Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '15

 
Kategori
Meslekler
 

"İğritminlir çilişmiyir" (Öğretmenler çalışmıyor)

"İğritminlir çilişmiyir" (Öğretmenler çalışmıyor)
 

"Benim vergilerim sayesinde maaşınız yatıyor hocaanım."

"Hadi canım, oturduğunuz yerden para kazanıyorsunuz." 

"Üç ay tatili olan başka bir meslek mi var ki!"

"Herkesten az çalışıp bir de maaş beğenmiyorsunuz yani!"

Evet şimdi biraz ağır cümleler sarf edebilirim, kaldıramayacağınızı düşünüyorsanız şimdiden sağ üstteki çarpı işaretine tıklamanızı öneririm.

Öğretmenlere saygı duyanın da, onları küçümseyenin de çok iyi bildiği bir söze değineyim: "Bana bir harf öğretenin kırık yıl kölesi olurum." Hayır efendim, kimse kölemiz falan olsun istemiyoruz biz; hakkımız olan maaşı da vermeseniz olur, ama hakkımız olan saygıyı hiç olmazsa gösteriyor gibi yapın. Şu an sahip olduğunuz bir mesleğiniz varsa bunu o burun kıvırdığınız öğretmenlere borçlu olduğunuzu unutmayın, bu bize yeter.

Eskiyi bilmem ama şimdi öğretmen olmak hiç kolay değil, size kolay geliyorsa buyrun siz de olun, hiç olmazsa maaşımızda ve tatilimizde gözünüz kalmamış olur.

Öğretmen olmadan önce bilmeniz gereken şeyler var ama. Mesela biz üç ay tatil yapmıyoruz. Öğrencilerin tatili üç ay; bizim tatilimiz her sene 1 Temmuz'da başlayıp 1 Eylül'de bitiyor. Yetmediğini düşündüğüm için değil, haksızlık olmasın diye bilin istedim. Bu arada o tatil de, yaz sıcaklarında eğitim-öğretimin öğrenciler için imkansız bir şey olacağından dolayı mecburen yapılan br tatil. Öğrenciler geldi de biz mi gitmedik yani! (Telafi dersleri olduğunda veya kendimiz etüt koyduğumuzda öğrencinin gelmediği, ama bizim yine de gittiğimiz günlere değinmeyeyim bile.) Bu arada, 14 Eylül'de açılması beklenen okullarımızın 28 Eylül'de açılacağı haberini duyduğumda, "Bugüne kadar gördüğüm en saçma şey" diyenlerden biri de benim. Hele de sebebinin turizm sektörüne bağlanması belki de en çok beni öfkelendirmiştir (Sonradan dedikleri gibi artan terör olaylarıysa eğer sebep, kabul.) Eğitimcilerin büyük çoğunluğu da karşı çıktı zaten; yani tatil meraklısı değiliz bunu vurgulamaya çalışıyorum o önyargılı beyinlerinize!

Bu arada bizler oturduğumuz yerden para kazanmıyoruz. Ders esnasında öğretmen masasına oturmak sadece ders defterini ve yoklama fişini doldururken aklımıza geliyor. Oturarak ders anlatmayı hepimiz denemiş olabiliriz; ancak sınıftaki 35 öğrenciye aynı anda göz kulak olmak için ve hepsine aynı anda ulaşabilmek için ayakta kalıyoruz (zorunda olduğumuz için değil, derste verimli olmak için). (Bu kısmı merak eden olursa parmak kaldırsın, yorum kısmında açıklarım.)

Az çalıştığımızı iddia edenler, burası sizin için: Biz az çalışıyor gibi görünüyoruz belki, kabul ediyorum; ancak madalyonun görünmeyen kısmını da sadece biz, eşlerimiz ve ailelerimiz biliyor. Okul saatleri dışında sınav hazırlıyoruz; o yüzlerce sınav kağıdına adil puanlar vermek için tomar tomar kağıdı eve getirip, ailemizi, çocuğumuzu ihmal ederek sınavları değerlendiriyoruz. Bir sınıfın "sınıf rehber öğretmeni" isek (ki bu durum sanırım herkeste aynı), sınıfımızdaki öğrencilerin kişisel / ailevi / sosyo-ekonomik durumları hakkında biraz da dedektif gibi araştırarak bilgi edinip bir sorun varsa üstesinden gelmek için kafa patlatıyoruz. (Bunları şikayet anlamında yazmıyorum, sadece o önyargılı beyinlerinizi  bilgilendirmek istiyorum).

