Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Kuşkayası (Turgut Erbek)

http://blog.milliyet.com.tr/kuskayasi

20 Kasım '06

 
Kategori
Edebiyat
 

Abbas Sayar

Abbas Sayar
 

Gazeteci-Şair Aykut Poturoğlu, “ Ölüm son söz değildir; yorgunluk gidermektir belki sadece, ” diyor. Evet, ölüm sıradan insanlar içindir. Şairler, yazarlar ve gerçek sanatçılar ölümsüzdür. Geride bıraktıkları izlerle yüzlerce yıl yaşayacaklar.

12 Ağustos 1999 yılında yitirdiğimiz büyük şair Can Yücel’ le aynı gün ve aynı hastanede aramızdan ayrılan, gazeteci-şair ve usta yazar Abbas SAYAR’ ı birçokları anımsamazlar. Yazılı ve görsel basınımızın görmezden geldiği bu yazın emekçisinin ismini TRT’ nin dışında hiçbir yayın organı anmadı. Çünkü o özel okullarda, kolejlerde, yabancı üniversitelerde okumadı. Amerika’da mastır yapmadı!

O, köyün gelişmesinden, köylünün aydınlanmasından korkarak, Köy Enstitülerini kapatan zihniyetin sevmediği, teri toprak kokan, elleri nasırlı bir Anadolu çocuğuydu.

1923 yılında Yozgat’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini orada tamamladı. Parasızlık yüzünden yüksek tahsil yapamadığı için askere gitti. Fakat yüreğini yakan okuma sevdası rahat bırakmadı. Dönüşünde İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne girdi. Fakat yine aynı nedenden öğrenimini yarıda bırakarak memleketine döndü. Gazete bayiliği, kitapçılık, matbaacılık ve çiftçilik yaptı. Karasabanla toprağın karnını yarıp topum serpti. Boy veren ekinlerin arasında gururla dolaştı. Elleri nasır tutana kadar hasat yaptı, harman savurdu. Kanallar kazdı, arklar açtı. Yağmurda ıslandı, çamura saplandı ve güneşin alnında kavruldu, pişti. Terli yüzünü silmekten alnı yara oldu.

Boş durmuyordu. İçini yakıp kavuran yazma ateşiyle gazeteciliğe soyundu. “Bozlak” adında aylık düşünce ve sanat dergisi çıkardı. Daha sonra “Bozok” adında bir günlük gazete çıkarmaya başladı küçücük matbaasında.

Edebiyat yaşamına, 1946 yılında çıkardığı “Gönül Sandalı” adlı şiir kitabıyla adım attı.

Dünya evi kuvvetlinin/ Bize burdan çık diyorlar / Yalan yanlış yaşam gördük / Yeter hatta çok diyorlar / Tek ayak üstünde bir yer / Düşünce umudu döğer / Yaşamak istersen eğer / Bu çileği çek diyorlar / Hayat hatırada kesek / Kader biziz kime küsek / Çöple diş etini yesek / Yemek yemiş tok diyorlar.

Ne olacak senin halin / Martı kuşu! / Ben denizi satın aldım / Arpa ekip darı biçeceğim

Maviden yeşile geçeceğim / Ne olacak senin halin / Su! / Seni uçuracağım / Üç beş süzgeçten geçireceğim / Aklın varsa su / Gökyüzüyle barış

Daha sonra ilk romanı Yılkı Atı’nı yazdı. Yılkı Atı, yaşlandığı için artık iş görmez duruma gelen, açlığa terk edilen bir atın öyküsüydü. Bu romanında hayvan-doğa savaşımının yanı sıra, yoksul kırsal kesim insanının gerçeklerini duyarlı bir biçimde dile getirmişti. Bazı yayınevleri okuma zahmetine bile katlanmadan romanı reddettiler. Yayımlattırmak için yedi yıl uğraş verdi. Roman 1970 yılında TRT büyük ödülünü aldı. Roman beklenilenden çok ses getirdi ve o yıllarda en çok satan kitap unvanını elde etti. Hatta TRT tarafından televizyon filmi yapıldı. Edebiyat çevrelerince saygıyla karşılandı. ‘Agora’ dergisinde okuduğum bir röportajında ünlü yazar Yaşar Kemal’in kendisine, “Doksan sayfalık bir romanla, hepimizin canına okudun,’ demiş. Evet o sayfaları az fakat içeriği ve anlatımıyla kimsenin kolay erişemeyeceği bir yere çıkmıştı. Bildiği bir çevreyi, hissettiklerini yazan, yazdıklarıyla insana hayrete düşüren bir yazardı.

İkinci romanı ‘Çelo’ da yine bu yöre insanının değişmez gerçeklerinden yola çıkarak ‘Umutsuz sevgiyi, zorla evlendirme’ temalarını akıcı bir üslup ve yüreğimizi kanırtan bir dille işlemiştir. Roman 1973 yılında “Türk Dil Kurumu Ödülü” aldı. Üçüncü romanı “Can Şenliği” 1975 yılında “Madaralı Roman Ödülü” aldı. Bir bağa bekçi tutulan yaşlı, kimsesiz ve yoksul bir adamın yürek sızlatan öyküsüydü. Büyük yazar, kendine has üslubuyla bu işin de üstesinden gelmişti. Bu romanı da çok konuşuldu. Dilini yöresel motiflerle süsleyerek bir destan havasına bürümüştü. Böyle bir anlatımın örneğine edebiyatımızda pek ender rastlanır. Romanın girişi şöyle başlıyor.

‘Yamaç öğle sıcağının ilk yorgunluğunu sırtından atmaya çalışıyordu. Pörsümeye yüz tutmuş yapraklar poyrazdan esen hafif yelin serinliğini yutuyor, yavaşından geriniyorlardı.’

Günümüzün Post-Modern romanlarının ve kent soylu yazarların asla erişemeyeceği bir dil zenginliği ve olağanüstü betimlemeleri ön plana çıkıyor. Şiirsel anlatımı kısa sürede onu ölümsüzler arasına soktu.

Daha sonra “Dik Bayır” adlı romanını yazdı. Bu romanda toplumsal yapıdaki değişimin sonucu olarak kırsal kesim insanının yaşamındaki farklılaşmayı, köyden kente göç olgusunu, bunun uzantısı olarak Almanya’ya işgücü göçünü erişilmez üslubuyla yansıtmıştır.

Romanlarında genellikle kırsal kesim insanının elverişsiz yaşam koşullarının değiştirilmesi gerekliliğini vurguladı.

Kırk dört yıllık gazetecilik yaşamında binlerce baş yazı yazdı. 1989 yılında Ayvalık’a yerleşti. Resim, şiir ve roman çalışmalarını aramızdan ayrılıncaya kadar sürdürdü...

Yazımın başında ölüm sıradan insanlar içindir demiştim. “Vurun ulan vurun ben kolay ölmem” diyen Ahmed Arif, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Abbas Sayar, Dursun Akçam, Mahmut Makal ve ismini sayamadığım, Türk Edebiyatına damga vuran köy çocukları, onları yok saymaya, görmezden gelmeye çalışan zihniyetin tohumlarına inat, geride biraktıkları eseleriyle yüzlerce yıl yaşayacaklar.

Turgut ERBEK

Ege'de Yaşam Gazetesi

 
Toplam blog
: 72
: 1492
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Edebiyata ortaokul yıllarında şiirle merhaba dedim. O yıllarda şiirlerim ve yazılarım yöresel gezete..