Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '07

 
Kategori
Mizah
 

Blogcuların kaybolduğu adada, esrarengiz ve gergin anlar yaşanıyor. 5. bölüm

Blogcuların kaybolduğu adada, esrarengiz ve gergin anlar yaşanıyor. 5. bölüm
 

Sabah sabah Ütopiğin attığı bu çığlık bütün ada halkını uyandırmıştır. Adada ki ilk gecelerini fevkalade duygusal noktalamış olan blogcular, gördükleri rüyalarından bu çığlıkla yırtılırcasına koparılırlar. Kargaşa halinde sesingeldiği yöne doğru koşan bloggerler, Ütopiğin bulunduğu yere ulaşırlar. Ütopiğin gördüğü manzara gerçekten korkunç bir tablo sergilemektedir.

Ellerinden ve ayaklarından bir ağacın gövdesine, iki metre yükseklikte gerilmiş bir adam görülmektedir. Kafasına çuvala benzer bir şey geçirilmiş bu kişi "Hmm hımınım hmmmm" gibi sesler çıkarmaktadır. Ağaçta asılı
kişinin beyaz tenli olmasından yerli olmadığı anlaşılmaktadır. Ağaçta bağlı olan adamın neredeyse yarı çıplak olduğunu ve vücudunun çeşitli yerlerinde darp izleri olduğunu gören Ütopik sabah tuvalet ihtiyacını görmek için
gittiği bu ağacın kütüğüne bağlanmış olan kişiyi görünce başlar çığlıklarla " Yetişiiiiin yaralı vaaaaar" diye bağırmaya. Bunu duyan yeni adalılar Ütopiğin yanına vardığında...

Celal Çelik: Hayrola Ütopyalı kim yaralandı nerede, ' noldu sabah sabah?

Ütopik: Ağaçta bağlı kişiyi göstererek: Görmüyor musunuz? Adam ağaçta bağlı, ses veriyor, yaşıyor yani.

Tarik: Nefes nefese: Uyyy bağladular oni oraya, merdiven kurup indirelim oni daaa!

Ümit Culduz: Hadi arkadaşlar açılın biraz, yahu bakacak bir şey yok, evvela çözelim adamcağızı ağaçtan. Doktor nerede?

Neşe Evrim: Şurada ilerde! Uçaktan bulunan ilaçları tasnif ediyordu. Durun ben çağırayım Dr.' u

Ersin Yalın yanında duran Duru' ya: Ehh Duru alacağın olsun. Bu adada milleti ağaçlara asıyorlar, sen de tuttun beni buraya davet ettin. Küstüm!!!

Emel Dedeoğlu: Annecimmmm ben korktum. 'Noldu ki bu adama? Kim bu yaaa? Okan ben böyle gerilimlere gelemem, sil çabuk bunları.

Dr. Dinçer: Geldim açılın biraz, ne oldu kim astı onu oraya?

Sabiha Rana: Hadi kızlar biz hemen şuraya zavallıyı yatıracak bir yer hazırlayalım.

Sabah böylesine bir müjdeyle uyanmış olan adalılar, hemen organize olup, ağaçta bağlı olan kişiyi indirdikten sonra hazırlanmış olan yere yatırırlar. O gizemli kişinin kafasında ki çuvala benzer şeyi çıkardıklarında
karşılarında İlyas Bayram’ı görürler. İlyas Bayram, ağzına bir bez parçası sıkıştırılmış ve ağzı bir sargı ile sarılmış haldedir. Kurtulmuş olmanın verdiği sevincin yaşları süzülmektedir yanaklarından.

İlyas Bayram: Hımmmımmhıımmmmmm hmmm hımmmmhmımhm!

Tarik: Anlamayrum abi, tiksiyonun çok bozulmiş idur, ha orya ne ettuler sağa?

İlyas Bayram bağlı olan ağzına işaret ederek: HIIM HMHMH HIIMMM
HIMMIHMIHMIHM !!!

Tarik: Uyyy gittikce fenalaşayi tiksiyoni, haburaya söyledikleruni...

Celal Çelik: Tarık sus iki dakika! Adamın ağzı bağlı nasıl anlayacaksın söylediklerini? Ümit Bey, çözer misin İlyas Beyin ağzındaki bandajı?

Ümit Culduz: Sen ne diye orada dikildin etrafa direktif verip duruyorsun, gel de kendin çöz!

