Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '17

 
Kategori
Öykü
 

Adam ve kedi...

Adam ve kedi...
 

Kopmuştu sanki aniden. Küt diye. Bir yetim yıldız gibi sönüklenmişti. Haberi olmamıştı kimselerin. Aslında biliyordu. Gerildiğini, gerildikçe inceldiğini, inceldikçe ince tınlama sesleri çıkardığını. Bütün bunların artık dayanamayacağının işaretleri olduğunu da. Koptu; içi tüm ipleri kopan bir kukla gibi şekilsiz, darmadağın düştü içine. Anlık, kelebek ömürlü kısacık, kandırık renkli bir iki mutluluk kalıntısını da beraberinde sürükleyerek. Toz bulutu...

Kedi, hemen önünde, kuyruğu bir sopa gibi dikine yükselmiş, bıyıkları dikilmiş, pür dikkat, gözlerinde merak cam gibi parlak iki kara delik olmuş bakıyordu ona. Kıpırtısız.. Masanın üzerindeki kafesinde başı göğsüne gömülü, kabarık sarı bir tüy yumağı gibi dertop olmuş kanarya hareketsizdi. Çekik kalın perdelerin aralığından ilk sabah ağartısı sessizce sokuldu odanın alacakaranlığına. Kanarya limon sarısı tüylerini daha da kabartarak başını çıkardı göğsünden, uyandı. Bir süre tüneğinden kafesin tellerine sonra diğerine, sonra tekrar tüneğe atlamasından doğan kısa sesler doluştu odanın sessizliğine. Ve belirsiz kanat çırpışları esintisi. Sonra yem kutusundaki yemlere vuran gagasının ve etrafa saçtığı, yediği yemlerin çıtlama sesi. Sonra biraz daha aydınlanan ışıkla birlikte uyanmaya başlayan kentin akortsuz horultusu...

Kedi hala gözlerini dikmiş bakıyordu adamın gözlerine. Kıpırdamaksızın. Hani bildik eski bakışı görse adamın gözlerinde, sıçrayıp şımarık bir ılıklık gibi atlayacaktı kucağına sanki. İşte öyle...

Oysa sönmüş korlar gibi siyah iki delikti sanki adamın gözleri. Işıltısız. Üflenmiş mumlar gibi sönük bakıyordu. Bakıyor muydu? Belirsiz... Tüm geceyi yüklenmiş geliyordu oturduğu yerde. Ve gece gibi karanlık bir yükü uzun zamandır. Derinlerinden doğru kopup gelen, geldikçe yuvarlanarak büyüyen, büyüdükçe koyulaşan bir siyah bulut taşıyor gözlerinden, önündeki her şeyi içine alarak görünmez kılıyor, siliyordu. Bir çığlıktı adamın gözleri, yutuyordu önünde ne varsa; kediyi de. Kulakları uğulduyordu. Kalbi avuçlarının içinde atıyordu; duyuyordu. Kömür kokulu yük katarları geçiyordu kafasının içinden paldır küldür. Sesine dayanamıyordu. Birisinin kahkahaları en alaycı tırnaklarını geçiriyordu içinde bir yerlere kanatıyordu. Yenik ordulardan arta kalan kırık dökük askerler gibi ricat ediyordu içi, katlanamıyordu. Bir kitap kapanıyordu; bir yapraktı düşüp savruluyordu. Kaç zamandır oturuyordu. Saat kaçtı. Zaman durmuştu. Bitmiş miydi? Gece mi, gündüz müydü? Bir kulağı sağır eden gümbürtü, yıkılmıştı. Toz bulutu...

Başı önüne düştü. Ellerinin üzerine damlaları gözyaşlarının. Kedi hareketlendi. Geldi ayaklarının arasına girip çıkarak, sürtünüp ılıklığını bırakarak, sopa gibi kuyruğunu pijamasının paçalarına sürterek.

Kanarya kafesteki mürekkep balığı kemiğini gagalamaya başladı. Tak, tak, tak... Adam kalktı. Bilenmiş bir bıçağın keskin parıltısı geçti sönük gözlerinden, kararlı. Ürkütücü... Kedi peşine takıldı. Kısa bir miyavlama bıraktı. Giyindi adam. Masanın üzerinde duran Baretta'yı aldı, sol yanından pantolon kemerinin içine soktu. Kanarya bir şakırtı kopardı, uzadı makarası. Kedi durdu tekrar, bakışları siyaha çaldı. Ceketini giydi adam. Kapıyı vurdu çıktı. Kanarya sustu aniden, sesi perdede asıldı. Kedi hareketsiz kaldı, kuyruğu indi. Bakışları kapanan kapının karanlığında karardı.

Sabah iniyordu...

Akın Yazıcı

5 Ocak 2017/İzmit

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..