Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '13

 
Kategori
Güncel
 

Ahlaklı Ahlak

Ahlaklı Ahlak
 

Ahlak


Toplumu belirleyen temel kurallardan biri olan ve günlük yaşamımızda belki de en çok kullandığımız, dinlediğimiz kavramlardan birisi de ahlaktır. Parlamenter ahlaksızlığın içinde yüzüyorlar ya da komşumuzun kızı ve genci ahlaksız davranışlar içinde de bulunuyor vb. yönlü sözler sarf etmek ve ahlaklı bir toplum yaratmanın gereği üzerine çok vurgu yapmaktan geri kalmayız. Peki üzerinde çok sık durma ihtiyacı duyduğumuz ahlak nedir? Ahlak ya da etik insanların toplum içindeki davranışlarını düzenleyen kuralların bütünüdür. Ahlak, insanların doğru ve yanlışı, iyi ve kötü, onur ve onursuzluk gibi görüşlerini belirler. Hukuki kurallarda farklı olarak ahlak kurallarını yazılı yasalar saptamış değildir, fakat bunlar kamuoyu, gelenek, alışkanlıklar, eğitim ve insanların iç tepkileri tarafından oluşturulur ve sürekliliği sağlanır. Ahlak kuralları insanın topluma karşı, başka ülkelerin halklarına, ailesine ve diğer insanlara karşı tutumunu belirler. Sonuçta, ahlakın tartışıldığı her yerde insan unsuru belirleyicidir.

Elbette insan toplumu ortaya çıktığında ahlakta belirdi. Gerçekte toplum üyelerinde ahlak kurallarıyla ifade edilen bir takım yükümlülüklerin yerine getirilmesini istemektedir. Bu kurallar üretimde değişmeler ve her şeyden önce üretim ilişkilerindeki değişimin etkisi altında toplumla birlikte evrimleşti. İlkel komünal toplumda ahlak kuralları toplumun tüm üyeleri için aynı idi. Fakat sınıflar ortaya çıktığında bu kurallar belirli bir sınıfın çıkarlarını dile getirmeye başladılar. Ahlak sınıfsal bir nitelik kazandı. Uzlaşmaz sınıflara bölünmüş toplumda sömürücülerin ahlakıyla sömürülenlerin ahlakı birbirinden farklı oldu. Egemen sınıfların ahlakı toplumda egemen durumda olup, köleci toplumda köle sahiplerinin, feodal toplumda feodal derebeylerinin ve burjuva toplumunda kapitalistlerin ahlaki egemenliği söz konusudur. Kölelerin, köylülerin ve işçilerin ahlak kuralları ve ilkeleri toplumda egemen ahlak kurallarının karşıtı olarak gelişti. Üst yapının bir unsuru olan ahlak toplum hayatının tüm yönlerini etkisi altına aldı İnsanlarla emek, insanlarla mülkiyet arasında yarattığı ilişkiler aracılığıyla ekonomiyi etkiledi. Sosyalist mülkiyet kutsal ve dokunulmaz ilan eden komünist ahlak bununla sosyalizmin ekonomik temellerini savunmaya geçti. Ahlakın politikayla da doğrudan ilişkiye girdi. Devletin herhangi bir siyasal eylemi toplum üyelerinde bir ahlaki yargıya, bu eylemin onaylanmasına ya da karşı çıkılmasına yol açtı ya da bu politik eylemin kitleler tarafından onaylanmasının bu eylemin başarısında önemli bir etken olması doğal hale geldi. Çağımızda ise toplumlarda iki zıt ahlak birbiriyle çarpışır durumda; bunlar burjuva ahlak ile sosyalist ahlaktır. Özü ve yerine getirdiği görevler farklı olan bu iki ahlaktan Burjuva ahlakı; toplumun gelişmesinde gerici rol oynadı. Özel mülkiyet ve sömürüyü savunmak ve meşru, doğal göstermek, kapitalizm ahlakının temeli oldu. Hem cinslerine sevgi duyma, kapitalizm koşullarında kötülüğe şiddete karşı koymama gibi ahlak kuralları vaaz eden dini ahlak, emekçileri sömürücülere karşı mücadeleden vazgeçirmeye çalıştı, onları dünyadaki itaatkarlıkları, kanaatkarlıkları ve sabırlarının ödülü olarak ölümden sonra cennette yaşayacakları hayatla ilgili hayal ürünü vaatlerle kandırdı.

