Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sihirli Topaç (2)

Sihirli Topaç (2)
 

Görsel: burcuca.blog.spot.com (renkli topacın dönerken görüntüsü)


Yazının başlığından dolayı “sihirli topacın” kurmaca bir öykü olduğunu düşünebilirsiniz. Bu bir öyküdür, ama tek kelimesi dahi kurmaca değildir. Bir yaşanmışlığı ve bir topacın büyüsünü anlatır.

Topaç gerçekten sihirlidir. Döndükçe, anlatıldıkça sihri artmaktadır.

Eğer ilk bölümünü okumadıysanız, lütfen buraya tıklayarak önce ilk bölümü okuyun.

***

Öykü başlıyor...

Ertesi gün...

Topaççı bir köşeye oturmuş topaçlarını boyarken tezgahına iki genç bayan yaklaştı.

Bir tanesi gözlerinde ışıltılar saçarak eline rengarenk bir topaç aldı:

- Topaç değil mi bu?

Topaççı gülümsedi.

- Evet efendim topaç. Ama o özel bir topaç.

- Nedir özelliği?

Topaççı eline topacı alıp üzerindeki her rengi bir çocuk olarak betimledi.

- Bu Ayşe, bu Fatma, bu Ali, bu Ahmet... Bakın hepsi birbirinden farklı, şöyle bir bakınca tüm farklılıkları görüyoruz....

Kadınlar ilgiyle dinliyorlardı.

- Aralarında ne kadar büyük farklılıklar var, hatta keskin çizgilerle birbirlerinden ayrılmışlar. Ama bakın, şimdi topacı çevireceğim ve tüm farklıklar kaybolacak. Hepsi bir olacak.

Yere eğilip topacı hızla çevirdi. Topaç vınlıyarak dönmeye başladığında gerçekten de tüm renkler kayboldu, görünen şey sadece topacın öz rengiydi.

- Görüyorsunuz değil mi? Aralarında farklılıklar olmasına rağmen tüm farklar kayboldu. Hepimiz farklı-farklı da olsak hepimiz biriz, hepimiz öz rengin içinde kayboluyoruz. İşte çocuklara bunu fark ettirebilmek için yaptım bu topaçları. Tabi büyüklere de...

Duygulanarak dinliyorlardı. O sırada topaççının elindeki diğer topacın bir kenarının düz olduğunu fark ettiler.

- A, bu topaç özürlü...

- Evet bu topaç özürlü, bunun çok özel bir müşterisi var, onu bekliyor. Öyküsünü anlatsam dinler misiniz?

Sevinerek kabul ettiler.

- Geçen hafta buraya bir sınıf dolusu ilkokul çocuğu geldi. Başlarında öğretmenleri de vardı. Topaç almak istediler ama öğretmenleri alış-verişi yasakladığı için onlara satış yapmadım. Çocuklara bu çevirdiğimiz özürsüz topacı gösterip size anlattıklarımı anlattım. Ama bu kez isim olarak değil değişik ulusların çocukları olarak anlattım. Bu Rus, bu Japon, bu Alman... Topacı çevirip aslında hepimizin bir olduğunu söyledim. Çok hoşlarına gitti, alkışladılar beni.

Topaççı biraz durdu, yutkundu. Sesindeki titremeyi saklayarak anlatmaya çalıştı.

- O sırada naif bir kız çocuğu “bunu bizim sınıf gibi de düşünebilir miyiz” diye sordu. Çok hoşuma gitti. Sevinçle “evet sizin sınıf gibi de düşünebiliriz, bu sensin, bu o, bu şu” diyerek örnekledim. Bu kez kızı alkışladık. Soru çok güzeldi ama, altında yatan derin acıyı az sonra fark ettim. Çocuklar yanımdan ayrılırlarken kız çocuğu geri döndü “sizi öpebilir miyim?” diye sordu. “Öpmek ne kelime kucaklayabilirsin bile” dediğimde bana doğru aksayarak geldi.

Topaççı anlatırken ne kadar zorlandıysa dinleyenler de o kadar zorlandılar.

- Çocuğun sınıf içinde “bir olmak” duygusunu anladınız değil mi?

- Anlamaz mıyız?

- İşte bu topaç şimdi o çocuğu bekliyor, onun ansına yapıldı. Biliyorum, o çocuk buraya bir kez daha gelmek isteyecek. Eğer gelirse bu özürlü topaç onun olacak ve çocuk topacı döndürdüğünde görecek ki, topaç özrüne rağmen dönerken yuvarlak görünecek ve üzerindeki farklı renkler kaybolup bir olacaklar.

- Harika bir hediye.

- Asıl hediye o çocuğun iyiliği ve güzelliği düşündüğünde, iyilik ve güzellik ürettiğinde herkesle bir olabileceğini düşünmesi olacak. O hediye de hepimizin, yani toplumun olacak.

- O zaman siz bu topacı satmazsınız, sahibi var. Alamam ben bunu...

- Hayır o topacı size severek satar ve hemen yenisini yaparım.

- Ben bunu internette anlatacağım... Çok etkilendim. Ama özürlü topaç yapacaksınız gene değil mi?Hani çocuk geldiğinde...

Topaççı gülümseyerek başını salladı: Hemen yapacağım...

Topacı ambalaja bile koymadan aldılar. İki genç ve “güzel insan” oradan ayrılırken topaççı bana döndü:

- İşte bu bereketli bir satış oldu. Çünkü bu güzel öğretmen topacın öyküsünü, felsefesini, içindeki iyilik ve güzelliği satın aldı. Bunu herkese ve özellikle öğrencilerine anlatacak. Bu bilinç pek çok çocuğa yayılacak. Dünyayı güzelleştirmek böyle-böyle mümkün olacak. Çocuklar bu düşünceyi öğrendiğinde her şey daha güzel olacak... Çünkü o topaç sihirlidir. Döndükçe iyilik ve güzellik saçacak.

- Peki dünkü aileye neden satmadın topaççı?

- Çünkü onlar her şeyi kendilerine saklayacaklardı. O topacı üzüldükleri için almak istediler. Sihirli topacın amacı bu değil. Bu topaçlar gerçek sahiplerini bekliyorlar.

Masanın üzerinden bir topaç aldı ve topacı özürlü hale getirmeye başladı. Sonra özenerek boyadı. Boyarken topaççının içinde kelebekler uçuşuyordu sanki.

Her kelebek bir etki yapmak için kanat çırpıyordu ve her kelebek –gerçekten de- bir etki yaratıyordu.

Biz inansak da inanmasak da bu etki hep yayılacak. Yeter ki hep iyiliği ve güzelliği düşünen bireyler yetiştirelim.

Ve yeter ki biz de hep iyiliği ve güzelliği isteyelim...

Ve siz, inansanız da inanmasanız da bu öykü gerçekten yaşandı... Hem de geçtiğimiz Pazar günü.

Yer: Ankara kalesi eteklerinde Ahi El Sanatları ve Antikacılar çarşısı...

Bu öykünün kahramanlarından bir güzel insanın duygularını okumak isterseniz buraya tıklayın. Kelebeğin etkisini görün....

Topaççıyı anlayan, topaçtaki sihri fark eden, bunu öğrencilerine anlatacak olan o güzel insanı (ve diğer güzel insanları) sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

 
Toplam blog
: 90
: 2099
Kayıt tarihi
: 27.05.07
 
 

Yaşayacağım yıllar yaşadıklarımdan daha az... Öyleyse "adam gibi yaşamalı" diye düşünüyorum. Kola..