Her mesleğin zor ya da kolay tarafları vardır eminim ki; ancak doğu görevini ailesinden ve küçücük oğlundan 1600 km uzakta yapmış biri olarak söyleyebilirim ki, kolay kolay kimsenin katlanamayacağı şeyler atlattım, atlatırken de birkaç ufak sağlık problemi ile halen başa çıkmak durumunda bırakıldım. Oğlumun güvenini tekrar kazanamadığım gerçeğiyle de baş başayım -ki bu en acısı. 

Doğu demişken, batıdakinin aksine; okumak istemeyen, ya da aileleri tarafından okutulmak istenmeyen, veya ailelerinin umrunda bile olmadığı çocuklar okulda kalsın diye, bir şeyler öğrensin diye, önemsendiklerini hissedip özgüvenleri ve motivasyonları artsın diye bağrıma bastığım öğrencilerim oldu benim. Hatta doğudaki koşullarda (materyal olarak sadece kara tahta-tebeşir-ders kitabı üçlüsü) öğrencilerime dersi zevkli hale getirmek ve daha kalıcı öğrenme sağlamak için kendi materyalimi kendim hazırladım hep. Şu bize fazla gördüğünüz eğitim-öğretim ödeneği var ya, hani sene başında hesabımıza yatırılan, o paranın hakkını vere vere harcadım bu materyalleri yapmak için. Öğrencilere dersi cazip kılmak için minik ödüller hazırladım -ki bir sıradan kalem bile bir öğrencinin gözlerindeki ışıltının rengini değiştirdi hep. 

Bazılarınız tek bir çocukla evde başa çıkamayabilirken, biz otuz beş çocukla aynı anda ilgileniyoruz. Bazılarınız evdeki camları para karşılığı sildiriyor olablirsiniz, ne güzel (ben de öyle yapıyorum evde); ancak kapı tamir eden, okulun badanasını yapan, tuvalet temzileyen, soba yakmayı orada öğrenen yüzlerce öğretmen var sizin küçümsediğiniz. 

Sınıfta kırk dakika boyuca sabırlı, anlayışlı, adil, güler yüzlü, kriz anında doğru karar verebilen, hata yapmayan, nazik davranan, sözünde duran, ölçülü davranan, karşısında şekillenmeyi bekleyen karakterlere doğru düzgün model olabilen, problem çıktığında soğukkanlılığını koruyan, ne olursa olsun asla ortamı terk etmemesi gereken... yani kısaca birer aziz / azize olmayı başarması beklenen bu meslek grubunun nesini hazmedemiyorsunuz ki siz? İnceden bir kıskançlık mı var yoksa? Kendi mesleğinizi bir düşünün, ve paragrafın başında saydığım sıfat ve tamlamaları bir gözden geçirin lütfen. Mesai saatiniz boyunca ölçülü davranabiliyor musunuz mesela karşınızdakine? Veya hastayken ya da moraliniz bozukken yine de bütün gün gülümseyebiliyor musunuz? Hiç hata yapmaz mısınız, hep doğru kararlar mı alırsınız? Eğer cevabınız "evet"se siz de bir aziz / azizesiniz, bravo.

Tamam, siz de dört yıl eğitim fakültesi okuyup diplomanızı alın, KPSS'de genel kültür, genel yetenek, eğitim bilimleri ve alan bilgisi testlerini başarıyla geçin, siz de ilk atamada doğuya gidin, siz de bir sene boyunca idarecileriniz ve müfettişler tarafından performans değerlendirmesine tabi tutulun, ilk senenizin sonunda saçma sapan bir "Asli Öğretmenliğe Geçiş Sınavı"na girin ve kazanın. Ve buyrun öğretmen olun. İki ay tatil de sizin olsun, çok gördüğünüz maaş da, ek ders ücretleri de (9,77 TL olarak biliyorum) sizin olsun. Haydi eller kalemlere!

 

Özlem ULUGÖL

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..