Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '14

 
Kategori
Öykü
 

Akrep dövmeli kadın (İkinci bölüm)

Akrep dövmeli kadın (İkinci bölüm)
 

Birinci bölüm için lütfen tıklayın

Uluslararası Bloggers Company, merkezi İngiltere’de olan çok uluslu bir şirkettir. Şirket, petrol, inşaat, otomotiv konusunda faaliyet göstermektedir. Şirket bünyesinde ayrıca Uluslararası Hukuk departmanı da bulunmaktadır. Bu departman şirketle ilgili hukuki problemleri çözme yanında, başka şirketlere de hukuki danışmanlık yapmaktadır.

Şirketin petrol işleri Newyork’dan yönetilmektedir. Bu bölümün başındaki kişi etrafta kendisini Newyorker olarak tanıtmaktadır.  Yıllar önce ABD’ye yerleşen Newyorker idari kadrosunu İspanyol asıllı elemanlardan kurmuş, bunların da özellikle bayan olmasına dikkat etmiştir.  Ancak Karadeniz’li eşinin korkusundan, bu ilgisi sadece iş çerçevesinde kalmaktadır. Bir petrol sondajı sırasında tesadüfen bulunan bir gömü sonrasında, hazine avcılığına da ilgisi artmıştır. Bunun için iki arkadaşıyla birlikte hazine haritaları çizmekte, bunları da el altından pazarlamaktadır. Gerçek adını ise sadece iş çevresindeki  yakın arkadaşları bilmektedir.

Şirketin yönetim kurulu başkanı bir İngiliz olmasına karşın, işler yönetim kurulu başkan vekili ve Genel Müdür Ata Kemal bey tarafından yürütülmektedir. Kendisi otomotiv sektörünün başında olmasına karşı, diğer birimlerin başındaki kişiler de idari bakımdan kendisine bağlı olarak çalışmaktadır.

 İki Almanya’nın birleşmesinden sonra o ülkede inşaat sektörü canlandığından dolayı şirket oraya yatırım önceliği vermiştir.  İnşaat sektörünün başına ise yıllar önce Berlin’e yerleşen Ümit C. getirilmiştir. Aslında başlangıçta baba mesleği olan komiserliği seçmek istese de şartlar kendisinin Almanya’da yaşamasına neden olmuştur.

Zuhal hanım yıllar önce yabancı biriyle evlilik yaparak İsviçre’nin Basel kentine yerleşmiştir. Şirketin uluslararası hukuk işlerini yönetmektedir.  Kendi adını çağrıştırdığı için facebook sayfasında Satürn gezegenini profil sayfası yapmıştır. Ayrıca İstanbul’da avukat olarak çalışan Selin hanımın ablasıdır.

Her üç ayda bir şirketin birim yöneticileri Londra’da toplanıp, yönetim kuruluna rapor vermektedirler. Toplantıda alınan kararlara genellikle Ümit C. muhalefet etmekteyse de sonunda,  Ata Kemal bey tarafından  ikna edilmektedir.

Dün gece geç vakit toplantı sonrasında İngiltere’den dönen Ata Kemal bey her zamanki gibi erken kalkmıştı. 21 kilometrelik  ( yarı maraton) sabah yürüyüşünü yaptıktan sonra eşi Elçin hanımın hazırladığı organik kahvaltısı yapıp, şirkete doğru yola çıktı. İngiltere’de alınan kararlar gereği şirketin İstanbul’daki stratejini belirleyecek toplantıya başkanlık edecekti.

Tarık ise şirketin pazarlama müdürüydü ve Ata Kemal beye bağlı olarak çalışmaktaydı. Ata bey şirkete geldiğinde kapıda bir polis arabası görmüştü.  Tam içeriye girerken Tarık’ı polislerin arasından çıkarken gördü.

“Hayrola Tarık?”

Tarık ağlamaklı bir sesle;

“Beni eşimi öldürmekle suçluyorlar Ata bey.”

“Nasıl olur bu? Selin öldü mü?”

“Evet, dün bir cinayete kurban gitmiş. Polisler şüpheli olarak benim ifademi almak için emniyete götürüyorlar.”

“Tamam, ben şimdi şirketin avukatını arayıp, senin yanına gönderiyorum. Ben de birazdan gelirim.”

“Sağolun Ata bey.”

