Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '19

 
Kategori
Anılar
 

Pazar Kahvaltısı

“Kirli Sofralar” diye bir şey varmış duydun mu?
Ne masalar kirlettik aslında. Gördüğümüz belki üç beş yumurtanın kabuğu, birkaç zeytin çekirdeği, maydanoz sapı, bilemedin kızarmış ekmek kırıntıları… Ama ayağımıza takılan bir şeyler vardı…

Hep vardı…
Beklediklerimiz
özlemlerimiz
umutlarımız
hayallerimiz
“Olur” dediğimiz ama hiçbir zaman hayatımızda olamayanlar oldu biliyor musun?

Ah o basiretsiz bakışların gölgesinde verilmiş sözler! Köprüden aşağıya uçan solmuş bir sayfa ağırlığındaydınız en fazla aslında o bile fazla.
Ya manâ?

“Kirli Sofralar”
İtiraf etmem gerekirse bilmezdim bu deyimi. Yaşadım evet. Eş dost yahut komşuyla kirli sofraların etrafında uçuşan cümlelerle hepimiz sarıp sarmalandık. Fakat konu başlığını bilmiyordum… Evet, yeni öğrendim; erimeye çalışan hellim peynirinin cızırtısı kulağımda dolanırken, yeşilbiberlerin patladığı bir kahvaltı sofrasının ortasında…
Bitmesini istemediğiniz kahvaltıların en samimi köşesine gizlenen siz ve eski anılar ve yenileri ve muhtemel hayatların dans ettiği o ılıman ortam.

Ah bir anlasak! Ne gitti ve ne kaldı? O kareli sofra örtüsüyle süslenmiş sofranın tadı tuzu olmuş cümleler belki hayat buldu belki bulmadı…

Kırmızıya büründü birçok şey ve belki de mavide asılı kaldı ya da yeşilde hayat buldu… Her şey bir tanemizdi. Ama gel gör ki… 
Değilmiş…
Bilememiştik.

Ve patlamıştı çoklarca ve çok kere yeşilbiber denen biberler ocağın en kısık ateşinde bile… O devrik cümleler bir düşündürür bin güldürürken, bakışlarından mutluluk akıyordu kim bilir?

Ve “biz” …
“Biz” olmak duygusu…
Yuvarlak bir masanın etrafında bizlerden örülü bir küçük seremoni… 

Bu uykulardan uyanmak isteyip de uyanmamak isteyenler arasındaki o ipte hala yürüyenler var. Ve birçoğu “biz” olamadılar, olanlara gıptayla baktılar.

Ve kirli masalar…
Ve el sürülmeyen o son lokmalar…
Ve muhabbeti bölen gereksiz hamleler…

“Sözümü kesmesene…”

“Ama ben de bir zamanlar sadece bir sözden ibaret değil miydim” demişti küçük kız…

"Çayını şekersiz içsen ne olur oysaki anlatacaklarım şekerden daha tatlıydı..." :)

Ve en az bir saat sonrasına ertelenen o demli çaylar…
Bir lokma sen, bir lokma ben… 
Ve mutfak kapısına sağ omzunu yaslayıp kirli sofrayı izleyen bir baba… 
Muhabbete dâhil olmakla olmamak arasındaki düşünce yumağına dolanmışsa şayet; işte o sofra bir kirli sofradır.
Ve son lokmalarda “ben” yoktur, “biz” vardır mavilere sarınmış… 
“Biz”…

Bir de kırmızı emaye tencerenin içindeki buhardan ıslanmış tostlar… Sucuklu, peynirli, biraz yanık nemli bir koku…

 

 
Toplam blog
: 47
: 145
Kayıt tarihi
: 24.10.17
 
 

Ege'li biri... ..