Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '14

 
Kategori
Öykü
 

Akrep dövmeli kadın (Üçüncü bölüm)

Akrep dövmeli kadın (Üçüncü bölüm)
 

Birinci bölüm için tıklayınız. 

Bir önceki bölüm için tıklayınız. 

İstanbul edebiyat kulübünde herkes şaşkınlık içerisindeydi.  O sıralarda Refik  bey içeriye girdi ve hemen söze başladı.

“Arkadaşlar Almanya’da ülkemizdeki son gelişmeleri kaygıyla izleniyor. Alman medyasında siyasilerimiz hakkında çıkan karikatürleri görseniz şaşarsınız. Oradan Ankara’ya geldim ve Atatürk Orman Çiftliğindeki Ak Saray dedikleri yeri gördüm. Dünyada cumhuriyetle idare edilen hiçbir ülkede böyle bir saray görmedim.  Atatürk Orman çiftliğindeki ağaçlar resmen katledilmiş.”

Refik bey emekli bir konsolostur, doğaya müthiş bir tutkusu vardır. Doğadan esinlenerek şiirler yazar, ülkesini seven bir vatanseverdir. İş yaşamının çoğu yurtdışında geçmesine rağmen şimdi ülkesinde olmaktan çok memnundur. Bir de hobisi vardır. Kendisi resim çerçevesi yapmayı çok sever. Ak Saray’ı gördüğünde saraydaki duvarları süsleyecek çerçeve ve resimleri keşke ben seçseydim diye düşünür.

Refik bey konuşurken, karşısındakilerin suskunluğunu görünce ablası Nahide hocaya hitaben;

“Abla burada ne oluyor? Sanki cenaze çıkmış gibi bir hava seziyorum.”

“Maalesef öyle Refik. Bizim Selen öldürülmüş.”

“Ne diyorsun abla? Nasıl olmuş?”

Cem ’le konuştum. Bıçaklanarak öldürüldüğünü söyledi. Bir cinayete kurban gitmiş

O arada Erdal  bey söze girip, bir haiku söyler:

Ölüm çok acı,

Bıçaklanarak ölmek,

Çok daha acı

Bu söz üzerine Tülay  hanım da bir haiku söylemek istese de bunu başaramaz.

“Belki Selin harakiri yapmıştır” der.

Adil bey söze girer.

“Onu Japonlar yapar Tülay hanım. Selin hanım Japon değildi ki.” Öykü yazarlığının etkisiyle sözlerine devam eder. “Katili uzakta aramasınlar. Bence en yakınlarından biridir.”

Herkes çok üzgündür. Hadiye   hanım ile Yunus bey, Selin’in adını duymalarına rağmen hiç karşılamamışlardı. Ama onlar da diğer arkadaşları gibi üzgündü. Bir köşede konuyu dağıtmak için konuşmaya başlamışlardı. Yunus bey “Güz özlemi” adlı bir kitap çıkaracağından söz etmektedir. En iyi şiirlerimi bu kitapta topladım. Sanıyorum kitabım çıktıktan sonra herkes bana Güz özlemi diye hitap eder. Aslında ben de bundan çok memnun olurum.

Hâdiye hanımın ise yıllar önce yazılmış şiir kitaplarına karşı özel bir ilgisi vardır.  

“Kenara köşeye atılmış şiir kitapları içimi her zaman acıtmıştır Yunus bey veya artık size Güz özlemi diyeyim. Bunun için eski şiir kitaplarını Sahaflara gidip ararım. O kadar güzel şiir kitapları var ki…Şimdi onların koleksiyonunu yapıyorum.”

“Ne kadar güzel..”

&&&&&&&

Mesut bey  bir üniversitede profesördür. İhtisas konusu “Türk dili ve edebiyatı”dır.  Her zaman dilimizdeki yozlaşmadan söz eder, bunları düzeltmek için elinden geleni yapar. Bir uçak yolculuğunda yan yana oturduğu Ata Kemal beyle de bu konuda yol boyunca uzun uzun sohbetleri olmuştur. Yolculuk sonrasında da arkadaşlıkları devam etmiştir. Zaman zaman Türk dili konusunda istişarede bulunurlar.

