Aynanın soluk görüntüsünde aradığım ben… Yeşeren otlarla birlikte tarlalarda yetişen ben… Bazen bir ağaç, bazen bir hayvan kılığına girerek tüm evrene sahip olmaya çalışan ben… Kan deryasını su niyet..
Bir şarkı söyleniyor gönül üzre, gözler koklaşıyor, kalpler öpüşüyor. Titriyor alem, göz kapaklarında. Kırlarda kanat çırpıyor rengarenk bir kelebek; gazel olmuş yapraklar belli ki sonbahar..
*Hani seninle sözleşmiştik; birimiz darda kalınca diğerimiz bunu hissedip derhal yardıma koşacaktı! Ben sana gidemedim, sen de bana gelemedin. Her anımda ettiğimiz yemini, verdiğimiz sözü hatırlıyor..
Başlamadan biten bir oyunun rüyasını görürken uyandık. Çevremizi kaplamıştı gerçeğin aynası. Yoktu artık riya, yoktu artık korku. Dedik ki “Söylemeyelim bazı şeyleri, istemiyoruz duyulsun bütün güz..
Yazmayalı çok oldu sevgili dostum! Daha doğrusu buna “yazmayalı” değil de yazamayalı demeli; çünkü elim ne kaleme ne de daktiloya varıyor. Aklımdaki düşünceleri sanki bir rüzgar uçuruveriyor. Ne oldu ..
Bir çığlık koparıyorum bağrımdan, yankısı bile ürpertici. Bir ateş yanıyor içimde, külü bile kavurucu. İlâhlar göklerde ve yerlerde vuruşurken aşk için, insanlar toprağa gömülüyordu, bilmem niçin?..
(Birkaç hezeyan…) Kimsesizlerin çeşmesinden avuç avuç suyu, kana kana içerken hiç düşündün mü ruhunun derinliklerinde durmadan kanayan; yaşamın doğal bir parçası olmuş o derin yarayı, o onulmaz..
Bu duyguyu anlamanı isterdim. Sanki bir uçurumun başındayım ve kendimi bırakacağım uçurumun dibindeki sivri kayalıkları görebiliyor gibiyim. Kurtuluş acaba burada mı? Bu bir çare ise kurtuluş yakın de..
Defalarca denedim ve bir o kadar da vazgeçtim. Sonra tekrar gelmeye karar verdim. Ama sana gelemedim. ”Gel, kapı açık!” diyorsun, ancak o dar kapıdan sana gelemiyorum. Açık dediğin kapıdan gire..
Bana demiştin ki: “Hayat süresi önceden belli olmayan bir oyundur. Dileyen istediği zaman bu oyunu terk edebilir.” Ben de sana: -İyi de bu oyun bozanlık olmaz mı? Oyuncu eksik olursa bu..