Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '08

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Karaburun, iki bakkal bir furun, arpa ekmeği yemekten ne ağız kaldı ne burun

Karaburun, iki bakkal bir furun, arpa ekmeği yemekten ne ağız kaldı ne burun
 

Eğilmiş, yamacın ucundaki bir kır çiçeğini koparacakken, aniden, kızıl, sütlü kahve uzun tüylü bir tilkinin, siyah burnuna, burnunuz değdi değecek kadar yakınlaşsa, virajı dönerken az ileride önde anne, arkasında beş toraman yavrusu ile bir domuz ailesinin yolun kıyısından yamaca tırmanmaya çalıştıklarını görseniz, oklarının sivriliğini kitaplardan bildiğiniz, karayolunda, sizden korkup tostoparlak olmuş oklu kirpiyi, arabaların hışmından kurtarmak için avuçlarınızın kanaması pahasına kucaklasanız, çoluk çocuk yüzmeye giderken bir kayanın üzerindeki kocaman bukalemun size dil çıkarsa ve gözünüzün önünde patlak gözlerini devire devire renk değiştirse, ara sıra bahçenizdeki bitkilerinizi talana gelen kaplumbağaların çiftleşmelerine, kedinin, kendi boyunun beş katı büyüklüğünde bir yılanı öldürüp çıtır çıtır yemesine tanık olsanız.
Sabah serçelerin, yabani bülbüllerin cıvıltılarıyla uyansanız, öğleden sonra Karatavukların konseri başlasa, kumrular dem çekerek onlara eşlik etse, yaylı sazlarda, ağustos böcekleri cızırdasa, bütün bu ses cümbüşüne puhu kuşu keskin çığlıklarıyla son noktayı koysa.
Komşu bahçedeki badem ağaçlarının sakinleri olan sincapların, hizar makinesinde kesilmiş kadar muntazam, badem kırmalarını izleseniz ve bütün bu anlattıklarımın rüya değil gerçek olduğunu söylesem. Ve ben bu gerçeği İzmir'e 100km. uzaklıkta yaşıyorum desem...

Karaburun maceramız 22 yıl önce başladı. Saymadım ama, bir yerde okuduğuma göre 303 tane olduğunu öğrendiğim virajları, ucuz atlattığımız bir kaza tehlikesi, kucağımdaki bebeğimin yoldan rahatsız oluşu, iki araçlık daracık yolu, soğuk ve birden derinleşen denizi ve bu çok virajlı yoldan nasıl geri döneceğiz endişesi ile geçirdiğim üç gün. Hiç sevmemiştim Karaburun’u hiç sevmemiştim.

Bu gidişten altı yıl sonra, küçük kızımı büyüten Kösedere’li Ayşe teyzemizin davetini sırf onları kırmamak adına kabul edip bir hafta sonu Karaburun merkezine 15 kilometre uzaklıktaki Kösedere köyüne gittik.

Gidiş o gidiş.

Karaburun’da, kasım ayından mart sonuna kadar, dağ taş önce nergise, sonra morlu, pembeli sümbüle keser. Görsel bir şölendir nergis çiçeği tarlaları.

Mitolojiye göre, tanrılar kendi kendine aşık olma cezası vermişler, Narsissus’a.

Narsissus Öyle güzel, öyle mükemmelmiş ki, bütün periler ona aşıkmış ama o hiçbir periye yüz vermezmiş. Bir gün sudaki aksini görüp aşık olmuş. Yemeden içmeden kesilmiş, kendisine aşık olduğu yerde eriyip gitmiş. Eridiği yerden nergis çiçekleri fışkırmış. Güzel, narin ve mis kokulu. Adına aşkın çiçeği denmiş…

303 tane virajın 303’ü de ayrı bir manzaradır. Her viraj size başka bir tablo sunar. Kıvrıla büküle yol alırken, genelde turkuvaz renkli denize düşecekmiş duygusuna kapılırsınız.. O deniz ki, pırıltısından gözleriniz kamaşır, cam gibidir su, eğilip içesiniz gelir. Bu yüzden neredeyse bütün plajları mavi bayraklıdır. Aslında her koy kendi başına bir plajdır. Rüzgarın esiş yönüne göre koy seçme gibi bir lüksünüz vardır. İlk giden aile o gün o koyun sahibidir. Yanlarına başka aile gitmez. Yazılı olmayan nezaket kuralıdır bu.

Barışın, bereketin ve uzun yaşamın simgesi zeytin ağaçlarının, yaz kış dökmedikleri yaprakları sayesinde, dağlar zümrüt gibi yeşile boyalıdır. Hurma dediğimiz, hiçbir işlem görmeden dalında olgunlaşmış zeytin türü bir Karaburun’da bir de tam karşısına düşen Foça'da görülür. Kendine özgü alacalı kahverengi ve buğuludur. Dalından koparıp, yiyebilirsiniz. Bir de yanında, domates ve taze köy ekmeği olursa değme ziyafet sofrası, bu lezzetin yanında fakir kalır.

Satıcıdan minicik külahlarda satın aldığımız dağ çilekleri yol kıyılarında kıpkırmızı ve olgun iştah açan görüntüleriyle topla bizi der. Yaz sonunda ise yöresel adı melengeç olan, çitlenbikler olgunlaşır.

