Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '14

 
Kategori
Edebiyat
 

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Kadınları

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Kadınları
 

        “Mümtaz için kadın güzelliğinin iki büyük şartı vardır. Biri İstanbullu olmak, öteki boğazda yetişmek.”  (H-s.75)

        Tanpınar’ın kadını tam da budur aslında.  İstanbullu olmak demek, İstanbul kadar güzel olmak demektir. Hatta yeni açmış bir erik ağacı kadar güzel olmak… Onun gibi büyüleyici, vazgeçilmez, kendine özgü olmak demektir. Ve kadınlar sadece yaşarken değil ölürken de güzeldir: ”Fakat Nevzat güzeldi. O gün büsbütün güzeldi. Hiç yaşamamış şeyler gibi güzeldi.  Hayatın eşiğinde, düşüncenin eşiğinde son bir defa için gördüğünüz şeyler gibi güzeldi.”(A K-s.50)

        İlle de kumraldırlar. Dört büyük romanının kadın karakterleri; Nuran, Atiye, Sabiha ve Leyla kumraldır. Çoğu zaman Norm karakterler dışındaki kadınları da kumraldır Tanpınar’ın. Örneğin, Aydaki Kadın’da Leyla’nın davetindeki bir misafir kadından şöyle söz eder: “Beje yakın kahverengi, göğüslerine ve arkadan yarı beline kadar açık elbisesi koyu buğday teniyle adeta bütünleşiyordu. Kumral saçları bu ısrarı daha koyu bir notta noktalıyordu.”

       Eğitimlidir. Kültür, sanat ve musikinin ince ince  işlediği bir nakıştır Tanpınar’ın kadını. Bir çoğu hem Mevlevi hem Bektaşidir. Batılı olduğu kadar gelenekçidir de. Hayatın merkezidirler. Varlıkları her şeyi değiştirir. Hepsi yazar tarafından idealize edilse de  kendi içlerinde hep bir çatışma yaşarlar.

        Ve nedense Tanpınar’ın kadını hep “Norm” karakterdir.

        Birinci karakter olarak ele aldığı erkekler bu güçlü kadınlar tarafından hep yenilgiye uğratılmışlardır. Belki de “Yenilgi” yerine “Mutsuzluk” sözcüğünü kullanmak daha yerinde olur.  Atiye’nin güzelliği karşısında Behçet’in ezikliği, Nuran’ın Mümtaz’ı terk edişi, Sabiha’nın tercihleri bize gösteriyor ki, kadınlar bazen güzellikleriyle, bazen tercihleriyle bazen de eskide kalmış marazi aşkları yüzünden istemeden de olsa acı çektiriyorlar. Ve elbette bu arada kendileri de acı çekerek mutsuz oluyorlar.

         Tanpınar, eserlerinde kadınları ikinci sırada tutmasına  karşın, hep göz önünde olmalarını  ister. Olay örgüsünün içindedirler. Yaşadıkları geçici mutluluklar dışında erkek karakterle birlikte mutsuz olurlar ve aşık oldukları erkekle değil hep başka biriyle evlenirler. Tanpınar’ın böyle yaparak olayları dramatikleştirmek istediği ortadadır. Bu güzel kadınların neden mutsuz olmasını ister, bilinmez.

 Belki de böyle daha da güzel gözükürler gözümüze. “Özentisiz, telaşsız, büyük ve geniş suları dibi görünecek kadar berrak, bir nehir gibi hayatın ortasından hep kendisi gibi sakin, besleyici akan”   kadınlardır, onun kadınları.

       Bakışlarını, saçlarını, yüz ifadelerini anlatırken divan şiirindeki sevgili tasvirlerini çizer sözcüklerle. Onun Cemal’in ağzından Atiye Hanımı anlatışı şiir güzelliğindedir: “Solgun yüzlü, ağır kumral saçları bir bağ bozumu gibi omuzlarına yığılan, gözlerinin içi güneşte ince saman çöpleri çıtırdıyormuş gibi pırıl pırıl tutuşan bir kadındı.”(SD s.9)

      Tanpınar,”En parlak mücevherlerden, en keskin kılıç parıltısına kadar değişen gözleri vardı” diye anlatır Nuran’ı da. Ve bakışlarındaki ışığın Boğaz sabahlarındaki gibi perde perde değiştiğini…

 Bu arada kadınların güzelliğini vurgularken bazen de abarttığını görürüz: “Kısık ve yeşil gözlerinde sonsuzluk yıkanıyordu. Yüzü, büyük ve ezeli Tavus’un içinde yıkandığı mücevher tas kadar güzeldi.” (Hikayeler s.244)  

     Tanpınar’ın kadınlarının en önemli özellikleri sanata ve müziğe aşina olmalarıdır denilebilir.  Sabiha’nın sahneye çıkan ilk Türk kadını olduğunu, Atiye Hanım’ın çalıp söylemese de musikiyi sevdiğini,  kayınpederi Molla Beyle saz alemlerine ve Yenikapı Mevlevihanesine gittiğini, Nuran’ın ve “Evin Sahibi”ndeki Zeynep’in güzel sesi ve musiki bilgisinin olduğunu biliyoruz.

