Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '14

 
Kategori
Sinema
 

Pek yakında

Pek yakında
 

CEM YILMAZ, TÜLİN ÖZEN


Sinema ve müzik ne yazık ki en zayıf olduğum konulardan iki tanesi. Aslında hem sinemayı hem de müziği çok severim ama nedense bu disiplinlerde bugüne kadar bir türlü maalesef ciddi bir birikim yapamadım.

Sohbetlerde müzik gruplarından, şarkıcılardan, filmlerden, yönetmenlerden ya da oyunculardan sözün açıldığı dakikalar, benim susma anlarımdır. 

Bırakın bir eleştiri getirmeyi, ne grupların parçalarını sayabilirim ne de hangi filmi kimin, ne zaman çekip, başrollerinde de kimin oynadığını.

Avatar'dan sonra gittiğim ilk film, Cem Yılmaz'ın 'Pek Yakında'sı oldu dersem, sanırım siz de ne demek istediğimi belki birazcık da olsa anlarsınız.

Şimdi isterseniz, 'Pek Yakında' filmine notumu bir amatör izleyici olarak baştan peşin peşin vereyim ve nerelerde notumu kırdığımı da yazı içerisinde açıklamaya çalışayım.

Benim bu filmin bütünü için uygun gördüğüm not, on üzerinden yedi buçuk.

Öncelikle senaryoya bakarsak, ne yalan söyleyeyim çok da orjinalliği olduğunu düşünmüyorum. Ancak bir de bu kadar sıradan bir senaryo ile akış yakalayıp güzel bir film ortaya çıkarmak da, daha 'dikkat çeken' senaryolarla kıyaslandığında göreceli olarak çok daha zor olsa gerek ki, bunu da mutlaka belirtmek gerekir diye düşünüyorum.

İşte tam da bu sebepten, senaryonun sıradanlığı; akıcı diyaloglar ve oyuncuların üstün performansı ile geri planda kalıyor.

Anlatanlar, anlatılan öykünün önüne geçince, hemen hemen her sahnedeki oyuncuların müthiş performansları ile seyirciler, doğrusu 'ara'nın nasıl ve ne zaman olduğunun farkına bile varamıyorlar.

Cem Yılmaz'ın oyunları ve filmleri ile ilgili bilirsiniz, 'piyasa'da meşhur iki geyik vardır.

Birincisi, insanlar Cem Yılmaz'ın gösterisinden çıktıktan sonra, oyun boyunca çok güldüklerini ama çıkışta neye güldüklerini düşündüklerinde de hiçbir şey hatırlamadıklarını söylemeye bayılırlar.

İkincisi grup ise, Cem Yılmaz'ın çok ince espriler yaptığını sıklıkla tekrar ederek, ''Ama ben o kadar zekiyim ki bu ince esprilerin hepsini anladım, yoksa sen anlamadın mı?'' mesajı vermeye çalışırlar.

Vallahi ben sanırım yine her zaman olduğu gibi üçüncü ve tasnif harici sınıfa dahil olacağım çünkü bütün esprileri anladım ancak ne var ki hiçbirisi de öyle ''Acayip ince'' deyip de kendimi akıllı hissetmeme neden olacak türden değildi ve çıkışta arkadaşlarımla konuşurken filmin de neredeyse yarısını tüm replikleriyle ezbere anlatabiliyordum.

Cem Yılmaz güzel sözleri, güzel yüzlerle birleştirince, senaryo çok da bilinmedik olmamasına rağmen iyi bir iş çıkarmayı 'bence' becermiş.

Peki o halde neden iki buçuk puan kırma gereğini hissettin? sorusuna yanıtım ise;

İlk yarıdaki 'muhteşem' tempoya bizi alıştıran CMYLMZ'ın ikinci yarıdaki ani düşüşü önleyememesi'nden bir puan kırmayı uygun gördüm. Sonra ikinci puanı da, filmin sonunu 'hakkıyla'  bağlayamamış olduğunu düşündüğüm için kırdım.  

'Mutlu son' kaçınılmazdı. Zaten istenmeyen gelişmelerle dolu hayatlardan bunalarak sinemanın büyülü penceresinden içeri süzülen seyirciler,bir de bol kahkahalı bir filmin sonunun 'kötü' bitmesine asla dayanamayacakları için, bunu bilen senaristler de zaten 'istenen', 'beklenen' sonlar hazırlamakla bir yerde mükellef oluyorlar. Ancaaaak, işte biraz sürpriz, bir parça sıradışılık ama bunların da yalın bir dille anlatımı sağlanabilseydi eğer, 'Pek Yakında'nın finali dolayısıyla kırdığım puan, not hanesinde kalmaya devam edebilirdi.

Yarım puan da, yine en sondaki kaş yapayım derken göz çıkartan, kendince mutlaka anlamlı mesajlar içeren ama filmin de Korkmaz Çakar tadındaki 'naif' efektlerinin tadını bozan, 'yazılı,gürültülü' karmaşası için tarafımdan uçurulunca, yedi buçuktan sekizlik bir film notum da kendiliğinden ortaya çıkıverdi : 'Pek Yakında' için.

Bir de son not, Şahan Gökbakar ile Cem Yılmaz, internet üzerinden artık anlaşmalı reklam atışması mı yoksa büyümemiş çocuk atışması mı, sanırım bir şekilde birbirlerine müzikal giydirme yarışına girmişler.

Tadında bırakırlarsa bir sıkıntı yok ama işin şeysini çıkartırlarsa da ikisine de ayıp.

Ben 'ürün' çokluğuna asla karşı olmam. İsteyen istediğini, 'toplum sağlığı'na zararlı olmadığı sürece üretsin, kararı da insanlar versinler. Sonuçta kimse devlet sanatçısı değil. Kimseyi kendi kafamıza göre sanat yapmaya zorlayamayız ve ayrıca zorlamamalıyız da. Alınan çok reklam, yapılan sponsorluk anlaşmaları, kişinin PR'ının düzeyini ve işbitiriciliğini gösterir. Nihayetinde kimse parasını çöpe atmak istemez, reklamverenler de bunca parayı, bir projeye yatırmadan muhtemelen bir araştırma yapıp, halkın beğenisine göre paralarını nereye harcayacaklarını planlıyorlardır.

Filmdeki 'gizli ' reklamlara da takılmış kimileri. Orada da sıkıntı yok, TV'de Gülse Birsel'in çok sevdiğim dizilerindeki gibi bir göze sokma durumu olmadığı sürece, bırakın adamlar sponsorlardan istediği parayı alsınlar.

Nihayetinde ben Cem Yılmaz'ın sağlam temeller üzerine inşa ettiğini düşündüğüm yaratıcı yeteneğinin, onu her filminde daha güzel şeyler üretmeye yönlendireceğine inanıyorum.

 

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..