Celal Çelik: Sen ne demek istiyorsun? Açık konuş; rahatsız olduğun bir şey varsa açık açık söyle...

Ahmet Yılmaz: Beyler sakin olalım lütfen, durumumuz hiçte iç açıcı değil, ortamı daha fazla germenin anlamı yok, önce İlyas Beye ne olduğunu öğrenelim sonra yapalım tartışmalarımızı.

Sedat Aydın ( susmak erdem değildir ): Susun arkadaşlar. Susun! İlyas Abi bir şeyler söylemek istiyor.

İlyas Bayram: H I I I M M HP H I MH M HM H I MMMM

Tarik: Uyyy adamcağuz fitturacak şimdu, boyle garip garip seseler çıkarayi daaa.

Bu arada birbirine girmek üzere olan beylerin arasına girmiş olan Serap İnce önce sakince şu sözleri söylemeye başlar:
Yahu sizin aklınız başınızda mı? DOĞRU MU BU YAPTIĞINIZ ? AYIP SİZİN BU YAPTIĞINIZ AYIP! KOCAMAN ADAMLARSINIZ. BAŞINDAN KİMBİLİR NELER GEÇMİŞ ADAMCAĞIZIN VE SİZ BURADA DİKİLMİŞ HALA BU MÜŞKÜL DURUMDAKİ ARKADAŞIMIZIN AĞZINI ÇÖZMEKTENSE BİRBİRİNİZİ ELEŞTİRİP KİMLİK MESELELERİ PEŞİNDE KOŞUYORSUNUZ. Y A Z I K L A R O L S U N S İ Z E ! ! !

Serap Hanım bunları söylerken mağdur İlyas Beyin ağzından bez parçalarını çıkarmıştır bile.

Serap İnce: Su getirin şuradan! Şapşal şapşal bakacağınıza işe yarayın! NE DURUYORSUNUZ? HADİİİ !!! Ne oldu İlyas Bey? İyi misiniz? Kimler yaptı size bunu?

İylas Bayram: Fıraydey ile Cuma'yı gördünüz mü?

Murat Ertaş: Kimi gördük mü abi?

İlyas Bayram: Fıı-ray-dey ile...

Demeye çalışır lakin artık o kadar yorulmuş ve o kadar zayıf düşmüştür ki, sözlerini tamamlayamaz ve bulunduğu yerde bayılır kalır. Adalıların kızgınlığını tam olarak üzerine çekmiş olan Okan Tınmaz ayak işlerine bakmak zorunda kaldığından dolayı, adada uçaktan çıkarılan pet şişelerden birini getirmesine rağmen, bayılmış olan İlyas Abinin sadece dudaklarını ıslatabilir. Büyük çabalarla, ağaçlarının sık olduğu yere taşırlar İlyas Abiyi.
Kızgın güneşi engelleyen ağaçların dibine küçük bir lazaret kurup, İlyas Bayram'ı battaniyelerden oluşturdukları bir döşeğin üzerine yatırırlar. Etrafında hemen hemen bütün adalılar toplanmıştır. Hastayı muayene eden Dr. Dinçer ada sakinlerini uzaklaşmaları konusunda uyardıktan sonra:

- Durumu ciddi, bir travma geçiriyor. Başında bekleyecek arkadaşlara ihtiyaç olacak, en iyisi vardiya oluşturalım, ayrıca hava kapalı, nemli, yağmur yağacağa benziyor, bulunduğumuz bölgenin iklimini tanımıyoruz. Ciddi bir
hastamız var, en azından üstünü kapatıp etrafına ağaçlardan bir baraka oluşturmak gerekir.

Neyin ne olduğunu anlamaya çalışan adalılar, bir panik halinde ortalıktan çalı çırpı toplamaya başlarlar. Bunu gören geçmiş hayatında ahşapcı olan Ahmet Balcı'nın tepkisi çok gecikmez. Sesli bir şekilde arkadaşlarını uyarır ve;

- Ne yapıyorsunuz siz? Bırakın o elinizdeki çalılıkları onlar sonlara doğru gerekecek....Şimdi öncelikle "Şu", "Şu" ve "Şu" gerekmektedir. Sonuçta hastane gibi bir şey olacak bu. Temeli sağlam olmalı, yani ayrıca bir de "Şu" lâzım,
hadi bakalım arkadaşlar iş başına. Tarik sen Özlem' le birlikte şunları ayarlamaya bak daha çok ormanlık bölgede bulursunuz diye düşünüyorum. Haa durun bi, yanınıza şu milletin başına felaket açmaktan başka bir işe
yaramayan Okan'ı da alın. İşe yarasın, taşısın biraz. Sedat, müsaitsen eğer sende şunun sorumluluğunu üstlen, ne dersin?