İlaç olarak tavsiye edilen enginarı su gibi taze haliyle alırsınız. Enginar karaciğerinizi, hava da, %26’lık oksijen oranıyla, akciğerlerinizi rehabilite eder.

Dağlık arazi yapısı nedeniyle, tarım çok küçük ölçekli yapılır. Genç nüfus büyük kentlere göçtüğü için, yamaçlarda teraslar halinde oluşturulmuş olan bağlar günümüzde bakımsızlıktan dağa dönmüşlerdir. Söylenenlere göre cumhuriyetin ilk yıllarına kadar, Karaburun’dan gemilerle, Avrupa ülkelerine kuru üzüm, zeytinyağı ve şarap ihraç edilirmiş. Ne yazıktır ki bu şarapların dünyanın en güzel şarapları olduğu söylenir. Günümüzde o eski günlere dönebilmek için bağcılık yeniden canlandırılmaya çalışılmakta festivaller düzenlenip üzüm yarışmaları yapılmakta, yarışmacılar ödüllendirilmektedir.

Biz doğaya ne denli hırçın davranırsak davranalım, hala doğa bize tüm cömertliğiyle, turp otu, radika, sarmaşık, ısırgan, ebegümeci, arapsaçı, adaçayı, kekik, çitlenbik sunmaya devam eder.

Karaburun'un yazları bambaşka bir güzelliktir. Soyu tükenmekte olan Akdeniz foku veya ada martısı yanı başınızda yüzebilir, balık sürüleri peşindeki yunusların katliamlarına tanık olabilirsiniz. O katliam sırasında deniz fokur fokur kaynayan su gibidir. Gece boyu balıkçı tekneleri, ışıklarıyla denizi işlek bir caddeye çevirir.

Dalyan kurmak, yöreye özgü bir balık avlama çeşididir. Kıyıya kurulan tuzağın balık sürüsü içine girdiği anda çalıştırılması esasına dayanır. Yorucu değildir ama sabır ister. İşin ilginç olanı, her balığın geçiş saati aşağı yukarı bellidir. Balıkçılarla beraber beklerseniz balığınızı canlı canlı alabilirsiniz.

Sualtı sporu yapanlar için deniz dibindeki amfora tarlaları, pina yatakları ve zengin balık çeşitleri, rüya gibi görüntülerdir.

Yalnız deniz değil, dağ sporları ve doğa yürüyüşlerini sevenler için de Karaburun caziptir. Şimdiki adı Akdağ olan rüzgarlı Mimas’a tırmanabilirsiniz.

Denize hakim bir tepede, taş evleriyle, hayalet köy izlenimi veren Sazak köyü, mübadelede boşaltılmış, eski bir Rum köyü. Bu köyden başlayan yürüyüş güzergahının, Dolca deresi denen bölümüne inen vadide yüzlerce çeşit çiçek ile sandal ağaçlarını seyretmeye doyamazsınız. Sandal ağacı odununun, yanarken çıkardığı enfes koku bütün bir mahalleyi kokuya boğar.

Midilli, Sakız ve yarımada üçgenini kapsayan muhteşem manzaralı, Sarpıncık feneri ile Kömür burnu feneri de diğer görülesi güzelliklerdendir.

Karaburun’a gelinir de Hamza bükü’ne, Badem bükü’ne, Kum bükü’ne uğramamak olur mu? İster çadır kurun, ister kumların üzerine çarşafınızı yayıp, açık havada gökyüzündeki yıldızları seyrederek, denizin şıpırtısıyla uykuya dalın. Biz ikinci şıkkı tercih ettik.
Yemekte ise, üzerindeki deniz suyunu yıkamadan ve içini temizlemeden ıslak gazete kağıdına hiç boşluk kalmayacak şekilde sardığımız kefalleri, çevreden topladığımız, kurumuş zeytin dallarından yaktığımız ateşin közüne gömdük. gazete kağıdı hafiften yanmaya başladığında közden alıp gazeteden ayırdık. Kendi suyunda pişmiş, derya kuzusunu daha dumanı tüterken, etini manto gibi saran pullu deriden sıyırdık. Pişince bir araya toplanmış iç organlarını denize iade ettik. Sonra ne mi yaptık? On parmağımızla yemeğe giriştik. Tadı hala damağımdadır...

Güvenlik mi?

Komşuya giderken anahtarınızı kapınızın üzerinde bırakabilir, geceleri kilit üzerine kilit vurmazsınız. Hırsızlık vakası yılda bir veya iki kez görülse de, faili meçhul kalmaz, olay kısa sürede aydınlatılır. Adam yaralama, cinayet, tecavüz, gasp gibi suçlar henüz görülmemiştir. Arada bir kız kaçırma vakası olsa da, zor kullanılmadığı için, aşıkların evlendirilmesiyle olay tatlıya bağlanır.

Memura sürgün yeri sayılan bu kasaba, görebilene ödüldür.


Narçiçeği

 
Toplam blog
: 74
: 1691
Kayıt tarihi
: 17.06.07
 
 

Emekliyim ama, yaşamdan değil; işimden. Eşim ve iki kızımla birlikte İzmir’de yaşıyoruz. Yazmak, oku..