Yaşam yol almalarında, susadığın ve acıktığın en olur zaman dilimlerinde, kendi kendine sayıkla ve bağışlama olan hiçbir şeyi, buz keserek… Büyüklerin, erkleri için tahtlar, silahlar ve ölüm..
Geri adım atan, içine ceset sıkıştırılmış bir bavul gibi göbek ve kalın bir ense kendisine biçen, ayakları birbirine dolananın etrafında dolanırken bil ki kapana kıstırılmaktadır Rabelais… Güve..
Yüzünü yitirmiş bir kasaba aşığı, altın arayıcısına teselli olabilir ancak. Saçlarını annesi kadar örebilen bir genç kız, asırlardır köhne çeyiz sandıkların kilitlerini hayalleriyle açabilir… Saçıld..
Nefret tohumları verimli topraklar bulmuş, yağmurunu suyunu da alınca kudurdu. Kocayan gövdesi inkar ediyor kendisinden önce boy atıp semaya bakan ormanları, ağaçları… Toprağa öyle böyle kötü esen h..
Gözlerinde yitiriyorum, boyacı çocuğun elini tutan ve ona gülen gözlerimi. Nasıl bir açlıksa sensizlik, öyle aç olmalı Afrika ve diğer üçüncü dünya. Korkan ayak izlerini hatıralarıma sor..
Sokağa yeni çıkmış bir çocuk telaşı ve tez canlılığıyla oyun arkadaşı aranıyor. Ona, her seferinde birileri onu yenip birileri de aldatıyormuş gibi geliyor. Ne zorluklarla harçlığından arttırıp..
Beni itin kopuğun önüne üryan iten bilmiş, sahi iyi misin şimdi… Ben yırtınırken birdik iki olduk, iki iken üç olduk daha da oluruz diyerek; sen yüz binlerken biz kökümüze kibrit suyu dökerken ..
Sevinin gölgesinde akan bir huzur ırmağı olmaz mı hiç… Seviden kalma bir gülümseme, hiç mi düşmez payımıza… Sevgilinin adını unutmak için kendimi arşınlarken, hesap kitap tutmaz kimsesizliğimd..
Bir de ölümü bilmiyorum, diyerek sayıklamaya başladı. Yaşamamıştı! Modern sanatlar müzesindeki ilkel yanılgılara daldı. Boğulmadan… Elini güneşe uzattı, iki elini kuş yaparak güneşi avuçla..
Sözlerin gizlerinden sıyrıldığı anlar, yüzlerine ay aydınlık bir sevincin yerleştiği anlardı. O anlar; çocuklar lunaparka gelmiş gibi, sevinç sarhoşu olmuşlar gibi… Birden, gerçeğin soğu..