 

&&&&&&&

İstanbul edebiyat kulübü  adlı bir dernek, 7 yıldır faaliyet göstermektedir. Bu dernek üyeleri ağırlık olarak şiirlerini bir internet sitesinde paylaşmakta, zaman zaman aralarında toplantılar yapmaktadırlar.  Bugünkü toplantıya Hâdiye hanım, Abdülkadir bey, Erdal bey, Tülay Hanım, ve Yunus bey katılmışlardı. Nahide hocanın yeni şiir kitabının tanıtımı için bir kutlama tertip etmişlerdi. Bu arada geçtiğimiz aylarda 50. Sanat yılını kutlayan Abdülkadir bey de arkadaşlarına imzalı kitaplarını getirmişti. Bu kulübe üye olanlardan Şennur hanım, hastanede nöbetçi olduğu için gelememiş, aynı şekilde hiçbir toplantıyı kaçırmamaya özen gösteren Ayşen hanım şu sıralarda devamlı seyahatte olduğu için çok istemesine rağmen bu toplantıya katılamayacağını arkadaşlarına söylemişti.  Fakat şiire çok meraklı olan aynı zamanda Mor çatı kadın sığınma evinin fahri başkanlığını yapan Avukat Selin hanım da geleceğini söylemesine rağmen, bu saate kadar gelmemişti.

Toplantıya en son Nahide hoca katılmıştı, ve çok heyecanlı görünüyordu.

“Arkadaşlar size üzücü bir haberim var.”

“Hayrola hocam. Hayırdır…”

“Maalesef Selin öldürülmüş.”

“Ne?”

Herkes o an donup kalmıştı.

“Kim söyledi öldüğünü? Nasıl olmuş”

“Buraya gelirken beni Cem Beraat aradı. Biliyorsun, o Tarık ve Selin’in aile dostları. Tarık’ı evden aramış, telefon uzun uzun çalmış. O gün eve gelen temizlikçi kadın Selin’in öldürüldüğünü söylemiş”

“Aman Allahım!”

&&&&&&&

Cem ile Tarık çocukluk arkadaşıydı. İlk öğrenimi ve Lise’de aynı sınıfta okumuşlardı. Selin ise Lisede bir alt sınıfta okuyordu. Selin ile ilk duygusal arkadaşlığı Cem kurmuş, ama zaman içerisinde Cem’in çapkınlığı yüzünden, Selin Cem’den ayrılarak en yakın arkadaşı Tarık’la birlikte çıkmaya başlamışlardı. Cem bunu pek dert etmemişti. Bu yüzden de dostlukları hiçbir zaman bozulmadı. Cem ve Tarık lisede okurken Nahide hocanın öğrencileriydi. Nahide hoca kendisine gülen adam adını takmıştı. Çünkü Cem her daim güler yüzlüydü. Ama son olayda Selin’in bir cinayete kurban gittiğini ve Tarık’ın cinayet şüphelisi olduğunu öğrenince çok şaşırmıştı.

&&&&&&

Selin üç kız kardeşin en küçüğüydü. Ablası İsviçre’de yaşayan Zuhal hanımdı. Ortanca kardeşi ise Isparta’ya gelin giden Yurdagül hanımdı. Yurdagül hanım emekli bir bankacıydı. Bankadan emekli olduktan sonra aldığı ikramiye ile oğluna bir bakkaliye dükkanı açmış, ancak son zamanlarda büyük marketler karşısında rekabet edemez duruma düşmüşlerdi. Ama hayata her zaman olumlu bakan bir kişiydi. Kendi çevresinde de çok seviliyordu.

&&&&&&

“Bugün daha iyi görünüyorsunuz Selma hanım. Bu papatyalar da ne kadar güzel.”

“Evet Şennur hanım, papatyalar benim ruhumu gençleştiriyor.”

“İlaç tedavisi olumlu netice verdi. Sizi yarın taburcu edeceğiz. Ne dersiniz? Bu arada daha önce konuştuğumuz gibi yazmaya devam edin. Bu size iyi gelecektir.”

“Evet, bir internet sitesinde yazmaya başladım. Orada da bir çok arkadaşım oldu şimdiden.”

“Bakın bizim bir edebiyat kulübümüz var. Bugün de orada toplantımız vardı ama nöbetçi olduğum için gidemedim. Başka bir zaman birlikte gideriz.”

“Tamam, yarın taburcu olacaksam kardeşim Tarık’a telefon edeyim. O beni alsın. Çünkü eşim iş seyahatine çıktı. “

“Tamam, tekrar geçmiş olsun.”

&&&&&&&”

“Ya Savcı bey. Neden bu kişi hakkında takipsizlik kararı vermedin de mahkemede karşıma çıkardın.”

