Başım fena halde ağrıyor. Yatmadan bloga bakayım dedim. E-posta adresimi gireceğim. Sayfanın üstüne geldim. Birde ne göreyim; “Merhaba Ahmet AYDIN” yazıyor. Daha önce başım ağrırken hiç böyle olmamışt..
Bazen tek bir kelime, küçük bir tebessüm, kısacık sürecek ilgi ve ötekinin yüreğinden akacak sıcacık sevgi kopma noktasına gelen bağları kuvvetlendirir. Hayata daha bir sıkı bağlanır, daha da güçlenir..
Sözün bittiği yerde başlar “aşk”. Ve hissedilen, yaşanılan “aşk” ise; biri sevda olur, diğeri sevdalı… Çiçeğin gün ışığı ile açmasına, gecenin ay ile aydınlanmasına benzer. Farklı iki noktadan tek nok..
Koca bir dünya sığdırdım avuçlarıma. Karası, denizi, ağacı, insanı… tüm canlısıyla… Birçok şeyi öğreniyorsun zamanla. Anlamlı, anlamsız her şeyi doldururken içine kendini koymayı unutuyorsun. Ya da ar..
Yedi dakika… Sadece yedi dakikada hazırlandım bugün… Yataktan fırlayıp diş fırçasını elime almam arasında çok olsa 15–20 sn vardır… Biraz baştan savma bir fırçalamadan sonra 2 dakika içinde giyindim :..
İnsan tek değildir hiçbir zaman. Kendisi ve içsesi… Yani hiçbir zaman yalnız kalma şansı yoktur. Ne zaman ki susar içses, o zaman yalnız kaldığı andır. Ki bu yine kendi elindedir. Yani kendi inisiyat..
Ne kadar saf bir düşünceye sahipmişim. Ne kadar da çabuk güvenmişim insanlara… Şimdi sol yanımda sızlar gülüşlerim. Yüzümde tarifi imkânsız şaşkınlıklar. Hayat; anlatımı zor, etkisi bol bir antibiyoti..
Bilyeler... Uzun yıllar önceydi sokaktan içeri gelmeden bilyelerimle oynadığım zamanlar. Ne kadar da eğlenirdik. Uzun Murat, Sarı Kemal, Ağlak Mustafa ve diğer arkadaşlarım ile zamanın nasıl geçtiğini..
Yorgun bir gün geçirdim. Kolumu kaldıracak halim yok. Bu mevsim geçişleri feci etkiliyor beni. Sıcak çayımı aldım ve bloglara bakıyorum. Birden köşede bir ileti penceresi belirdi… “Şeyhin geldi”… Saçı..
İnsan içine aldıklarıyla oluşturuyor tek kişilik kentini… Öyle bir kent ki bu; oluşumu ve yerleşime hazır haliyle akla mantığa uymuyor… Mükemmel bir döngüye, aklın sınırlarını zorlayacak bir güce sahi..