- Tabii abi mesele İlyas Abi olduktan sonra akan sular durur, Murat bana yardımcı olur muhakkak.

- Ne demek abi? Biz burada artık bir bütünüz. İşte geldim yanındayım, uçaktan bulduğumuz halat ve zincirler lâzım olacak bize, Okan len getir şunları !!!

İçimdeki Deniz: Abi! Okan, Tarik Abinin gurubuyla gitti ben getireyim mi?

Murat Ertaş: Tabii canım kardeşim, dur ben sana yardım edeyim!

Ahmet Balcı: Tatlı kız, Sabiha Hanım, Silence! Birazda ateş yakalım, çorba yapalım uçaktan bulduğumuz çayların arasında papatya çayı vardı sanırım, İlyas Abim iyi değil. Hadi kızlar, şimdi bize ihtiyacı var, hadi bakalım
şimdi birlik ve beraberlik zamanıdır ( Ahmet Bey gaz veriyor )

Sabiha Rana: Ne demek Ahmet Bey? Elimdeki imkânlarla çorbaların çorbasını yaparım ben. Yeter ki İlyas Beyi yüreğinden öpsün melekler!

Silence: Çaylar benden! Hadi arkadaşlar toparlayalım abimizi!

Tatlı Kız: Anlaşıldı, yatak yorganı hazırlamak yine bana kaldı, evde de sevmezdim zaten bu işi. Yahu ne talihsizim! Neyse şaka şaka! İlyas Abim için severek yaparım tabii. Yalnız birde yatak kurmamız lâzım. Yerde yatamaz ya
adamcağız, benim sabaha kadar sırtım ağrıdı valla.

Ahmet Balcı: O iş kolay, şu kalınlıkta ve şu uzunlukta iki dal gerek. Mümkünse kalın kamış ( Bambus ) olsun ve 10 tane de şu kısalıkta küçük parçalar. Şu ağaçlardan toplayabileceğimiz urgan türü sarkanlardan getirirseniz, beş
dakikada Galatasaray.

Roza: Tamam ben o kamışları falanca yerde görmüştüm ama onlar kalınca. Ümit
Bey yardım eder misin?

Ümit Culduz, Celal Çelik’e anladın mı şimdi bakışını atarak: " Tabii ne demek, severek " der ve Roza' yla falanca yere doğru yola koyulur. Durumdan rahatsız olan Celal Çelik hemen inisiyatifi ele alır ve:

Celal Çelik: Ahmet Bey birde "Şu" gerekir demiştin ben nereden bulacağımı biliyorum, fakat iki arkadaş daha gerekir. Bence Mesut Bey olabilir birde Talip Bey. Ne dersiniz arkadaşlar?

Mesut Selek: Tabii nasıl soru o öyle? İlyas Bey için yapabileceğim en az şey bu olabilir.

Talip Bölükbaşı: Anlaşıldı! Hadi iş başına!

Ahmet Balcı: Bir tek "Şu" kaldı geriye o işe de ben bakıyorum, sevgili Esra 1
ve Nuray Hanım yardım eder misiniz bana?

Esra 1 ve Nuray Taşcı: Tabii komutanım. İlyas Beye feda olsun çabalarımız.

İşte böyle sevgili okurlar, böylesine bir motivasyonla koskoca bir lazareti kısa bir sürede kurmaya koyulur bizim blogcular. Bu hızdan ve birliktelikten esinlenen yeni adalılar, hemen bir yerleşim merkezi kurmayı planlamaya
başlarlar. Bu arada geride kalan arkadaşlar İlyas Abilerinin yanından bir dakika bile ayrılmazlar. Kimi ( Yasemin Erişen ) terleyen anlını silerken, diğeri( Halide Hanım ) elinden tutar, bir başkası ( Emel Dedeoğlu ) kendisine sorular sorar.

