Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '18

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Adaleti Yerine Getirmek İçin Adaleti Bilmek Lazım

Adaleti Yerine Getirmek İçin Adaleti Bilmek Lazım
 

BU ZALİMLİKLER İÇİNDE ZALİM OLMAMAK İÇİN İYİ DÜŞÜNMEK, ÇOK ARAŞTIRMAK, PANİĞE KAPILMAMAK, ÖYLECE KARAR VERMEK GEREK.


Ortalık karma karışık.
İnsanlar akıllarından olmuş gibi ahlaksızca, zalimce kendilerinin insan olduğunu unutarak, dinimizi hiçe sayarak, Allah’tan korkmayarak, Allah’ın şart koştuğu sevgiyi bilmeyerek, insan olmanın erdemini hiçe sayarak yaşayanlar artıkça diyoruz ki iblisler artı. Allah onları yok etsin. Düşündükleri başlarına gelsin.

Burada tek yapılması gerekenin onları diğerleriyle karıştırmamak.
Onların iblisliğinden emin olmak.

Bir kitabımda yazdığım birkaç sayfayı buraya aktarmak istiyorum.
İZNİNİZLE

NAZAN ŞARA ŞATANA


Zalimin yaptıklarına değil de zalimin zulmünden nasibini alanların hallerine bakmak lazım.

Alırlar, aparırlar, sürüklerler, çekiştirirler ve neticesinde boş bir çuvalmış gibi, bir tek yeri ağrımıyormuş gibi imansızca yola koyulurlar.

Tek düşündükleri vardır acıtmak, ağlatmak, canın en ağırını nasıl yakmak?

Taşımaksa adı iğrenerek yaparlar,
Götürmek veya sürüklemekse adı zevkle götürürler.
Sormazlar haklı mı, haksız mı, suçlu mu, suçsuz mu?

Gecenin karanlığı sisin içindeki gölgelerin, uzaklardan gelen baykuşların seslerine karışan köpeklerin ulumaları daha bir itekler zalimliğe, hayasızlığa, adamsızlığa…

Canı yananın umudu mu vardır o saatten sonra,
Acılarının dozu artıkça feryatları yardımına mı gelecek sanki karanlıktan bir imanlı gelirde kurtarır hissiyatı içinde mi bekler?

Gördüğü her şey titrek geliyordur zaten görebildiği karanlıkların içindeki azda olsa ziyaları.

Ölümü beklerken bile az olanından, az acıtanından, az korkutucusundan umut beklerler itiştirilerek ilerletilenler.

Bir an önce bitsin diyedir artık duaları.
Suçlarının olmadığını bildiklerinden Rablerinden ahiretteki günahlarının bu verdikleri veballe temizlenmesini dilerler.

Bilirler ki onların sandıkları onlar değiller.
Bilirler ki adaletli bir yargılanama yapılmadan, sadece oradan geçerken bir başkasının kara-siyah-çirkin haline benzetmişlerdir.

Sesinin çıktığı kadar bağırmasına kulaklar tıkanmış, duymak istememiş hatta konuşmasın diye çenesine tekmelerle vurmuşlardır.

İnfaza gittiğini bilen suçsuz, ağızları köpüren, köpükler içinde söylenmeyecekleri söyleyenleri görmek için gözlerini aralamak ister.

Onlardan elbette hesap soracaktır.
Elbette Rabbi bunu onların yanına bırakmayacaktır.

Gerçek dünyaya gidecekti az sonra, hakikatleri anlatmaya zaman değil fırsat bulamadan.

“Ey rabbim” dedi bağırarak zorla da olsa kelimeleri tam anlaşılmayan harflerle:
“Ey Rabbim bunu onların yanına bırakma. Karım, oğlum evde beni bekler. Ben yaşlı teyzeyi hastaneye yetiştirmeseydim ölecekti. Geri dönerken geç kaldım diye ara, karanlık, iblislerin olduğu sokağa girmeseydim bu şeytandan daha şeytanlarla karşılaşmayacaktım. Sen bilirsin Rabbim kullarının kim haklı kim haksız olduğunu. Ben gerçek dünyada hakkımı isterim Rabbim.”