Burjuva ahlak özel kapitalist mülkiyetin egemenliğiyle belirlendi. Özel mülkiyet insanları böldü, parçaladı ve birbirine düşman etti, pek kutsal sermayeye ve kar uğruna mücadelede birbirine rakip duruma getirdi. Kar yarışında, kapitalist tüm insani ahlak kurallarını ayakları altında çiğnedi. Kendini çevreleyen insanların, ülkesinin ve tümüyle toplumun içinde bulunduğu durum ve geleceği onun asla umurunda bile değildi. Bencil çıkarlarını her şeyin üstünde tuttu. Burjuva ahlakının temel ilkesi mutlak bireycilik olan “İnsan insanın kurdudur”, “herkes başının çaresine bakar, tanrı herkesi gözetir” gibi ilkeler burjuva ahlakı tarafından ortaya atıldı. En yüksek ahlak ölçüsü para olan, her şeyin satıldığı ve alındığı, sevginin ve onurun, insanların namusunun ve vicdanının satılık olduğu, özel mülkiyetin hüküm sürdüğü bir toplumda başka türlü kurallar var olamazdı. Bireycilik, bencillik, kar hırsı daha büyük karlar elde etmek için duyulan açlık, düşmanlık ve rekabet burjuva toplumunun ahlakının temeliydi. İnsanların insan tarafından sömürülmesi burjuva toplumunda ahlaka karşı yapılan en vahşi saldırı halini aldı.

Komünist ahlak ise, toplum üyelerinin mutlak çoğunluğunun çıkarlarını, tüm emekçilerin çıkar ve amaçlarını dile getirdi. Komünist ahlak, kitlelerin sömürüye ve zulme karşı mücadelelerinde oluşturdukları ahlak kurallarını içerdi. Bu kurallar; cesaret, namusluluk, büyüklere karşı saygı, küçüklere sevgi, açıklık, iftiraya, kıskançlığa karşı kin gibi insanların tavırlarıyla ilgili bazı temel yükümlülükleri kapsadı.

Komünist ahlak, kapitalist dönemde ortaya çıkıp; işçi sınıfının sömürüye ve eşitsizliğe karşı çıkışının, dostluk, kardeşlik, işbirliği ve kapitalist kölelikten kurtulan insanların karşılıklı yardımlaşması ilişkilerine dayanan ortak kurallar ortaya koyma arzusunu ifade etti. Fakat, kapitalist toplumda işçi sınıfının ahlakı egemen değildir. Bu ahlakın egemenliği ancak kapitalizmin ortadan kaldırılmasında ve sosyalist toplumun kurulmasında gerçek ifadesini bulabilirdi. Leninin ifade ettiği gibi komünist ahlak, proletaryanın sınıf savaşımına bağlıydı. Komünist ahlakın temelinde komünizmi kurmayı güçlendirme ve sonuna kadar sürdürme mücadelesi yer almaktaydı. Komünist ahlak kolektivizm ilkesinden hareket ederek görev, bilinç ve onur sorununu çözmeye kalktı. Komünist ahlaklı kişi, toplum için, halkın davasının zaferi için elinden gelen her şeyi yapan kişi olarak tanımlandı Komünist ahlak, yaşlı insanlara, çocuklara, kadınlara karşı nazik davranışları, halkın değerlerine saygılı davranmayı, kadın-erkek ilişkilerinde aşka ve kurallı davranışa önem verdi ve insan karakterini şu noktalarda etkiledi: Namusluluk, açıklık, ahlak, temizliği, toplumsal ve özel yaşamda sadelik ve alçak gönüllülük, adaletsizlik ve haksızlığa, tembelliğe, yalana, hırsızlığa, ikiyüzlülüğe, halka üstten bakmaya, onursuzluğa, aç gözlülüğe ve gelecek hırsına karşı mücadeleydi.

Günlük yaşamda, “ahlaklı bir insan” ya da “ahlaksızın tekidir” gibi ifadeler kullanırız. Peki, bir davranış biçimi ya da bir kişi neye göre “ahlaklı” ya da “ahlaksız” olur? Diğer bir ifade ile, tüm toplum için tek bir ahlak anlayışı mı vardır? Bunu cevaplayabilmek için önce “ahlak nedir?” sorusuna cevap verelim.

Ahlak, bir insanın davranışlarını dile getiren Arapça “hulk” sözcüğünün çoğuludur. Materyalist Felsefe Sözlüğü'nde şöyle tanımlanır; “Ahlak, insanların gerek birbirlerine, gerekse topluma karşı ödevlerini belirleyen insan davranışları ile bir arada yaşama kurallarının, standartlarının bütünüdür.”

Felsefe Ansiklopedisi'nde ise “Belli bir toplumun, belli bir döneminde bireysel ve toplumsal davranış kuralları.” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım, belli bir toplumdaki gelenek, görenek ve alışkanlıkları da içermektedir.

Her toplumsal kesimin davranış kuralları bir olmayıp İşçi sınıfının ahlak anlayışında yeri olmayan bir davranış, burjuvazi için ahlaksızlık olarak görülmeyebilir. Emek sömürüsü, burjuvazinin varlık koşuludur, fakat, proletarya için kabul edilemez bir ahlaksızlıktır. Burjuvazinin ahlakında ölçü kendi çıkarlarıdır. Kâr getiren her şey meşru görülür. Her şey para ile alınıp satılan bir metadır. “Adaleti” bile alınıp satılan bir meta haline getiren, kadını bir meta olarak pazara çıkaran burjuvazidir. İşçi sınıfının ahlaksızlık olarak gördüğü davranışlar, burjuvazinin ahlak anlayışında “cinsel özgürlük” olarak kabul görür. Proletarya, yolsuzluğu, dolandırıcılığı, soygunu, talanı ahlaksızlık diye tanımlarken, bunların burjuvazinin ahlakının bir parçası olduğu tartışmasızdır.