Bu sırada İlyas Bayram sürekli şu iki ismi sayıklamaktadır: Ahhhhhh! Fıraydeeeeeeeey, Cumaaaaaaa, Fıraydeeeeeeeeey, Cumaaaaaaaaa...Bu sayıklamalara ilişkin duyulan fon müziği şudur: Nınınınıııııııııın
nınınnnnnnnnıııııııııııııııın. Yada .............................................................aklınızdan geçen şüphe uyandıran bir fon müziği ekleyiniz.
Derken görevlendirilen arkadaşlar başarıyla gruplar halinde birer birer yerlerine dönmektedirler:

Grup Tarik: Ağır çekimde adım adım bir savaşı kazanmış olmanın edasıyla, kollarını biraz aşırı ileri geri sallayarak, ormanlık bölgeden çıkarlar. Bu esnada sevgili okurların kulaklarında John Reno`nun herhangi bir filminin fon müziği çalmaktadır ( Fon müziği alternatifi olarak Ağır roman filmi tavsiye edilir) Grup Tarik kendilerinden beklenen "Şunları" temin edebilmiş olmanın zafer coşkusuyla hemen operasyonu organize eden Ahmet Balcı’nın yanına varır. Gerilerden gelen Okan Tınmaz peşinden sürüklediği kütüklerle kan ter içerisinde kalmış bir biçimde son olarak ulaşır oraya.

Ahmet Balci: Evet arkadaşlar ellerinize sağlık, lâkin bu kütüklerden en az 30 tane daha lâzım, durmak yok hadi iş başına arkadaşlar!

Bu sözleri duyan Okan şok olmuştur adeta, dehşet dolu gözlerle, yere yığılır ve başlar hüngür hüngür ağlamaya. Hıçkırıklar içinde ağzından şu cümleler dökülür: Tamam anladık, uçağın düştüğünü yazdım ama bakın hiçbirinizin burnu bile kanamadı, yahu niye yükleniyorsunuz bana bu kadar? Sanki ben sizinle aynı adada mahsur kalmadım mı? Şarkılar, türküler söylüyorsunuz. Cennet gibi bir ada burası ama, bana burayı cehennem ettiniz. Şimdi de 30 tane koca koca ağaç kütükleri taşıtacaksınız bana. Insaf edin biraz n’olur yaa!!!

Okan’ın bu feryadını duyan Tarik, Okan'a doğru hamle yaparak: Ula sahtekâr! Ha oraya bana eşek cözlerini yaz dedin diye köylülerden senun yuzinden bir araba dayak yeduğumi unutmadum daa. Sus aliruim paçanu aşağuya adi heruf. Al sana al sana...

( Şimdi okuyacağınız bölüm Tarik'in kendi Eşekgözlü bloğunda ilettiği özel sipariştir ) Bu tartışmaya dahil olan Murat şu anda Tarik tarafından yerde tekmelenmekte olan Okan`ı yakasından tutup kaldırır ve; " Kaybol buradan! Yıkıl karşımdan! Gözüm görmesin seni!" Der ve bu esnada ona kimse görmeden hafifçe gülümser ve göz kırpar. ( Tarik' in özel siparişi bitti )

Bu gerginlikten sonra sinirler biraz bozulur ama, İlyas Abiyi kurtarma operasyonu ağır basmakta olduğu için, herkes kendini çabucak toparlar ve tekrar iş başı yapmak üzere hazırlıklar başlatılır. Bu ara Celal Çelik grubu
da üstlendikleri görevi tam olarak yerine getirmişlerdir.Şu tabloyla sahile doğru yürümektedirler. Ortada Talip Bey bir pilot selamı çakarak, sağda Celal Çelik başarının tebessümüyle yüzünde ve solda Mesut Selek, sağına soluna sanatçı selamı vererek gelmektedirler.( Laf aramızda kalsın Mesut abi! Burası sahne değil ki! Abi sen resmen konuyu ıskalamışsın. Neyse pek kimse anlamadı zaten yaptığın gafı. )

Celal Bey: Arkadaşlar aradığımız malzemenin kaynağını bulduk, müjdemi isterim! Sadece geniş bir kadro kurup gitmemiz gerekecek oraya. Buluş gerçekten muhteşem diyorum size.

Bunu duyan adalılar hemen Celal Beyin etrafında toplanırlar. Soru yağmuruna tutarlar Talip, Celal ve Mesut üçlüsünü.

Ayrıntıdan bir ara çıkabilen Aynur Ablam: Nedir Talip Bey? Söyler misiniz çok merak ettik!!

Alev Meisel: Tamam, kurtuluyoruz değil mi Talip Bey? Uçak mı buldunuz, gemi
mi ?

Özlem1 September: :)Yaşasın Talip Bey uçak bulmuş! Alev Hanım söyledi. Kurtulduk!