Sözlerinin sonuna bile gelememişti, duyduğunda silah sesini.
“Eşşedüenla ilaha illallah ve eşşedüenle muhammeden resulallah” dedi.

Ya acıları çoktu kurşunun acısını duymuyordu ya da çoktan bu dünyadan göçüp gitmişti.

Birinin sesini duyuyordu.
“Durun, bırakın, o değil. Beni dinleyin. DURUN”
“Kalk kardeşim kalk. Sen affet bunları. Canları çok yandığından seni başkasıyla karıştırdılar. Koştum yetişemedim peşlerinden, sapık zaten yakalandı. Bunlar sadece onu sen sandılar.”


Anlamadı, duyduklarını idrak edemedi.
Göremediği adamın ne demek istediğini.
Yanındakilerin suskunluğuna da kısa bir ara olsa da inanamadı.

Yeni ses bağırıyordu.
“Bu değil yapacağınız. Bu değil içinizin acısını sindireceğiniz. Peygamber Efendimiz 205 no’lu hadisinde:
“Zulümden sakınıp kaçınınız çünkü zulüm, kıyamet gününde zalime zifiri karanlık olacaktır.”
209 no’lu Hadiste:
“Hiç şüphesiz Allah zalime mühlet verir. Onu yakalayınca kaçmasına fırsat vermez.”

 

Zalim yakalandı. Siz zalim sandığınıza zalimlik yaptınız. Bunun hesabını nasıl vereceksiniz. İçinizin acısı az mıydı birde bunu eklediniz.”

Şimdi sizin o zalimlerden ne farkınız kalmış. Önce dinleyeceksin, sorgulayacaksın, emin olup karar vereceksin. Siz nasıl kör oldunuz.

Sizin kininiz nasıl gözlerinizi, vicdanınızı elinizden aldı.”


Şeytanın şevkine bürünmüş iki insan müsveddesi yere yığılır gibi oturduklarında ne çıkar ki ağlıyorlardı.

Yeni ses onun kulundan tuttu.
“Kardeşim affet onları, affet bizleri, hakkını helal et.”

Yine de tam anlamamıştı.
Öldürmüyorlar mıydı onu.
Kimdi gelen?
Bunlar onu kim sanmışlardı.

Yanındaki iki kişiye baktı.
“Allah size acısın. Ben sizi ne bu dünyada ne de gerçek dünyada affetmem. Ben yalvardıkça vurdunuz, ben ağladıkça daha hızlandınız, ben değilim dedikçe etimden et kopardınız.

Allah sizi afetsin ben affetmem.
Benim çocuğum, karım ben geç kaldım diye meraktadırlar. Onlar beni görünce yürekleri hoplayacak. Beni geçin benim ailem sizi affedecek mi?”


Siz ikiniz kendinizi cellat yerine koydunuz sanki bu bir mertebe gibi.
Azrail yerine koydunuz, Azrail’in bile bir melek olduğunu düşünmediniz.”


Sustu. Zaten ne çok zorlamıştı bu sözleri söylemek için kendini.
Bütün kemikleri ağrıyordu, her bir azası azap içinde inliyordu.

Ne olmuştu?
Neyi hak etmişti de bu hale gelmişti?

Şimdi ölümden kıl payı kurtulmuştu.
Ya gerçeği yakalanmasaydı.
Bu leke ile oğlu nasıl yaşardı.
Ya eşi, anası, babası, kardeşleri, yeğenleri onun adını anarlar mıydı?
Derler miydi o iyi biriydi kimsenin malında, namusunda, hakkında gözü yoktu.
O namusluydu derler miydi? Hakikat çıkmasaydı ortaya. Oğlunun hayatı ne olurdu.
Kim verirdi bunların hesabını?

Ayağa kalkmak o pislikten sıyrılmak, oradan gitmek istiyordu.
Nafile.
Gidecek hali yoktu.
Yürümeye mecali yoktu.

Sonradan gelen koluna girdi.
“Ben götüreyim seni evine” dedi.

Kolunu hızla çekti.
“Bunlar senin kardeşlerin değil mi?”

“Evet. Onların adına özür dilerim.”

“Özrünü benden dileme, Allah’a yalvar ki seni de affetsin. Madem bunların büyükleriydin onlara adaleti niye öğretmedin.”



Nazan Şara Şatana

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....