Peki bu farklılık nasıl açıklanır? Ahlak, sınıfsal bir özellik taşır ve ahlak'ın içeriğini ve şekillenişini belirleyen, toplumsal yaşam koşullarıdır. Engels, ahlakın sınıfsallığını, “Anti-Dühring” adlı eserinde şöyle ifade ediyor; "… toplum şimdiye dek sınıfsal çelişkiler içinde gelişmiştir, ahlak da daima sınıfsal olmuştur: Bu ahlak ya egemenliği ya egemen sınıfların çıkarlarını haklı göstermiş ya da baskı altında bulunan artık bu egemenliğe karşı yeterli derecede sağlamlaşmış olan sınıfın nefretini ifade etmiş ve baskı altındakilerin ilerideki çıkarlarını savunmuştur.”

Burjuvazi, ahlakın sınıfsal karakterini gizlemeye, sanki her kesim için tek bir ahlak ölçüsü, tanımı varmış gibi kabul ettirmeye ve ahlaksızlığı, tüm insanlara ait bir davranışmış gibi göstermeye ve böylece meşrulaştırmak için amansız bir mücadele verir. İster ki, burjuvazinin ahlakını yansıtan bireycilik, çıkarcılık, dolandırıcılık gibi olumsuzluklar, insanların doğasında var olan özelliklermiş gibi görülsün. Bunların kapitalist sistemle bağı kurulmasın. Oysa bu doğru değildir. Sınıflı toplumlarda ahlak, ezen ve ezilenlerin ahlakı olarak biçimlenir. Sömürü ilişkileri içinde şekillenen burjuva ahlakı, toplumun daha rahat sömürülebilmesi için de bir araçtır. Buna karşı proletaryanın ahlakı ise, insanlığın geleceği ve toplumun mutluluğuna, bu anlamda da insanlığın kurtuluşuna hizmet etmeyi amaçlar.

Ahlak, sınıflara göre farklılık gösterdiği gibi, sınıflar mücadelesinde de önemli bir rol üstlenir. Burjuvazi, kendi “ahlakını” tüm topluma yaymaya, halk üzerindeki hegemonyasının bir aracı olarak kullanmaya çalışmaktadır. Proletarya ise, burjuvazinin bencil, bireyci ahlakının karşısına toplumsal çıkarları ön planda tutan kendi ahlak anlayışını çıkarır. Bununla birlikte, burjuvazinin egemen olduğu kapitalist toplumda, halk kitleleri de burjuvazinin ahlakından şu ya da bu düzeyde etkilenir. Bu nedenle de, burjuvazinin ahlakını yansıtan kimi davranış biçimlerinin halk içinde de görülmesi, ahlaksız ahlakı desteklemesi ve yüceltmesi onların burjuvazinin ahlakına özgü davranış biçimleri olduğu gerçeğini değiştirmez.

Ahlak, maddi yaşam koşullarına bağlı olarak şekillenen bir davranış biçimi ve kurallar bütünü olduğuna göre, maddi yaşam koşullarının değişmesine bağlı olarak da değişmektedir.Örneğin “bencillik insanın doğasında var, insan var olduğu sürece de var olmaya devam edecek” gibi değerlendirmeler gerçeği ifade etmemektedir.

Günlük yaşamda halkın kullandığı “ahlak”, “ahlaksızlık” kavramları da, halkın namus, dürüstlük gibi genel ahlaki değerleri baz alınarak kullanılmakta ve “Ahlaksız bir insan” denildiğinde, şu ya da bu konuda halkın ahlaki değerlerine aykırı hareket eden bir insan olduğu anlatılmak istenmektedir, tersinden “ahlaklı bir insan” ifadesi de, halkın ahlaki değer yargılarına uygun hareket eden insanlar için kullanılmaktadır. Halkın mevcut değerlerinde, davranış ve düşüncelerinde, burjuva ahlakının uzantısı olarak yanlışlıklar, çarpıklıklar olsa da, halkta esas olan, zulme, adaletsizliğe, haksızlığa, namussuzluğa karşı olan ahlaki değerler olmalıdır.

“Ahlak kanunlarını çiğnemeye hiç gelmez, hemen öçlerini alırlar.” Leo Tolstoy

“Ahlakın çoğaldığı yerde devletin masrafı azalır.” Corci Zeydan

“Memleketler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çökerler.” Cicero

“Adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur.” Montaigne

“Hiçbir mücadele yoktur ki, ahlak esasına dayanmadan ilerleyebilsin.” Mustafa Kemal Atatürk

Ahlaksızlığın, yozlaşmanın tavan yaptığı, toplumu düzenleyen tüm normların ve değerlerin erozyona uğradığı Ülkemizde, Ahlaklı ahlakın egemen olduğu bir Türkiye’de yaşamak en büyük ümidim ve dileğimdir.

Nizamettin BİBER  

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..