Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '16

 
Kategori
Öykü
 

Oyun

Oyun
 

Tüyap 2012, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül Cemal Süreya Derneği Standını ziyaret ederken


Leman, korkulu gözlerini kocasında gezdirdi. Kütürdeyen yüreğini tutup olanları duyurmamaya, saklamaya çalıştı. 
 
Leman kendisiyle hesaplaşmasını sürdürürken oturma odasının geniş, tül perdeli penceresinden sokakta oynayan kızını gördü. Oya, anasından, düşündüklerinden uzakta Ayfer’le Cansel’in karşılıklı durup bacaklarıyla gerdikleri ipin arasında zıplıyordu. Her zıplayışında ipin aralığından dışına, sonra ortasına doğru gidip geliyordu. Oya, ayaklarını yerden kesip yükseldiğinde ipe değmemesi gerektiğini oyun içinde öğrenmişti.
 
Çorapsız bacaklarından başlayıp bellerine doğru yükselen gergin ip diz boyunu aşmadan ayak bileklerine iniyordu yeniden. Oya, adım genişliği aralığında durup zıpladığı ipe değip yanıyordu: “ İpe değip geçsem olmaz mı, kuralı da kim koymuş! “ yakınmasına Cansel söz yetiştirdi: “ Kuralı değiştirsek ya da tümden kaldırsak." önerisine Ayfer’den karşılık gelmedi. “ Oh canıma değsin, öyleyse yan! “ diye zıplamaya hazırlanan Ayfer’e öfkelendi Oya.
 
Oyun sürerken Ayfer’le tartıştı Oya: “ Yandın, oyun bozanlık etme!" Tartışma birden kavgaya dönüştü. Ayfer’in kıvırcık saçlarından tutup acımazlaştı Oya. Sonra, uzağı gören gözlükleri kırılmadan yere düştü Ayfer’in.
 
Leman, tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine duramadı, maviye boyalı pencereyi hızla açtı: “ Oya eve gel, yapma! “ diyerek kızını uyardı. Oya’nın, Ayfer’in, Cansel’in oyunları bozulmuştu. Kavganın dışında duran Cansel, ortasından ayaklarına geçirdiği ikiye katlanmış ipini koluna doladı. 
 
Oya, anasına aldırmadı bile. Evlerine bakan sıvasız duvara doğru yürüdü. Cansel de peşinden gitti. Sırtlarını duvara verip beklemeye koyuldular. Sonra karşı arsada top oynayan çocuklar el ettiler Cansel’le Oya’ya. Ayfer yol ortasında yalnız kalmıştı. 
 
Yazı makinesinin başında yorgunluk nedir bilmeyen Tunç’a yanaştı Leman: “ Biraz ara versene şuna ! “ derken kocasının duyduklarından, düşüncelerinden uzaktı. Tunç, dizip sıraya koyacaklarını bir an için unutt. Dağılan düşüncelerinden habersiz karısına baktı: “Ne o bir şey mi var? “ diye söylendi . 
 
Leman, sokaktan yükselen çocuk sesleriyle birlikte - ki yüreği oradaydı – kocasının karşısındaki sandalyeye oturdu. Tunç: “ Hadi anlatsana, ne oldu! “ diye ivediliğini, öfkesini vurguladı. Sesinden geçimli gözlerini yere dikti Leman. “ Oya hasta dilinde ur var! “ tümcesini sarsılmadan söyleyemedi. 
 
Tunç, duyacağı sevinçlerden uzaklara düştü birden. Korkuyu tattı . Oysa, olumsuzluklar arasından olumluyu bulup mutluluklara doğru kanatlanacaktı.
 
Tunç , gecenin derin sessizliklerine sığınıp insan adına duyduğu sorumluluktan kaynaklanan yazma tutkusunu sürdürmek istiyordu. Sıralayıp dizdiği her sözcük ak kağıt üzerinde yerini bulduğunda sevincini başkalarıyla bölüşmeye hazırdı. Tunç, duyduğu sevinci başkalarına - hele karısına – nasıl anlatmalıydı. Sorumluluk ve bölüşmek tutkusu, Tunç’un usunu ışıtıyor; yüreğini pekiştiriyordu. 
 
Apartman dairesinin zili çaldı. Leman, kafasındaki gelgitlerle kapıya yöneldi. İnce, solgun yüzüyle gelen Oya’ydı. Omuzlarına düşen saçları terden yapış yapıştı. Ama, yine de sevimli, mutlu. Kapının açılmasıyla anasının yüreğinde gizlediği üzüntüleri iri kara gözlerinde göremedi; öyle baktı.
 
Oya, babasının kaygılarından, anasının korkularından uzakta soluğunu hızla inip çıkan göğsünde tutmadan bakakaldı. “ Bu kadar koşmasana, bak terden su olmuşsun.” öğüdüyle babasına sıcak sıcak baktı. Gençten yüzünde gözlerini gezdirdi. Alnı tepesine doğru açılmıştı. Dökülüp seyrekleşen saçları, kafasının yanlarında birer tutamlıktı. Durgun, düşünceli yüzünde kırışıklıklar belirmemişti daha; yüz kasları gergin ve diriydi. Kalın bıyıkları dudaklarından ağzına kayıyordu. 
 
Oya, ayakta duran anasının taranmamış saçlarına, zeytin gözlerine baktı bir süre. Sonra, duyduğu sevinçle birlikte içi ısındı. İçten içe övündü - her çocuk gibi – anasıyla, babasıyla. 
 
Oya, yanaşıp babasının göğsüne dayadı başını. Küçük parmaklarını tarar gibi gezdirdi babasının kalın bıyıklarında. Sonra, dudaklarından aşağı sarkıttı babasının bıyıklarını. 
 
 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..