90’lı yılların başı... Hatırlarız... “ O zamanlar durum henüz bugünkü kadar karışık” değildi… Henüz bugünkü kadar yaşamasız… Henüz ‘star’larımız ‘mega’ olmamıştı… Pop’umuz patlamış ama daha çatlam..
Ne zaman başlamıştı? Sanırım “koridor” albümüydü… O zamana kadar benim için, bir iki şarkısının klip’ini televizyonda gördüğüm, zamanında askere gitmek istemediğini söylemiş, uzun saçlı, güneş gözlükl..
Hep en başa mı dönülüyor... Nereden başlandıysa oraya... Yine iki kişi oldum... İki kişinin düşü oluyor mu onu deniyorum sessizce, sinsice... Sinsiyim evet, 'kimseyesöylemeniyetindedeğilmişgibiy..
Hiç derindir… Yoktur zira, kafanı koyduğun, kafana koyduğun her şeyden ziyade… Uğraştan bağımsız, işle ilgisiz ve de yeni doğmuş bir çocuk gibi biçimsiz… Herkesin hiç’i kendinedir, kendinden doğar..
Yine çocuktum… Yeni yeni gece gezmeleri… Kısa öykülerin toplandığı bir kitap gibi hepimiz kendi içimizi dökmüşüz ortak bir sesin peşine… Adımlıyoruz bizden evvelkilerin geçtiği yokuşlu Ankara yolların..
Yılmaz Odabaşı yazmıştı… “Elbet bir bildiği var bu çocukların / kolay değil öyle genç ölmek”… Hiç konuşmak, asla yazmak istemiyordum… Günlerden midir tarihten mi yoksa sadece şansımız mı bizim doğduğu..
Sen kimsin?... Sen misin? Yine bir rüya gördüm… Yine donuk olasılıklar çevreledi kafasız başlarımı… Donukluğunca parıldayan bir siluet… Belki bir çok yüzün bileşkesi; belki de sadece benim kuruntumdur..
Konuşmak… Bazı konularda konuşmak… Her konuda konuşmak… Hissiyat olmadan bilgi vermek.. Yararsız duygulanımlar içerisinde bilgiyi reddetmek.. Her durumu , her tek durumu aynı şablonun süzgecinden geçi..
“...Ey insan bu kitabı sana ithaf ediyorum. Başının üstünden büyük bir rüzgar geçiyor. Yalancı bir fecirle başlayan asır kararıyor ve sana tek ümit ışığı olarak en kudretli kaynağı uranium’da değil, s..
Uyuşturucu... Kişisel yıkımın sembolü. Toplumsal olan ne varsa, aramızda dolaşan, bizi bağlayan tüm örüntülerin yıkıcı düşmanı. Tüm değerlerimizin deccal’ı.Acaba?Biz ortalama insanlar, nerde y..