Mesut  bey o sabah da kahvaltısını yapıp dışarı çıkacaktı. Kahvaltı sofrasında en çok tercih ettiği zeytindir. Yeşil veya siyah diye zeytinleri ayırmaz. Onları çekirdekleriyle birlikte yemeyi tercih eder.  Kendisi uzun zamandır bir kitap aramaktadır. Bir arkadaşı aradığı kitabı Jack amca”nın dükkanında bulacağını söylemiştir. Beyoğlu’nda vitrinlere bakarak kitapçıyı arar ve “Uncle Jack” adlı dükkana girer. Dükkanda kitaplarla birlikte film CD’leri ile müzik CD’leri de satılmaktadır. Dükkanın sahibini sorar. Aşağı yukarı kendi yaşlarında bir bey “Benim der.” Mesut bey dükkanına neden yabancı isim koyduğunu merak ettiğini söyler. Dükkan sahibi de benim adım Jack der. Mesut bey de dilimizdeki yozlaşmalardan kendisine dert yanar, keşke Uncle Jack yerine “Jack amca” yazsaydınız diye sitem eder, ve hiçbir yerde bulamadığı kitabı orada bulur ve dükkanda ayrılır.

&&&&&&&

Mehmet  Burak beyi Hakimler ve Savcılar yüksek kurulundan çağırmışlardır. HSYK’ye yeni isimler tayin edildikten sonra hakim ve savcıların da yerlerinin değişmesi söz konusu olmuştur.  HSYK’deki son atamaları ise Cumhurbaşkanı yapmıştır. Yargıda yasak olmasına rağmen sıkma başlı biri HSYK’ye üye olarak atanmıştır. Cumhurbaşkanının diğer atadığı kişi ise iktidar partisine mensup, bir belediyenin meclis üyesi olan avukat bir kadındır. Şimdi bu kişiler hakimler ve savcılar hakkında karar vereceklerdir.

Mehmet Burak bey şimdiki görevine yeni atanmış olduğundan bir tayin beklememektedir. Ama yargıda bu işler hiç belli olmaz.  Acaba kendisini neden makama çağırmışlardı?

HSYK’nin birinci daire başkanı kendisini makamında beklemektedir. Mehmet Burak beyi başkanın yanına alırlar. Mehmet Burak bey heyecanla başkanın ne söyleyeceğini beklemektedir.

“Mehmet Burak bey, sizi uzun yıllardır tanırım. Hiç kimsenin adamı olmadınız. Görevinizi başarıyla yerine getirdiniz. Bu bakımdan sizi terfi ettirmeye karar verdik. Sizi güvenilir hakim yaptık.”

“Yani?”

“Artık siz 1. Ağır ceza mahkemesi reisi oldunuz. Bundan sonra verdiğiniz kararlar anında işleme konulup, yayına alınacak.”

Mehmet bey çok mutlu olmuştur.

“Çok teşekkürler beyefendi. İtimadınıza layık olmak için elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsiniz. “

&&&&&&&

Selma  hanım taburcu olup evine dönmüştür.  Öğle saatlerinde kapısının zili canhıraş bir şekilde çalmaktadır. 

“Bu ne biçim kapı çalış? Patlatınız mı?”

Selma hanım kapıyı açtığında uzun zamandır arası açık olan kız kardeşiyle karşılaşır.

“Neden geldin sen?”

“Abla çok kötü bir şey oldu.”

“Ne oldu? Bu yüzünün hali ne böyle?”

“Yengem öldürülmüş. Selin yengem. Ağabeyimi  şüpheli olarak göz altına almışlar.”

“Neler diyorsun sen?”

Selma hanım bir anda şoka girmiştir.

“Benim hemen soba kurmam gerek.”

“Ne sobası abla? Bu ev kaloriferli.”

“Olsun kestane pişireceğim. Sobanın üzerinde kestane daha güzel olur.”

“Abla ne kestanesi? Ne sobası?”

“Sonra da Afrika’ya gideceğim.”

“Afrika’ya mı gideceksin. Neler saçmalıyorsun abla?”

