Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '12

 
Kategori
İnançlar
 

Adâletin üstünlüğü duygusunu tesis!...

Adâletin üstünlüğü duygusunu tesis!...
 

Hani dolunayın gecelerde parıldaması güzeldir. Güneş ise karanlık yapmak için doğmaz ya... Hayatın akışında sayısız zorluklarla karşılaşıyor olsa da insan, İlâhi  Kudretin sunduğu dolunay manzaralarından ve güneşin aydınlatan ışığından ve ısıtmasından daima emindir. Emindir daha nice sayısız nimetlerden. Yaradan Rabbimize inanmayan bir müşrik dahi bu sayısız nimetlerin kendisine ulaşması noktasında  ümidinin kalmadığını asla söyleyemez. Böyle bir şikayette bulunamaz. Göklere ve yeryüzüne nakşedilmiş sayısız belgelere, bilgilere, delillere rağmen, inkarcı olan insan, inanmak ve Allah'ın taraftarı olmaya  yanaşmak istemese bile,  mesela; yine de şöyle düşündüğü de olabilir : “ İhtimal ki, (Haşa) Allah varsa o adildir. Çünkü kendisine inananlara verdiği nimetlerden bana da veriyor. Hatta bana onlardan daha fazla verdiği şeyler de oluyor galiba. Garip! Hem çok garip!...”

İnkarcı  olan insanın, böylesine bir düşünce noktasına gelmiş olmasının manası önemsiz değildir. Bunu  kendisi farketse de, faretmese de ona bir ümit tahsis edilmiş ve o bu ümit nimetinin yakınlarında dolaşmaya devam ediyor demektir. Böylece ona  gerçegi bulma yolu kapatılmamış demektir. Onun bu düşünce noktasına gelmesine imkan hazırlayan, imkan veren şüphesiz; Halîm ve Hâkim, Rahman ve Rahim Olan Allah'tır.

Ne var ki şimdilerde Türkiye de insanların büyük bir bölümü “artık ümidim kalmadı!...” ifadesini sıklıkla yansıtır olmuştur!  Fark şu  ki, bu ümidin kesilmesi, kâfir, mü’min demeden sayısız nimetlerini kullarına ulaştıran, kullarına sayısız ümitler tahsis eden ve merhamet elini her zaman her yerde hissettiren Allah Teâlâ’dan değil, maalesef ülkeyi yöneten hükümetin icraatları için söylenen bir söz ve yakınmalar olarak kendini göstermektedir. Daha da kötüsü, kendilerinin bu ümitsizlik karanlığına itilmelerinin ABD ve İsrail’in istekleri nedeniyle gerçekleştiğine inanıyor olmalarıdır.

Eğer yaratılış gayelerimizi unutmazsak, o ilâhi gayelerden birinin yeryüzünde Allah’ın (c.c.) halifesi olmak olduğunu hatırlamamız zor olmaz.  Rabbimiz Kur'an'da şöyle buyuruyor:

Bakara  Sûresi: 30-    Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti.

Öyle ise Müslümanlar olarak, Allah’ın halifesi  olmak vasıflarının nasıl kazanılacağını ve o yüce  gayeye   nasıl hizmet edilebileceğini anlayabimek  gayretinde ve çabasında olmak bizim görevlerimiz arasındadır.

Evet, şu ki!... Bir Müslüman sıfatı ile yeryüzünde Cenab-ı Mevlâ’nın hoşnutluğunu kazanabileceğimiz istisnasız her bir davranış, istisnasız her bir icraat, (O)’nun halifesi olmak vasfını yerine getirmek anlamına gelir. Tersi olan şeyler ise muhalefetliktir ve Allah’a hizmet anlamına gelmez.

Rabbimiz buyurmuş...: Sâd Sûresi 26 – Ona dedik ki: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.”

Bâki hayatın uçsuz bucaksız ufuklarını gözümüzün önüne getiremiyor ve  bitmez tükenmez nimetlerini hayal edemiyorsak tabi ki o zaman halifelik görevlerimizi unuturuz ve şu fani dünyanın değersiz metalarına takılır kalırız. Ve o değersiz metalara takılmak; emin olalım ki karşımıza İslâm’a zarar vermek veya düşmanlık yapmak olarak çıkar ve böyle  kendini gösterir.

Uzatmayalım!... Ümitten bahsediyoruz. Halife olmaktan ve Rabbimizin hoşnutluğundan bahsediyoruz… Ey sevgili kardeş… Allah sana devlet yönetmeyi nasip etmişse sakın gaflete düşme.

Her zaman, her yerde Rabbimiz'in  buyurduklarını hatırla. Misal, Yûnus Sûresi -14. Ayet :  “Sonra, nasıl davranacağınızı görelim diye, onların ardından yeryüzünde sizi onların yerine getirdik” diye buyuruluyor.