Biraz gerilerde duran Ütopik bunu duyar ve hemen daha gerilerdeki arkadaşı Duru Dal'a koşar :
-"Kurtulduk Durucuğum! Celal Abiler uçak bulmuşlar, artık bu adadan kurtulacağız" der.

Bunun üzerine Duru Dal, karşı kayalıklardan gelmekte olan Ümit Culduz grubuna koşar ve kahramanca sahile inmekte olan bu grubun üyelerine müjdeli haberi verir: " Yaşasıııııııııın kurtuluyoruz. Celal Abi nin grubu ormanlık bölgede bir uçak bulmuş, uçak uçabilecek durumdaymış. KURTULDUK ÜMİT ABİ KURTULDUUUUUUUK !!!"

Roza: Yapma yaaaa! Nerden bulmuş? Ayyy çok iyi olmuş. Süper bir haber bu!

Ümit Culduz: Gidelim de görelim bakalım şu uçağı. Bence bu işin içinde bir bit yeniği var ama hadi bakalım .

Derken İlyas Bayram dahil bütün ada sakinleri Celal Çelik grubunun etrafında toplanır ve hep bir ağızdan:

" Nerde uçak? Sen uçurabilirsin onu değil mi? HEEEYOOOOOOOOO 100. BLOĞUUUUUUM ( !?!? Eeeee şey pardon arkadaşlar aslında " KURTULDUK" demek istediler )

Celal Çelik: Arkadaşlar sakin olalım lütfen!

Ama Celal Çelik’in bu çağrısını duyan kim? Herkes şarkılar söyleyip yaşasın kurtulduk! Artık nasıl blog yazacağız diye düşünmemize gerek yok! Yaşasın bilgisayarıma kavuşuyorum diye bağırırken:

Mesut Selek o muntazam davudi sesi ile: A R K A D A Ş L A R !!! SUSUN BİR DAKİKA. ORTADA BİR YANLIŞ ANLAŞILMA VAR ! UÇAK VEYA GEMİ FALAN BULMADIK BİZ. NEREDEN ÇIKARDINIZ BUNU ? SADECE BİR FİL MEZARI BULDUK !!!

Bunu duyan adalıları korkunç bir hüzün sarar o anda ve Ümit Culduz hemen eline geçen imkânı değerlendirir. Celal Çelik' e yönelik n’olcakmış o fil mezarlığı, ne işe yarayacakmış ki böyle saçma sapan bir buluş için böylesine
yaygara koparıyorsunuz? Asıl Roza' yla ben bulduk bulacağımızı alınız şaşa...

Mesut Selek: Arkadaşlar siz aranızdaki anlaşmazlığı kendiniz çözün ama o fil mezarlığında olan kemikler, yapmak istediğimiz konutlarda baya işimize yarayacak gibi.

Bu sırada kopan yaygarada herkesle birlikte ayağa fırlayan İlyas Bayram meselenin fos çıktığını anlayınca çaktırmadan yatağına kaçar ve başlar inlemeye: " Fırayyydeeeeey, Cumaaaaaa...." Ve işte yine o fon müziği !

Bu iniltileri duyan Sabiha Rana hemen İlyas Beyin yanına koşar...

Sabiha Rana: İlyas Bey şu çorbadan bir kaşık bari alsaydınız, bakın meleklerin sizin için hazırladığı çorba bu. Melek çorbası!

İlyas Bayram: Madamex... Fıraydey... Cumaaa....

Sabiha Rana- İlyas Beyin kulağına fısıldayarak: İlyas Bey, ben demin senin yatağınızdan kalkıp tekrar yattığını gördüm, anlatır mısın kuzum neler dönüyor burada?

Bu sözleri duyan İlyas Bey, sanki yeni kendine geliyormuş gibi yavaş yavaş ağırlığını dirseklerinin üzerine vererek, yattığı yerden oturur vaziyete gelir ve kendisine geldiğini fark eden ada sakinleri yanına üşüşmeden Sabiha Rana ya şü sözleri fısıldar:

- Sabişim başımdan geçenleri anca sen anlayabilirsin, hepsini anlatacağım ama, adada Firaye Day isimli bir hanım varmıydı? Firaye ve onun hizmetçisi rolleri yapan arap aleminin meşhur ajanı olarak bilinen ama aslında CİA için çalışan Cuma denilen adamı görmedin mi? Adada yoklar mı?