“Afrika’da aslan avlayıp, onun etini yiyeceğim.”

“Abla, kendine gel, sakin ol.”

“Neyse ki, kardeşi masanın üzerindeki leblebi tozlarını görür. Hemen bir avuç ablasına leblebi tozu verince ablası sakinleşmeye başlar.”

“Nasılsın abla? İyi geldi mi leblebi tozları?”

“Tamam, daha iyiyim şimdi.

Bu arada Selma hanımın kardeşi Şennur  hanımı telefonla arayıp durumu anlatır.

Şennur hanım,  “Selma hanıma hemen papatya çayı içirin” der.

Papatya çayını içtikten sonra Selma hanım rahatlamış, konuşmaları normale dönmüştür. 

“ Haydi biz de emniyete gidelim. Bakalım Tarık ne durumda?”

“Tamam abla, hemen giyin de çıkalım.”

&&&&&&&

Kapitalizmin küçük esnafı bitirdiği ülkemizde Yurdagül  hanım da oğlu için açtığı bakkaliyeyi kapatmak zorunda kalmıştır. Firmanın kapatma işlemlerini yaparken İstanbul’dan bir telefon alır. Telefon eden aile dostlarından biridir. Telefonda söylenenleri dinlerken birden yüz şekli değişir ve şaşkınlık sonrası boğazına bir şeyler düğümlenir . Yanında bulunan oğlu Anne ne oluyor? Kötü bir haber mi?” derken “Teyzen Selin ölmüş” sözleri ağzından dökülür ve birden fenalaşır.

&&&&&&&

Ata   Kemal bey, şirketin avukatı Melih beyi önden Emniyet’e göndermiştir. Kendisi de Tarık’a destek olmak için yola çıkmak üzereyken, cep telefonu çalar. Arayan Newyork’tan Newyorker’dir.

“Selam Ata, sana iyi haberlerim var. Las Vegas’ta bir kumarhane devren satılık. Fiyatı da oldukça kelepir. Onu satın almaya ne dersin? Kısa zamanda köşeyi döneriz.”

“Sen ABD’nin bir ucundasın. Las Vegas diğer ucunda. Haydi Teksas’da petrol kuyusu alalım desen onu anlarım da nereden çıktı bu kumarhane işi?”

“Ya, Ata ben yeşil görünce dayanamıyorum. Bir an önce dolarların içinde boğulmak istiyorum. Bu da en güzel kumarhanelerde yaşanır.”

“Bırak şimdi bunları, bizim şu anda çok önemli bir sorunumuz var. Bizim pazarlama müdürü Tarık’ın karısı öldürülmüş. Şüpheli olarak da  Tarık’ı emniyete götürdüler. Ben de şimdi oraya gidiyorum.  Sonra görüşürüz.”

“Tamam, tamam, haydi kolay gelsin. Bak Maria  da  yanımda, sana selam söylüyor.”

“Aleyküm selam. Sen de ona selam söyle.”

&&&&&&&

Ali_Haydar , Ali Haydar..”

“Ali Haydar, duymuyor musun beni?”

“Kusura bakmayın Ayşegül  hanım, yani komiserim, dalmışım da…”

“Neler düşünüyorsun yine?”

“Asiye’yi düşünüyorum”

“Asiye de kim?”

“Aşık olduğum kız, ama yaşı küçük olduğu için vermiyorlar onu bana?”

“Sen de yaşına göre birini bulsaydın”

“Aşk bu komiserim. Gönül ferman dinlemiyor ki.”

“Neyse Tarık beyin avukatı geldi mi?”

“Geldi komiserim, içeride konuşuyorlar.”

“Peki, Selin hanımın telefon kayıtlarını aldınız mı?”

“Evet, onlar da biraz önce geldi.”

“En son görüşmelere bakalım. En son kiminle görüşmüş”

“En son görüştüğü kişinin karşısında Ayşen  yazıyor.”

Devamı için lütfen tıklayın. 

İsimler üzerindeki kırmızı yazılara tıkladığınızda ilgili blog yazarının sayfasına gideceksiniz.

  

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..