Ve kardeş, sakın bu dünyanın değersiz metalarına takılma. Merhametsizlik ve adaletsizlik gösterme. Senin âdil olmadığın söz konusu olursa bil ki bunun sebebi değersiz dünya metalarına takılmış olman nedeniyledir. Sakın ha sakın karşındaki kafir dahi olsa ona karşı âdil olmaktan cayma. Zulüm yapmaya ise  asla ve  asla yaklaşma. Sakın ve sakın ondan uzak dur.  Çünkü: Rasul-ü Ekrem Efendimiz (s.a.s.), bir  hadislerinde ise şöyle buyurmuştur: “Zulümden kaçınınız, çünkü zulüm kıyamet gününde bir karanlıktır.” 

                                                                     *  *  *

Kayıtsız kalıyoruz. İlgilenmiyoruz ve üzülmüyoruz desek yalan olur...  Bir haftadır ülke insanının zihninde bir  “balyoz!” ifadesi kendini gösterdi. Neden bu ülke insanının  hala  yarıya yakını adâletsizlikten ve âdil olunmadığından yakınıyor? Neden ülkenin ikinci ve üçüncü büyük partisinin genel başkanları veya partileri adına açıklama yapan yetkili organları, yargı erkini elinde bulunduranların “siyasi” kimlikle görev yaptıklarını, “âdillik” ve “adâletten uzak” olduklarını feryat ediyor? “Balyoz” davasında mahkemenin verdiği kararların “zulüm” olduğu dile getiriliyor. Oysa insanların, yönetenlerin ve hâkimlerin vicdanlarından emin olması gerekir. Sadece kendi ülkemizde değil, tüm dünya insanlığına bakacak olsak görürüz ki: İnsanlar, doğal olarak kendi yönetim anlayışlarının ülkelerine hâkim olmasını isterler. Ancak bu mümkün olmadığı durumlarda görevi eline alan diğer yönetim anlayışlarının âdil olmasını ise birinci öncelikle beklerler. Bu sebepledir ki, halkının ekseriyeti Müslüman olan  bir ülke olmasalar dahi,  bir çok aklı başında olan devletler kendi çaplarına göre düşünüldüğünde faziletli sayılacak olan âdillik eksenlerinden uzaklaşmayı asla düşünmezler. Çünkü ancak o zaman toplumun fertleri kaoslar çıkarmaktan ve çekişmeler  içinde bulunmaktan uzak dururlar. Böylece toplumlarının ekseriyetinin vicdanlarının birbiri ile olan uyumunu olumlu istikametlerde geliştirmek mümkün olabilir. Bir ülkede toplumun ekseriyetinin vicdanı adâlet sistemine ve o adâleti icra edenlere âdil oldukları duygusunu besleyemiyor ve bunu elinde olan imkanlarla yoğun bir şekilde haykırıyorsa, ortada çok önemli bir sorun var demektir.

Şunu unutmayalım ki, adâlet duygusunu tesis edemeyen devletler Allah’ın hoşnutluğunu kazanamazlar ve asla uzun soluklu olamazlar. Yıkılıp gitmeye mahkum olurlar. Yönetenlerin yıkılması ise daha çabuk gerçekleşir. Doğrusunu Allah (c.c.) bilir. O Halîm’dir. O Hâkim’dir.

Sonuç olarak, başına zaten ayrılıkçı terör belası diye bir şey musallat edilmiş olan toplumumuzun içinden, bir de hukukun üstün tutulmadığından ve adalet kavramında eşitlik ilkesinden uzaklaşıldığından şikayetle düşmanlık, kin ve nefret toplulukları doğmaması için doğru yöntemler geliştirilmesi ve  ciddi önlemler alınması gereği vardır. İnsanlarımızın ayrışmaya değil, yüreklerinin ısıtılmaya, kaynaştırılmaya ve zıtlaşmalarından uzaklaştırılmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Selam ve duâ ile…

Esen kalın.

Duran Açıkgöz / 26.09.2012 

turac602009@hotmail.com

Ayrıca devlet idaresi ile ilgili Kur’an Ayetlerinden diğer bazıları şöyle haber vermektedir. Lütfen inceleyin.

Nisâ Sûresi: 58- Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.

Mâide Sûresi: 8-   Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

Âl-i İmrân Sûresi: 14 - Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.

 Kaynak:

D.İ.B., Yayınlar/527, K.E./26.,2005, Kur’an-ı Kerim Meâli, Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Mat.Tic. İşl., Ankara

-Armağan S., 2004, İslâm Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, D.İ.B. Yayınları, s.38-99, Ankara 

***- Ebu Davut Akdiye,2; Beyhaki, Edeb’ül-Kadı,21,22 Hakim, IV, 90,Tirmizi, Ahkam,

1,Arapça metin için bk. İbn Mace, Ahkam, 3 (2315).

 
Toplam blog
: 43
: 216
Kayıt tarihi
: 20.12.11
 
 

Hayata ilişkin keşfedebildiğim iyi, güzel ve faydalı olabilecek  bir şeyler varsa, onları  değerlen..