatırlıyordu. Büyük bir hıza kapıldıkları, nereye gittiklerini bilmeden koştukları günler geçiyordu aklından. Sonra Sima'nın güzel gözleri gecenin karanlığından bakmaya başlıyordu. İçini bir sıcaklık kaplıyor, ama bir türlü uyuyamıyordu.

Sabahı böyle etti.

Erkenden evden çıktı. Yavaşça yürüyerek asla kavuşamayacağı güzel sevgilisinin oturduğu apartmanın önüne geldi. Durmamak için kendini zorladı. Bir anlık bekleyiş bile kapıyı çalmasını sonsuza kadar geciktirebilirdi. Dış kapı açıktı. Merdivenleri usulca tırmandı. Sima'nın çiçekli paspasının üzerinde durarak elini zile uzattı.

Sonunda düğmeye dokundu. Tatlı bir ezgi kulaklarında yankılanmaya başladı. Sonra sustu.

Geçen bir kaç saniye ona saatler kadar uzun geldi.

Bekledi. Evde olmayabilir miydi? Uyuyor muydu? Tekrar çalmak doğru olur muydu? Ya da kapıya mı vurmalıydı?

Birden yüreği deli gibi çarptı. İçeride birisi yürüyordu. Delikten bakıldığını farketti.

Kapı açılmadı. Tüm bedeni gerilmişti. Bunu yaptığına inanamıyordu. Sabahın çok erken bir saatinde, yalnızca yerdeki resimlerinden tanıdığı ve bir kez konuşmuş olduğu bir kadının kapısını çalıyordu. Dönüp kaçmamak için kendini zor tuttu.

Yine saatler geçti.

Kilidin dönerken çıkardığı sesi duyduğunda heyecandan neredeyse bayılacaktı.

Kapı hafifçe aralandı.

Özlediği, düşlediği, yıllardır beklediği o güzel yüz karşısındaydı.

Üstelik öfke ya da kızgınlık yoktu bakışlarında. Sorar gibi, ama tatlı bir gülümseyişle bakıyordu. Gözlerinde sevginin sıcaklığı vardı.

Selim ne diyeceğini bilemedi. Sonra kekelemeye başladı.

"Bugün 1 Mayıs. Belki biraz yürümek istersin diye düşündüm. Çok erken, biliyorum, ama evden çıkmadan yakalamak istedim. Nerede ne var bilmiyorum, birlikte gidip bakarız. Ne kadar zamanın olur bilmiyorum. Sonra yine bir yerde oturabiliriz."

Sima gülümsedi.

"İçeri gelsene" diyerek kapıyı açtı.

Selim bulutların üzerindeydi. Uçuyordu.

 
Toplam blog
: 72
: 274
Kayıt tarihi
: 08.01.12
 
 

1958 doğumlu. Mühendislik eğitimi aldı. Teknik alanda çalışırken kültürel konulara ilgisini sürdü..