Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '14

 
Kategori
Öykü
 

Akrep dövmeli kadın…

Akrep dövmeli kadın…
 

Sol kolumu hissetmiyorum. Göğsümde de bir ağırlık var.  Aman Allahım! Kalp krizi mi geçiriyorum ne? Hey! Kimse yok mu? İmdat! İmdat! Biri hemen ambulans çağırsın.  Kurtarın beni!

Bağırıyorum ama sesim çıkmıyor. Neler oluyor?

O da ne?  Sesler duyuyorum.

Sizler de kimsiniz? Siz sağlık ekibi değilsiniz.  Beni nereye götürüyorsunuz?

Bu araç ambulans değil .  Cezaevi aracında ne işim var? Ben ölüyorum. Siz beni ceza evine mi götürüyorsunuz? İmdat! İmdat! Kurtarın beni.

Tarık ter içinde uyanmıştı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Henüz sabah olmamış, yarı açık perdelerin arasından sokak lambasının ışığı odayı hafifçe aydınlatıyordu.  Sol kolunu kıpırdatmaya çalıştı ama kolu uyuşmuş olmalıydı. Kolundaki  uyuşukluğu ve göğsündeki ağırlığın nedeni ise göğsünde yatmakta olan kadındı. İlk evlendiklerinde karısı hep kolunda yatardı ama, evlilikleri ilerledikçe her ikisi de yatağın iki ucunda birbirlerinden uzakta yatıyorlardı. Şimdi kolunda yatmak nereden aklına gelmişti?

Karısıyla uzun zamandır arası açıktı ve sık sık kavga ediyorlardı. Karısı saçlarını boyadığı zaman Tarık fark etmiyor, karısı Selin de “Evde başka bir kadın görsen, hiç yadırgamayacaksın” diyordu. Selin’in saçları kumraldı. Ne zaman sarıya boyatmıştı? Hiç farkında değildi. Sol kolu kadının ensesiyle saçları arasında kalmış, kadın ise göğsünde yan olarak yatıyordu.

Hafifçe kolunu geriye doğru çektiğinde, kadın uyku sersemi arkasını dönmüştü. Loş ışık altında gördüğü neydi öyle? Kadının sol kürek kemiğinin arkasında bir akrep vardı. Hem de kocaman bir akrep…Birden yataktan fırladı. Ayağa kalkmasıyla birlikte tekrar yatağa düşmesi bir oldu. Tekrar kadına baktı. O bir akrep değil, bir akrep dövmesiydi .  Üstelik o kadın karısı da değildi.  Akşam çok fazla içki içmiş olmalıydı. Birden başına şiddetli bir ağrı saplandı. Bu kadın da kimdi? Akşam neler olmuştu? Zihnini yorarak hatırlamaya çalıştı. Önce nerede olduğunu hatırlamalıydı.

Burası bir otel odasıydı. Yanında yatan kadın ise yabancı uyruklu bir kadın olmalıydı. Çünkü kadının boynundan sırtına  doğru kayan zincirinin ucu çarmıha gerilmiş İsa figürü taşıyordu. Peki bu kadınla ne  zaman tanışmıştı?  Dün gece işten çıktıktan sonra olanları biran önce hatırlamalıydı. Gözlerini kapadı, sakin bir şekilde dün gece olanları hatırlamaya çalışacaktı.

&&&&&&&

Dün akşam her zamanki gibi saat 18.00 de işyerinden ayrılmıştı. Avukat olan karısından önce eve gelmişti. Karısının işleri son zamanlarda çok yoğundu. Kendi işleri dışında kadınların mor çatı dedikleri kadın sığınma evinin fahri başkanlığını yapıyor, aynı zamanda boşanmak isteyen kadınların avukatlığını üstleniyordu. Tarık’ın kendi işleri de yoğundu. Evde doğru dürüst yemek yiyemiyorlardı. Karısı geldiğinde dışarıda yemek yemeyi teklif etmiş,  Tarık da yorgun olduğunu söylemişti.  Sonra araya başka konular girmiş,  birden tartışmaya başlamışlardı.  O arada karısı omlet yaparken, Tarık da ekmeği kesiyordu. Tartışma sırasında bıçakla hafifçe parmağını kesti.  Bıçağı bırakıp, banyoya elini yıkamaya gitti. Banyodayken de yüksek sesle tartışmaya devam ediyorlardı. Tarık “Yeter artık, ben gidiyorum” deyip, kapıyı çarpıp dışarı çıktı. Arabasının anahtarı içerde kalmıştı. Tekrar içeri girmek istemedi  ve  oradan geçen bir taksiye atlayıp, şoföre kendisini bir bara götürmesini söyledi.

