Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Acısız, üzüntüsüz, kansız bir 1 Mayıs dileğiyle...

Acısız, üzüntüsüz, kansız bir 1 Mayıs dileğiyle...
 

İstanbul gibi yaşanılası bir şehri, bir günlüğüne de olsa yaşanılmaz hale getirmek, nasıl bir anlayış ürünüdür, kavramakta zorluk çekiyorum. "Yapmak"la "yıkmak" arasındaki farkı farkedebilmek, insanların ne yazık ki çok uzun zamanını alıyor. Bazılarının bunu anlamaya ömürleri bile yetmiyor.

Yaşamın kutsallığı ve önemi, o kadar mı sıradan hale geliyor gözlerde ve gönüllerde, bir trlü anlayamıyorum. Yine de hiçbir konuda büyük konuşmak istemem. İnsanın gözünü karartan o melun ânı, kimsenin yaşamaması, en büyük dileğimdir.

Bütün inançlarda ve felsefi görüşlerde, uğruna can verilecek tek şeyin "vatan" olduğu konusunda ittifak vardır. Bunun da meşru ve normal yolu, askerlik ve çıkan savaşta askere karşı mücadeledir. Bunun dışında, ölmek de öldürmek de, insanın doğasına ters bir davranıştır.

Gerçi son zamanlarda "savaşma, seviş" diyen cılız görüşler de ortaya çıkmadı değil ama, onlar henüz köklü bir felsefe oluşturamadılar. Savundukları tezin altında da samimiyetten çok, korkaklığı örtbas etmeye yönelik bir kurnazlık ve sevişmeyi cinsellikle eş tutan bir anlayış yatıyor.

Oysa insanın insana sevgiyle yaklaşması, zaten bir insanlık görevidir ve bir insanlık borcudur. Bunu anlayamadığımız ve uygulayamadığımız içindir ki, sürekli didişip duruyoruz. Yoksa sevgi ve onun sonucunda oluşacak saygı dışında, insandan başka bir davranış zuhur etmemeli. Etmemeli ki, insan olmanın tadı çıkabilsin, zevki yaşanabilsin ve sefası sürülebilsin.

Günlük hayatınızda, size karşı gösterilen küçücük iyilikleri, hizmetleri, jestleri, nazik tavırları, şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Sizi en çok mutlu eden şeyler bunlar değil midir? Hiç tanımadığınız bir insana karşı sizi minnet duygusuna boğan, ona karşı içinizde bir sempati ve yakınlık uyandıran duygu, sevgi ve saygı karışımında oluşan "insanlık" hareketleridir.

Her gün karşı çıktığımız, şikâyetçi olduğumuz, hayatımızı zehir eden, siyasi arenada bizi birbirimize düşüren, neredeyse insanlığımızdan uzaklaştıran öfke kasırgasının temelinde yatan kırıcı ve kızdırıcı hareketlerin kaynağı da, sevgisizlik, saygısızlık ve buna bağlı olarak gelişen haksızlık, adaletsizlik ve benzeri olumsuz gelişmelerdir.

Yarın 1 Mayıs... Çocukluğumuzda Bahar Bayramı diye kutlanır, insanlar tatil olan o gün kırlara çıkarlar, piknik yaparlardı. Daha sonra aynı günün dünyada "İşçi Bayram" olarak kutlandığını öğrendik.

Adı ne olursa olsun bayram, özel olarak sevinçle kutlanılan, gülünen, eğlenilen zaman demektir. Bizim 1 Mayıs bayramımız ne yazık ki, çatışmaların olduğu, olayların yaşandığı, hatta ortalığın kan gölüne döndüğü bir lanetli gün haline geldi.

Hangi görüşte olursa olsun, şu anda ülkemizde yaşayan 70 milyon insanın hiç biri, "1Mayıs bayramı" denince, aklına güzel şeyler getiremiyor. Acaba ne olacak tedirginliği, bütün insanların beynini kemirirken, inatla ve ısrarla "Taksim'de bayram yapma" hırsıyla yanıp tutuşanların da, aynı endişeyi taşıdıklarına ve yaşadıklarına eminim.

O zaman ister istemez insan "öyleyse bu inat neden?" diye sormak ihtiyacını hissediyor.

Bizi bu günlere getirenler, 1 Mayıs'ı bir dehşet havası içinde anılarımıza kazıyanlar, elbette bunu bilerek yaptılar. Bir bayram gününün "katliam" yıldönümü olması kadar korkunç bir olay düşünebiliyor musunuz? Ben yaşım gereği o kanlı 1 Mayıs gerçeğini yaşamış bir insanım.

