Kanatlan, kanatlan ki görsün seni dünya… Denize yakın dur, yakın dur ki titrek bir bedenin olsun! Titretsin seni her gece sessizce kıyıya vuran... Sessizce al martılardan selamın..
Geldim dergâhına densiz çocuk, Dergâh-ı can kalemine! Bir yüzüm var nurdan öte, gülden yüce, Tut elimi sevda-i aşk ile… Al içine çek inciri, bal-ı kan kırmızı şarap ile
Denizden kopma martılar, yol alırlar geceye karşı, Zaman, ansızın bayramlaşır!. Duymak istediğin, duyumsuz bir dil, Hıçkırık koparan bahçedir, bahçıvansız!.
Yeni yeşeren bir ağaca benzer ellerin; yemyeşil doğaya kokular saçan, büyüdükçe yepyeni dallar çıkaran, uzadıkça doğaya çığlıklar getiren!.. Toprağın kurumuş haline ..
Ben kaçtım gece! Hayırlı bir karanlığa indir beni... Karanlığında ay ışığına tut beni!.. Sakla, emanetinim sabaha, aydınlığınla koru nefesimi, düşlerimi... <..
Bırak beni, kendini bana bıraktığın gibi Varsın günah giydirilsin sevişmelerimize Vakitsiz göz koymalarımıza Varsın sürgün edilsin çırılçıplak bedenlerimiz Denizlere dökül..
Gitmeliyim; bu şehir zehir yuvası, katran karası bir düş kırıklığı!.. Göğün maviye çalan gözleri soluk, dumanlar yükseliyor… Dumanlar yükseliyor bu şehirden… İnceden..
Vuruldu yapraklar Dem tutmuş yağmur esnasında… Zifiri bir gölge edinmiş gök Bulutların duygusal zamanında… …düştü kalp atağında bir sıcaklık Şehre dayand..
Her kalbi kuşatan bir renk vardır usulca yaklaşan acımasızca katleden... Dili yoktur göz sancılarının, dini yoktur sevdaların, aşkların...
Ne yazık Kara bulutlardan sevgi türettiler Duyguları durgun sulara vadettiler Çöl topraklarından tohumu beklediler Aşkın kollarında büyüyen mevsimleri yok ettiler