Ama bu özellik Nuran’da doruk noktasına ulaşır. “Musikiden anlıyordu. Sanki güneş parçalarıyla dolu berrak, davudiye yakın sesi vardı.” (H s.142)  “Nuran ayrıca eski bir Bektaşi olan çok gezmiş, çok görmüş o anneannesinden duyduğu ve öğrendiği nefesleri, halk türkülerini bilirdi.”

      Tanpınar, bu güzel kadınları yüceltirken, bir yandan da onları, her an erkeklerin ellerinden uçup gideceklermiş gibi gösterir. Sevgisinden emin olunamayan kadınlar bir kaybedilme duygusuyla kıskanılır.

       Tanpınar’ın eserlerinde yarattığı kadın karakterler ana çizgileriyle böyledir ama  gerçek hayatta ki kadınına karşı bize hiç ip ucu vermez. O, kendi içinde, kadına bir yoksunluk duygusuyla, eksik bir anne şefkatiyle  yaklaşır. “Başını koyup sükun bulacağı” bir göğüstür aradığı.  Ama en sakin denizlerin bile fırtınalar yaşadığını bilirken, onun ruhunun en kuytu köşelerinde yaşanan uç duyguları yine kendi satırlarında okuruz: ”Dün akşam yemek yediğim yer çok güzeldi. Rüya gibi kadınlar vardı. Elli liraya hepsi hazırdı. Hatta kırka…” (Paris 9/17 Ağustos 1953 A.Cimcoz’a mektubundan)  

      Yaşamından akıp giden kadınlar yüreğinden çok dostlarına yazdığı mektuplarda kalmıştır. Bu yüzden onun kadınlarını dostlarına yazdığı mektuplardan tanımaya çalışırız. Tanpınar’ın hayatındaki ilk kadının izine  1937 yılında Ahmet Kutsi’ye yazdığı bir mektupta rastlıyoruz. Bu mektupta Ankara’lı bir kızdan söz eder. Ama henüz evlilik için uygun bir zaman değildir onun için. Kızın da onu uzun yıllar beklemeye niyeti yoktur… Yıllar sonra Beyoğlu’nda karşılaştıklarında kızın yanında kocası vardır. Ve adamı bir zamanlar sevdiği kadına hiç yakıştıramaz. Kendine önünde durduğu dükkanın aynasında şöyle bir bakarak söylenir: “Armudun iyisini… efendim ayı denilmez, maymun diyelim; yermiş!”

       Paris’ten Mehmet Ali Cimcoz’a yazdığı mektupta ise heykeltıraş bir hanımdan söz eder. S.Z  diyerek bahsettiği kadını şöyle tanımlar: “Fakat S’nin süzgün bakışı, ısırmak hissi veren çenesi, saçları, peltekliği. Hay yarabbim! Sure-i Fetih gibi kadın. Bir içim su.”  Tanpınar, 53 yaşındadır ve güzele duyduğu ilgi ateşi hâlâ yanmaktadır.

      Son söz olarak bir şey yazmak gerekirse, sanırım şunu söylemek en doğrusu olur: Onu hiçbir kadının evliliğe ikna edemeyişinin ve o büyük yalnızlığının nedeni,  eserlerinde altını çizdiği  o uzun koyu kumral saçlı, gözleri ışık saçan, sanata ve musikiye aşina bir kadının karşısına çıkmamış olmasıdır belki de…

        Kısaltmalar :

                               H.  Huzur

                               M.B  Mahur Beste

                              S.D  Sahnenin Dışındakiler

                              A.K  Aydaki Kadın  

           

Kaynakça:

1-Haluk Sunat / A.H.Tanpınar ve Yapıtlarına Bakış2-A.H.Tanpınar / Mahur Beste / Dergah Yay. 7. Baskı Ekim 2005-A

3- A.H.Tanpınar / Huzur / Dergah Yay. 14. Baskı Ekim 2005

4.H.Tanpınar / Sahnenin Dışındakiler / Dergâh Yay. 7. Baskı 2005

5-A.H.Tanpınar/ Aydaki Kadın / Dergâh Yay. 2. Baskı Mart 2009

6-A.H.Tanpınar / Hikayeler / Dergâh Yay. 5. Baskı Aralık 2002

 

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..