Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '12

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Ahan gene

Ahan gene
 

Yeşilin her tonu


1970li yıllarda çocukluğumun geçtiği Kafkame köyünde Çağrankaya Mahallesi Merkez Camisinin üstünde ismini kuni diye ifade edilen yükselti yerinde kerpiç evinde yalnız yaşayan ve hafızamda bugünkü kadar aydınlık berrak yer bırakmış beyefendi bir yüzü size tanıtarak başlamak istiyorum yazıma.


Bize göre öteki mahallenin (zafer Mahallesi) sınırında çedak diye adlandırdığımız mevkide Biberoğlu Kasım Ağanın Konağının harabe halindeki yüksek duvarları ile ahminlerinin duvarları arasında kalan yolda naylon topla futbol oynadığımız yıllardı.


Yaşamı ve yaşama ait çelişkileri yeni yeni algılama sürecindeydim o zamanlar. Çelişkiler derinleştikçe bendeki algılama ve anlama sezilerim daha da belirginleşiyordu. Naylon topla futbol oynadığımız yolun doğrultusunda Topsakalın Süleyman Amcanın çayırının eğimi, topumuz kaçtığında topu ucuna kadar indiriyor veya ucuna dahi tutmadan daha aşağılara doğru yuvarlıyordu. Zaman zaman ise her daim topu olan Selimi, (ORAL) maçta iyi oynayamadığından dolayı futbol dışına çıkardığımızda topu alıp gitmesi veya topun kaçması sonucu geçen sürede maç tatil edilirdi. Bunlar bize çocukluğumuzda yaşadığımız, arazi eğiminin ve yoksulluğun dayattığı bir zorunluluktu.


Topu bekleme esnasında veya çelik çomak, milo, kız taklası, yakar top, ebelemece oyunlarını oynarken veya taş üzerinde oturup konuşurken, kuniden aşağı doğru şık giyimli, mağrur, bilim adam edalı, filozof düşünceli, Nobel ödülü almış edebiyatçılara taş çıkartacak düzeyde sanatsal konuşan bir beyefendinin ağır adımlarla yanımıza yaklaştığını görür, ben ve tüm oyun arkadaşlarım onunla selamlaşmayı çok içten ister ve bunu protokol töreni ciddiyetinde gerçekleştirirdik. Şu an bile dahi zor karşılaşacağımız, düzeyli, nazik konuşması ve tavrı ile eski İstanbul beyefendilerinden çok daha fazlasını üzerinde taşırdı. Kimdi bu beyefendi methiye düzdüğüm kişi? Evet bu beyefendi köyümüzde bilinen adı ile Deli Nejmuttin idi.
Bildiğim hikayesi, beni halen en çok derinden etkileyen dramatik aşk hikayelerinden biri olarak belleğimde yer etmiştir. Beyoğlunda terzilik yaparken aşık olduğu kızı elde edememe ve kavuşamamıdır onun hikayesi basit ifade ile. Aslında aşkın öyküsü değildi beni etkileyen, esas etkili olan Onun aklını doğrultusundan çıkaran ve onun bu beyefendi kişiliğini heyezanlara sürükleyen aşkın korkunç etkileme gücü olsa gerek. Aşkın bir insan üzerindeki sonuçlarını deneysel olarak görebiliyordum. Amasyada; Ferhatın şirin için dağları deldiğini gördüğüm gibi bir aşktı belki de bu.


Sevgi ve şefkat dolu olduğunu konuşmalarından ve mimiklerinden anlardım. Çocukken ona çok derin saygı ve sevgi beslerdim. Konuşmasındaki tavrının duruluk, ahenk ve dinginlik, saf, temiz özellikler taşıması, ona olan saygımı daha da arttırırdı. Ve onun bu temiz özelliklerini kötüye kullandığımızı hatırlıyorum şimdi. Babamızın kazaya gitmediğinden dolayı kendisinden sigara istediğimizde ise, mahcup bir tavırla kendisinin de çok sigarası olmadığını üzerinde bulunan yarım paketten biraz az sigara paketini bize uzatarak Babamıza selam söyleyerek bizi uğurlamasını anımsıyorum şimdi hüzünle.


Ancak dedim ya çelişki; bir başka gün ise çok hızlı yürüyerek kendi kendine bağırarak öfkeli konuşması, yürüme doğrultusunu sürekli değiştirmesi, yürüdüğü yöne dik açı ile dönerek bağırtı halinde el kol sallaması, içsel dünyasında biriyle kavga eder durumda olması, bakışlarındaki değişkenlik, yüzünün ifadesinin binlerce parçaya ayrılmış hal alması benim hayranlık duyduğum bu insandan korkmama neden olurdu.


Bizden büyük ağabeylerimizin onu kızdırma çabalarının her başlangıcında, red edici bir ruh hali ile, çaresiz bir şekilde serzeniş ifadesi ile, ruhunun derinliklerinden gelen bir tepki ile söylediği “AHAN GENE” ifadesi yaşayacağı olaya ve sürece karşı hoşnutsuzluğunu dile getiren, eylemsizlik dışında iki kelime idi.


Kuninin tepesinden öteki mahallenin perspektifinden İkizdere Vadisine bakarken, Karadeniz ile gök semanın oluşturduğu ufuk bize hangi duygu selini yaşatıyor, hangi ruh halini kazandırıyordu? Tarif edilemez lirik bir haldi bu. Kerpiç evin, ham bağının üstünde zemin katında bulunan taş ocağındaki ateşliğin içerisinden bacaya doğru asılan zincir, ateşin dumanını yüzeyine benliğine çeke çeke kararmıştı. Ateşin üzerindeki zincire asılı olan gügümün içindeki su, kazanın içindeki poti ateşin gürgen odunundan oluşan ısıya dayanamıyor kısa zamanda kaynıyordu.


İkizdere vadisinde doğa, insanlara sert yaşam koşulları sunuyor, insanları daha da güçlendiriyor, dövülen bir tırpanın, orağın kesme yeteneğinin artması edası ile insanları keskinleştiriyordu. Bu koşullar altındaki insanın mücadele azmi tavan yapmış olmalı idi.
Doğanın sert koşulları ile güçlenen, gürgen odunun ateşinde ısınan, örsün üzerinde sürekli dövülerek keskinleşen, tropik amazon yağmurlarına benzeyen yağmuru ile yazın insanı kaplayan tüm derisinden ter boşaltan nemi ile ıslanan, karın dağdaki vahşi hayvanları yaşam alanlarına indirebilen tipisi ile beslenen, baharda yeşilin her tonu ile bezenmiş kokuyu alan İkizdere İnsanı ne yapacak?
Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...
İnsanlarımız; İkizderenin ana koluna saldıranlara yaptığı gibi, ekolojik anlamda harika bir vadi ve ikizdereyi oluşturan ana kollarından biri olan Cimil Deresine de yapılan saldırıyı, Tevfik Fikretin yukarıdaki ünlü dizelerine uygun olarak evet onayı ile yiyin mi diyecek ya da Deli Nejmuttin Amcanın kendisine ufak yollu sataşanlara atalet dolu yılgın, yorgun, bitkin, sevdiği kadına aşkından dolayı akıl birliğini kaybetmiş, zayıf iradeli bir şekilde “AHAN GENE” diyerek saldırıyı geçiştirip alan yine yiyicilere mi bırakılacak ?


Yoksa; İnsanlarımız, doğanın kendisine kazandırdığı üstün özellikleri kullanarak mücadelemi edecek?


Nizamettin BİBER
Uzman İnşaat Mühendisi

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..