Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Adliye sarayının içinde kayboldum...

Adliye sarayının içinde kayboldum...
 

İstanbul Çağlayan'daki Avrupa'nın en büyük adliye sarayı


Ülkemizde hukuk sistemi kaplumbağa hızıyla ilerlerken Adliye saraylarımız bütün haşmetiyle yükselmeye devam ediyor. Dün yolum Çağlayan'da yeni hizmete giren Avrupa'nın en büyük adliye sarayı olarak adlandırılan adliye binasına düştü. Şunu hemen söyleyeyim ki, ben gerek Türkiye'de gerekse yurdışında böyle büyük bir kapalı kompleksin içine daha önce girmemiştim.

Kapıdan girmeden önce x-ray cihazını geçen herkesin pantolonlarını yukarı çektiklerini görünce önce şaşırdım ama güvenlik görevlisi cebimdeki madeni eşyalar dışında kemerimi de çıkarmamı söyleyince, bunun nedeni belli oldu.

Binadan ilk defa içeriye giren herkes, 4 Ana blokla ilgili levhaların üzerindeki şemaları okumak suretiyle gidecekleri yeri öğrenmeye çalışıyor, ama buna rağmen birçok kişi danışmadan ek bilgi almak zorunda kalıyordu.

Avrupanın en büyük adliye sarayı olan dev kompleks 19 kat ve birbiriyle bitişik 19  bloktan oluşurken, farklı kat ve bloklarda  73 adet asansör ve 48 adet yürüyen merdiven bulunuyordu. Kompleksin içinde 326 duruşma salonu, 267 savcı odası, 442 hakim odası, 354 kişililk konferans salonu ile 4 adet 50’şer kişilik seminer salonu yer alıyordu.

İstanbul'un Avrupa yakasında değişik ilçelerde parça parça hizmet veren bütün adliye kurumları bu binada toplanmış. Bu binada en çok beğendiğim Adliye binasının herkese açık modern tuvaletleri oldu. Çünkü eski binalarındaki tuvaletleri sadece adliye personeli kullanıyordu.

Ben dördüncü blok, ikinci kata çıkacaktım. Blok bağlantılarının nerede olduğunu bilmediğim için herkes gibi danışmadan gideceğim yeri sordum. Koridorun sonundan ikinci kata çıkmam istendi. Koridor dediğimiz yerin uzunluğu ise tahminen 300 metre kadardı. Asansör yerine yürüyen merdivenlerle iki kat çıktım. Etrafı dolaşmama rağmen  aradığım yeri bulamamıştım. Danışmada da soracak kimse yoktu. Orada bir çaycı görüp, iş mahkemesinin ikinci katta olduğunu söylemişlerdi ama bulamadım deyince, çaycı benim çıktığım katın sıfırıncı kat olduğunu söyledi. Demekki giriş İkinci bodrumdan başlıyordu, ama girdiğimiz yerde orasının ikinci bodrum olduğuna dair bir tabela yoktu. Bu nedenle iki kat daha yukarı çıkmak zorunda kaldım.Neyse ki yürüyen merdivenler çalışıyordu. Bütün mahkemeler aynı binaya toplanınca, mahkemelerin isimleri de değişmişti. Örneğin Beyoğlu İş Mahkemesi, İstanbul 10. İş mahkemesi olmuştu. Birkaç yere sorarak eski mahkemelerin yeni adını da öğrendikten sonra ilgili mahkemelere giderek dosyaları inceleme olanağım oldu.

Bu kadar güzel binalarda gönül isterdi ki, davalar da binalara uygun olarak süratle sonuçlansın. Benim açtığım davanın sonuçlanması başka bir davanın sonucunu beklemekteydi. O dava ise yaklaşık 11 yıldır devam ediyordu. Ne var ki Yargıtay'a gitmiş olan dosya 3 yıldır ilgili mahkemeye ulaşmamış ve zaman aşımına uğramıştı. Dosyanın zaman aşımına uğradığına dair yazı bile ilgili mahkemeye gelmemişti. Bu nedenle açtığım davanın sadece yeni duruşma gününü öğrendim. O tarih de 7 Şubat 2012 tarihiydi. Anlaşılan bu dava bir 10 yıl daha sürecekti.

Labirent gibi yerlerden geçtikten sonra 4 kat aşağı inip, 300 metrelik koridoru geçip adliye çıkışında metrobüs durağına geldim. Metrobüs beklerken durakta bir bilbord gördüm. Bilbordda bir televizyon kanalında yeni başlayan bir dizinin tanıtımı vardı. Aşağıda yazdığım o dizinin ismi, bizim mahkemelerimize düşen insanlarımızın tanımına birebir uyuyordu.

"BİR ÖMÜR YETMEZ"

 

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..