Aynı şeyi tekrar yaşamayı bir yana bırakın, sözünü duymak bile istemiyorum.

21. yüzyılın bir bahar günü, güzel İstanbulumuzun en önemli meydanında, yeniden istenmeyen nahoş olayların yaşanmasından kimin menfaati olabilir diye düşünerek olaya bakarsak, bazı şeyleri anlamamız daha da kolaylaşabilir.

Şüphesiz hepimiz biliyoruz ki, bu yıl konunun üzerinde bu kadar ısrarla durulmasının sebebi, son günlerde hükümetle ilgili gidişatta bir dalgalanma olmasıdır. Yarın çıkabilecek geniş boyutlu kanlı bir olay, hükümetin sonunu getirebilir. Amaç budur.

Hükümetlerin nasıl gelip, nasıl gideceği yasalarla ve demokratik kurallarla belirlenmişken, böyle insanlık dışı bir vahşetten medet ummak, herhalde insanlık değil. Ne yazık ki, bunu bu hale getirenler de zaten kötü niyetle hareket ederek, bize bu acıları yaşatmaktan zevk alan sadist zihniyetli yaratıklardır.

Bir bayram kutlamasına sopalarla, bıçaklarla, silahlarla gitmeyi başka kim akıl edebilir ki...

Geçen yıl da tam bu günlerde gündemde "e-muhtıra" tartışması yaşanıyordu. Genelkurmay'ın ardından hükümete bir "sivil darbe"de İstanbul'da vurulmak isteniyordu. Bir yılda neler yaşadık. Neler gördük. Yeni bir seçimin ardından ortalık durulacak yerde daha da karıştı.

Milletimizin, devletimizin, toplumumuzun lehinde olabilecek herhangi bir eylemi örgütlemek öyle kolay kolay mümkün olmazken, aleyhimize cereyan edebilecek taşkınlıkların bir anda oluşuvermesi, size biraz tuhaf gelmiyor mu? Bu planlı ve organize hareketin arkasında "Ergenekon"un da parmağı olduğunu hiç aklınıza getirmiyor musunuz?

*****

Geçen yıl valiliğin aldığı tedbirler bir hayli tartışılmıştı. Ama sonuçta kimsenin burnu kanamamıştı. Bu konuda aynı şeyleri tekrarlamamak için, geçen yıl yazdığım bloğu tavsiye edebilirim. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=38435

Aynı mantıkla yine valiliğin tedbirlerini yerinde buluyorum ve hiç kimsenin burnu kanamadan bu günü atlatmamızı diliyorum. Elbette yüzbinlerce insanın özgürlüğünün kısıtlanması doğru bir davranış değil. Ancak bunu valiliğin bir suçu ve kusuru görmek yerine, buna sebep olanları da unutmamak gerekmez mi?

Geçen yıl gazetelerde çıkan bir fotoğrafı yeniden yayına veriyorum. Bu görüntüde bir bayram havası varsa, bu kişilerde bayrama gelmiş, kutlama yapacak bir "insan" görüntüsü varsa, valiye, emniyete, hükümete dilediğiniz kadar kızabilirsiniz.

Siyasi eğiliminize rağmen ve hatta hükümete karşı olduğunuz halde, eğer ortada bir provokasyon olduğunu hissedebiliyorsanız, lütfen bugün hiç değilse kendinize karşı "politik" yönünüzle değil, "insancıl" yönünüzle davranmanızı rica ediyorum.

Yaşama hakkı en kutsal haktır. Ölüm, bir insanın başına gelebilecek en acımasız, en çaresiz ve geri dönüşü olmayan en imkansız olaydır. Eğer aynı ülkenin aynı amaçları paylaşan vatandaşlarıysak, ölen kim olursa olsun, acı hepimizindir. Buna seyirci kalmaya talip olmayalım.

Siyaset yapalım, belli partileri destekleyelim, bazılarını gerekirse köstekleyelim ama, "kan" üzerine pazarlık yapmayalım, "kan" üzerine bir gelecek kurmayalım, "kan" üzerine bir ikbal peşine düşmeyelim.

Yüreğinde gerçekten bayram sevinci duyan herkesin bahar bayramını, emekçilerin işçi bayramını bütün kalbimle kutluyorum. Acısız, üzüntüsüz bir 1 Mayıs geçirmemizi diliyorum.
 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..