&&&&&&&

“Barmen bana sert bir içki ver. Duble olsun”

“Hemen efendim”

Tarık içkiyi bir dikişte bitirdi.

“Bir tane daha doldurur musun?”

İkinci içkiyi de bitirirken, arkasından bir ses duydu.  Bu ses tatlı bir kadın sesiydi. Ama şivesinden yabancı olduğu belli oluyordu.

“Çok hızlı başlamışsın”

Tarık başını hafifçe yana çevirdi.

“Evet, canım biraz sıkkın da, sen de bir şey içer misin?”

“Kadın direkt siparişi barmene verdi.”

“Bir martini lütfen”

“Adım Anna, teşekkür ederim.”

“Afiyet olsun, Ben Tarık.”

“İstersen senin canının sıkıntısını  giderebilirim.”

Böyle başlayan konuşma kısa zamanda sıkı bir sohbete dönmüştü. Bir taraftan da ” Şu Ukrayna’lılar kısa zamanda nasıl Türkçe’yi öğrenebiliyorlar? Diye düşünüyordu. Almanya’da çalışan kuzeni 10 yıl önce bir Alman kızıyla evlenmişti. Kadın iki kelime Türkçe’yi zor konuşuyordu. Bu yüzden Almanların ırkçı olduğunu düşünüyordu. Ama Ukraynalılar, ve Ruslar birkaç ayda Türkçe’ye çok güzel vâkıf oluyorlardı.

O geceyi yakındaki bir butik otelde noktalamışlardı. Resepsiyondaki çocuğa gecelemelerinin kayıt altına alınmamasını rica etmiş, bunun için de dolgun bir bahşiş bırakmıştı.

Şu yabancı kadınlar işlerini gayet iyi biliyorlardı. Kültürlü insanlar olmalarının yanında seks konusunda da çok doyurucuydular.  Anna, Tarık’a o gece bütün sıkıntılarını unutturmuştu.

Şimdi ise başı şiddetli bir şekilde ağrıyordu. Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Yataktan kalkıp,  duşa girdi.

&&&&&&&

Duştan çıktığında masanın üzerinde iki kişilik kahvaltı duruyordu. Demek Anna da uyanıp, kahvaltının odaya getirilmesini istemişti.

“Kahvaltımızı edelim, ben de sonra duş alırım”

“Benim kahvaltıdan sonra hemen çıkmam gerek. Bugün bir toplantım var, geç kalmamalıyım. Sen istersen öğleye kadar kalabilirsin. Ben çıkarken hesabı öderim.”

“Tamam canım”

Tarık otelden çıkarken, hesabı nakit olarak ödedi. Hesabı kredi kartıyla ödeyip,  bu geceyle ilgili geride ipucu bırakmak istemiyordu. Çünkü kredi kartı ekstresi eve geliyordu. Karısıyla  ortak kartları olduğundan bu durum sıkıntı yaratabilirdi. Oradan bir taksiye atlayıp, işyerine gitti.

&&&&&&&

Toplantı saat 10.00 başlayacaktı. Toplantı öncesinde sekreteri, ziyaretçileri olduğunu söyledi.

“Şimdi toplantıya gireceğim. Daha sonra gelsinler.”

“Ama Tarık bey, çok önemli olduğunu söylüyorlar.”

“Kimmiş gelenler?”

“Cinayet masasından olduğunu söylüyorlar. Polisler yani.”

“Allah, Allah, polislerle ne işim olur ki? Tamam gelsinler bakalım.”

&&&&&&&

“Tarık bey!”

“Buyrun, benim.”

“Bizimle emniyete geleceksiniz.”

“Emniyete mi? Neden?”

“Çünkü bir cinayette birinci derece şüphelisiniz.”

“Güldürmeyin adamı. Kimi öldürmüşüm ben?”

Karınızı”

&&&&&&&

Devamı için lütfen tıklayın.  

Bu öykünün ne kadar süreceğini ben de bilmiyorum. Hatta katili bile şu anda bilmiyorum. Zaten bir bölüm yazmam bir haftamı alıyor. Ancak blog yazarları bu öyküye yorum yaptığında, sonraki bölümlerde öykünün içinde kendilerini de bulacaklar. Ama yorum yapmadan önce iyi düşünün. Çünkü yorum yaptığınızda   bu öyküdeki katil siz bile olabilirsiniz.

……………. 

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..