“Mehmet Burak bey, yukarıdan baskı yiyorum. İllaki mahkemeye sevk edeceksin dediler. Ben de sevkettim.”

“Tamam, benim onu serbest bırakacağımı biliyordun ama.”

“Biliyordum tabii, adam gazeteci. Bir devlet büyüğüne hakaret etmiş. Ben ifadesini alıp bırakacaktım. İsterlerse sonradan tazminat davası açsınlar. Ama büyük başlardan biri aradı. Mahkemeye sevk edeceksin dedi.

“Ya bu yargının da çivisi çıktı. O kişi bana telefon etseydi ya. O zaman cevabını alırdı.”

“Size diş geçiremiyorlar da ondan.”

Mehmet Burak bey, kimsenin etkisinde kalmayan ağır ceza hakimiydi. Ne cemaatin ne de iktidarı takmıyor, yasalardan ayrılmamaya dikkat ediyordu. Bu yüzden birçok yere tayini çıkmıştı ama o yine de bildiği yoldan sapmamıştı.

&&&&&&&

“Tarık beyi getirdik komiserim.”

“Tamam getirin. Bu arada Ali Haydar gelmedi mi daha?

“Henüz gelmedi  komiserim.”

“Tamam gelince hemen ifade odasına gönderin. Bana da haber verin.”

“Emredersiniz komiserim.”

Ayşegül hanım cinayet masası komiserlerindendi. Birçok kişi kendisini sorguya çekecek kişilerin erkek olmasını beklerken, Ayşegül hanım mesleğinin başarılı komiserlerindendi. Delilleri en ince detayına kadar inceler, sonra savcılığa sevk ederdi. Emin olmadığı konularda gerektiğinde gözaltı süresini de uzatırdı.

&&&&&&&

“Kusura bakmayın komiserim. Geç kaldım”

“Neredeydin Ali Haydar. Bak adamı sorguya çekeceğiz. Sen yoksun.”

“Sabah güvercinlerime yem vermiştim. Bir tanesi uçtu geri gelmedi. O güvercin çok asi komiserim. Onun yüzünden geç kaldım.”

“Hay senin güvercinine”

“Özür dilerim komiserim.”

&&&&&&&

“Buyrun Tarık bey oturun”

“Başınız sağolsun. Eşinizi kaybetmişsiniz. Akşam komşularınız aranızda bir tartışma geçtiğini söylemişler. Sonra siz çıktıktan sonra sesler kesilmiş ve sabah temizlikçi kadın eşinizin cesedini bulmuş.”

“Evet doğru komiser hanım. Eşimle tartıştık. Ben tartışma sonrasında kapıyı çarpıp çıktım. O geceyi dışarıda geçirdim. Sabah işyerine geldiğimde ise polisler eşimin öldüğünü söylediler.”

“Yazıyor musun Ali Haydar”

“Hayır komiserim, bilgisayarım yine bozuldu.”

“Bu kaçıncı bilgisayar Ali Haydar? Sana da bilgisayar dayandıramıyoruz. Nasıl bozuyorsun bunları?”

“Ne bileyim komiserim, Şimdi kilitlendi işte. Aslında bir format attırmak gerek”

“Ne olacak şimdi?”

“Kapatıp, açayım, belki düzelir.”

“Of Ali Haydar of.”

“Olmuyor komiserim”

“Git içerden başka bir tane al. Ahmet’in bilgisayarını al gel çabuk.”

“Tamam komiserim.”

“Evet  Tarık bey. Nerede kalmıştık?”

“Ben akşam evden çıkmıştım. Bir daha dönmemiştim.”

“Yalnız bıçak üzerinde sizin parmak iziniz çıkmış, Üstelik beyaz gömleğinizin kolunda eşinizin kanı varmış. Banyoya atılmış. Sonra komşular şiddetli bir şekilde bağrışmalar duymuş. Bana cinayet saatinde nerede olduğunuzu söyler misiniz?”

“Bundan sonrasını avukatım geldikten sonra konuşmak istiyorum komiserim.”

“Tamam bekleriz avukatınızı”

“Yalnız sorgudan önce avukatımla yalnız konuşabilir miyim?”

“Tabi konuşabilirsiniz. Tamam Ali Haydar ara veriyoruz. Bu arada sen de şu bilgisayarını tamir ettireceksen ettir artık.”

“Emredersiniz komiserim.”

Devamı için lütfen tıklayın. 

NOT: Öyküye yorum yapan blog yazarları kendilerini öykünün içinde bulmaya devam edeceklerdir.

 

  

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..