Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '10

 
Kategori
Tarih
 

Ah Sarıkamış

Ah Sarıkamış
 

Gittiğinde karakıştı…

Doksan bin kardelen, boyuna ulaşan karın altında sıkıştı..

Gece zifiri karanlık…

Dolunayın ışığı düşmüş Allahüekber dağlarına.

Yıldızlar can çekişiyor bulutların ardında…

Yer demir... Gök bakır…

Yazlık çarıkların içindeki ayaklardan başlıyor donmaya…

Ve sonra eller, bacaklar, kollar ve tüm vücut buz bağlıyor…

Allahüekber’de Antepli Eşber, Digorlu Şehmus, Ankaralı Burhan, Urfalı Duran donuyor…

Bir kardelen karın altında soluyor.

Bir kınalı kuzu nefesiyle açtığı yoldan cennete yol buluyor…

Eşber’in anası Antep’te karalar bağlıyor…

Ağıtlar yükseliyor Digor semalarında…

Ne yiğitti diyorlar komşuları öksüz Duran’ın… Ne filintaydı…

Ah fırsat bulsa da bir çarpışsaydı. Ama ne var ki tek kurşun bile atamadan dondu gitti karagözlü civanı Urfa’nın..

Tartışıyor tarihçilerşimdilerde… Doksan değildi, altmıştı, yok elliydi…

Otuz olsa ne fark eder… Doksan olsa ne fark eder... Yüz olsa, bilemedin üç yüz olsa…

Hepsi de donmayacak mıydı o soğukta...

Oralara yürünür mü o kılıkta???

Aç bilaç… Yayan yapıldak…

Ah Sarıkamış.

Her Aralık ayının son haftasında içimize bir kor gibi düşersin… Düşersin de o civanların donmuş bedenleri yüreğini dağlar bu necip milletin…

Hele Rus Kurmay Başkanı Pietroviç’in anılarında geçen bir manzara var ki Niyazi-i Mısri’nin dediği gibi ciğer büryan, akıl hayran kalır okurken…

Kar insan insan boyuna ulaşmıştır.

Kafkasya dağları bembeyaz bir örtüyle örtülüdür. Bu dağları bilmeyen Anadolu çocuklarının yazlık elbiselerle buralarda ilerlemesi mümkün değildir. Ama Enver Paşa inadında direnmekte, geri döneni vurun diyerek bu tabiat şartlarında ulaşılması mümkün olmayan Sarıkamış’a varmayı hedeflemektedir.

Sonuç: Hüsran… Sonuç: Felaket…

Tabiatın güç şartlarını yenebilen az sayıda kahraman Mehmetçik mevzi çatışmalarda destan yazsa da, askerimizin çoğu karakışa, soğuğa teslim olmuş, donarak can vermiştir sonuçta.

Sarıkamış’a ulaşan bir avuç askerimiz ise orada ölüme teslim olmuştur…

“Onları teslim alamadım” diyor, Pietroviç…

Ve gerisini onun anılarından dinleyelim:

“İlk sırada diz çökmüş beş kahraman. Omuz çukurlarına yasladıkları mavzerleri ile nişan almışlar. Tetiğe asılmak üzereler. Ama asılamamışlar. Kaput yakaları, Allah’ın rahmetini o civan delikanlıların yüreklerine akıtabilmek istercesine semaya dikilmiş, kaskatı... Hele bıyıkları, hele hele bıyıkları ve sakalları! Her biri birer fütuhat oku gibi çelik misal.Ya gözler?.. Dinmiş olmasına rağmen şu kahredici tipinin bile örtüp kapatamadığı gözleri!.. Apaçık!.. Tabiata da, başkumandana da, karşısındaki düşmana da isyan eden ama Allah’ına teslimiyetle bakan gözler... Açık, vallahi apaçık!..

İkinci sırada öyle bir manzara ki, hiçbir heykeltraş benzerini yapmayı başaramamıştır. O ürkütücü ayaza rağmen, sağlarında fişekleri debelenerek üzerlerinden atmaya tenezzül etmemiş iki katırın yanında başları semaya dönük, altı masal güzeli Mehmed... Sandıkları bir avuçlamışlar ki, hayatı biz ancak böyle bir hırsla avuçlayıvermişizdir. Öylesine kaskatı kesilmişler.

Ve sağ başta binbaşı Mustafa Nihat. Ayakta... Yarabbi, bu bir ayakta duruştur ki, karşısında düşmanı da, kâfiri de, lanetlisi de Allah’ın huzurunda diz çöküş halinde gibi. Endamı, düşmanı dize getiren bir tekbir velvelesi gibi. Belinde, fişeklerinin yuvalarını tipi ile kapatmaya bütün gece düşen kar bile razı olmamış. Sol eli boynundaki dürbünü kavramış. Havada donmuş, Kale sancağı gibi... Diğer eli belli ki, semaya uzanıp rahmet dilerken öylesine taşlaşmış. Hayrettir, bası açık. Gür erkek kömür karası saçları beyaza bulanmış...”

Ve Moskova’daki askeri müzede sergilenen bu satırların sonu söyle biter: “Allahuekber Dağları’ndaki Türk müfrezesini esir alamadım. Bizden çok evvel Allah’larına teslim olmuşlardı.24.12.1914 Perşembe.” Kaynak: Muzaffer Taşyürek-Semerkand Dergisi 12/2000

 
Toplam blog
: 79
: 717
Kayıt tarihi
: 30.12.07
 
 

1963 K. maraş doğumluyum. Bir kamu üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Muayyen zama..