- Hayır yok öyle birileri aramızda ve Madamex de hala kayıp. Az evvel de onun adını sayıkladın. Neler oluyor burada İlyas Bey?!? Meleklerin aşkına anlat, hemde sadece bana değil ! Sen yine uyuyormuş gibi yap, ben akşam üzeri güvenebileceğimiz, hemen panik yapmayacak arkadaşları toplayayım, durumu anlatayım ondan sonra hep beraber gece millet uyuduktan sonra açıklığa kavuşturmaya çalışalım olayları. Sanırım uçağımızın düşmesinin sebebi de bu olaylar olsa gerek.

- Siz dün gece eğlenirken ben ormanlık bölgenin etrafında incelemeler yapıyordum, ormanın içinde Madamex' i gördüm. Uzaktaydı ama o olduğuna eminim. Madamex' di yani. Bir eliyle yüzüne gece lambası tutuyordu ( Elfeneri
bulamamış anlaşılan ) öbür eliyle bana gel geeeel, geeeeeeel işaretleri yapıyordu... Tabii ben peşinden gittim onun. Daha sonra izini kaybettim ve başıma aldığım bir darbeden sonrasını hatırlayamıyorum. Nihayetinde kendimi o ağaca bağlı bir halde buldum. Ne oldu bana, kim vurdu başıma, bana ne yaptılar? Hiç birşey anımsamıyorum.

Bunları dinleyen Sabiha Rana heyecandan tırnaklarını yemeye başlar ve merakla; " Eee sonra? " diye sorar.

- Olayı fazla yaymama fikrin çok iyi, yalnız bütün bunlardan önce benim hakkımda bilmeni istediğim bir şey var. Ben aslında MİT ajanıyım ve şu anda içimizde bir kaç ajan daha bulunmaktadır. Bizler aslında Milliyet Blog
aracılığı ile teşkilatlar arasında istihbarat kuruyoruz. Bloglar da Cuma'nın adı aslında A-siyazar, bir tek Firaye Day' in bloglarda ki adıyla kim olduğunu çözemedim. Neyse millet durumu fark etmeden uzanayım ben yine.
Fıraaaaayy deeeey-Cumaaaaaa...

Ya sevgili okurlar işte böyle. İşler iyice sarpa sarıyor. Bütün bu esrarengiz hikayeyi dinleyen Sabiha Rana, adada ki uygun bulduğu arkadaşları konuyla alakalı bir bir uyarır. Gece için gizli bir toplantı düzenlenir. Adada konuyu öğrenmek üzere seçilen kişilerin isim listesi altıncı bölümün başında açıklanacak.Toplantıdan daha sonra haberdar olacak diğer arkadaşlar kazan kaldırabilir ilerki bölümlerde. Sizin de farkettiğiniz gibi benim fantazi barajım patlama yaptı. Hadi hayırlısı.

Bu arada unutmadan, sevgili Ümit Culduz'la, Roza'nın buluşları da hayli ilginçtir. Adanın yüksek bölümlerinde bir tür ağaç keşfederler. Bu ağaçlardan bol miktarda süzülen, aşırı yapışan, tutkal gibi bir sıvıdır keşifleri. On kişilik yeni bir grup bu sıvıyı uçaktan buldukları kovalarla yerleşim yerlerine taşırlar.

Celal Çelik grubunun bulduğu, bin filin kemiklerini bu tutkalla birleştirip, Tarik grubunun bulduğu çok uygun olan ağaç kütükleriyle temelini oluşturmaktadır, adanın yeni mimarı Ahmet Balcı. O gün adalılar geç saatlere kadar çalışıp en azından hastane olarak düşündükleri yerin bir kısmını tamamlarlar. Kemiklerden dolayı biraz cilalı taş devrini hatırlatmaktadır bu evler, ama arkadaşlarımızın başka çaresi bulunmamaktadır.

Neyse 5. bölüm bitti, hadi 6. bölümde buluşuruz. Bitti dedim ya, hala gözünüz ne arıyor ekranda. Heeee anladım! Tamam tamam iyi buyrun o zaman:

R E K L A M L A R


Blognot: Firaye Day isimli gizli ajanın rolünü üstlenmek isteyen gönüllü
hanım arkadaşlar, bir adım öne lütfen!

 
Toplam blog
: 121
: 1814
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Almanya'da doğdum. Haylaz bir öğrenciydim. 16 yaşımdan beri ticaretle ilgileniyorum. Şu anda büyük b..