Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '07

 
Kategori
İnançlar
 

Allah ile insanın tanımı

Allah ile insanın tanımı
 

Sevgili Milliyet Blog okurları, kendimi sizlere tanıtırken de belirttiğim üzere ilgi alanıma giren konulardan birisinin din olduğunu yazmıştım. Fakat kendimi bir din bilgini olarak görmediğimi de burada belirtmek zorundayım. Çünkü Arapça’yı bilmiyorum. Kur-an’ı Kerim’i de zar zor okuyorum. Onun için sizlerin bildiği klasik anlamda da Kur – an ‘ı Arapça okuyup, Türkçe tercüme edip anlam, ve mana vermesini bilen bir kişi asla değilim. Keşke anlayıp, mana vermesini bilseydim...

Ancak, kendimi övüp ukalalık etmeden hakkımdaki bir gerçeği de burada sizlerle paylaşmak istiyorum. O da şu; her konuda olduğu gibi, din konusunda da daha henüz ümmiyim.

Fakat bu ümmiliği, sakın ola! Sizler de bazı din adamlarımız gibi, zır cahillik anlamında anlamayasınız. Yazdıklarımı okuduğunuzda zaten ne demek istediğimi pek ala anlayacağınızı umarım. Çünkü ben, kendini tanıyıp bilmeyenin hiçbir şeyi bilmeyeceğini de bilirim. Onun için fazla söze gerek yok. Şimdilik ip uçlarını vereceğim. Daha sonra da inşallah çıkaracağım kitapta bildiğim her şeyi yazacağım.

Allah, yaratır, yaşatır, öğretir. Kulun gayreti ölçüsünde tekamüle erdirerek olgunlaştırır. Er geç sonunda da kendine döndürür.

Bu gün sizlere birkaç tanım ve tarif yapmak istiyorum. İlk tanımlayacağım varlık, yüce Allah’tır.

Bu konuda yanlış anlamaları önlemek için küçük bir açıklama yapmak istiyorum. O da şu; Allah’ın tarifi olmaz. Sevdirmek için tanımı olur. Çünkü tanımı Kur-an ifadesine göre yapılacağından sakıncası yoktur. Ama tarifi asla yapılamaz. Çünkü şirktir. Şirk olmasının sebebi de, tanımda benzetme yok. Halbuki tarifte bir şeye benzetme var. Çünkü her şey karşıtıyla (zıttıyla) kaimdir. Bir şeyin tarifi ancak karşıtıyla (zıttıyla) / karşıtına benzetmeyle yapılabilir. Onun için Allah’ın tarifi yapılmaz. Çünkü Allah, her şeyde sıfatlarıyla var olmasına karşın, hiçbir şeyde zatıyla asla yoktur. Onun için Allah, hem her şeye benzer, her şeyde var. Hem de hiçbir şeye benzemez, onun için hiçbir şeyde de yok. . Dolayısıyla Allah’ın karşıtı ve benzeri asla yoktur. Olamaz da. O nedenle de Allah’ın tarifi yapılamaz. Yapılırsa da şirktir. Ama sevdirme amaçlı, yapılan tanımda bir sakınca yoktur. Onun için bu ayrıma dikkat etmek gerekir.

Biliyorsunuz, insan bir varlığı ne kadar iyi tanırsa, o kadar da çok sever. Çünkü tanınıp bilinmeyen varlıklar pek sevilmezler. Sevilmek istenilse de korkulup ürkülünülür.

Hele bir de din adamlarımız, kendilerinin yaptıramadıklarını bizlere Allah korkusuyla yaptırabilmek için haşa Allah’ı öyle bir anlatıyorlar ki, korkup ürkmemek elde değil.

Peki, korkulup ürkülen bir varlık, sizce hiç sevilir mi? Elbette sevilmez. Fakat insanlarımız düşüncesiz davranarak kaş yapayım derken göz çıkarmışlar.

Onun için insanımızın bu gün dini bilgisi az, inancı zayıf. İnandığını söyleyenlerin bir çoğu da bana göre neye nasıl inandığını tam manasıyla bilmiyor. “Lâ ilâhe illâllah” diyor. Gerisini bilmediği için de ne yapsın zavallı, teslim olup Allah kerim diyor...

Ondan sonrası vicdanlara kaldığından son durumumuz malum, hiç iç açıcı değil. Onun için her yerden bilen bilmeyen saldırıyor.

Zaten savunma yapabilecek pek fazla din bilginimizde yok. Olmadığı içinde herkes oradan buran alıp yaptığı yarım yamalak tercüme şeklindeki çeviriyle işi bencil bir şekilde götürmeye çalışmaktadırlar. Çünkü alim olan mütevazı olur. Ben şu ana kadar alim vasfında sayıları üçe ulaşan din bilginini maalesef bir arada hiç görmedim. Kim ne derse desin bu konuda çok üzgünüm.

Öğrenmek isteyenlere de zaten pek fazla bir şey öğretilmiyor. Hep aynı şeyler söyleniyor. Aynı şeylerin etrafında dönüp dolaşılıyor. Çünkü her şey dünyalık, her şey Allah rızasından uzak. O nedene de aklı olan değil, (istisnalar elbette hariç) ağzı olan konuşuyor. Onun içinde her kes işine geldiği gibi anlatıp konuşuyor.

Belki bende onlardan biriyim. Kim bilir... Çünkü Allah’tan başka gaip olanı, geleceği kimse bilmez. Her şey ortaya dökülmeli ki, değerlendirip takdir edebilesiniz. Öyle değil mi? .

Din denilince insan aklına Allah, akıl, vahiy, ilim, düşünce, idrak ve iman (inanç) üzere ahireti unutmadan doğru yaşamak (takva sahibi olmak gerekir.) gelir.

Bir şeyi doğru anlayıp doğru kavrayabilmek için her şeyden önce o konu hakkındaki bazı kavramları bilmek gerekir diye düşünüyorum.

Çünkü “ Hiçbir mahlukat ne boşuna yaratılmıştır. Ne de başı boş bırakılmıştır.

O nedenle de bu gün sizleri fazla sıkıp yormadan Allah ile insanın tanımını yapmaya çalışacağım. Fakat sizlerden de düşünüp yorum belirtmenizi istirham edeceğim. Lütfedip duygu ve düşüncelerinizi yazarsanız sevinirim. Elbette bilginin daha fazlası kitapta olacaktır.

Allah’ı ; Esma – Ül Hüsna isimlerinin yanı sıra bir de; Verip – alan, kendinden öncesi ve sonrası olmayan, alemleri ve içindekilere ait tüm varlıkları kendine layık has özellikte, buyruğuna uygun her hareketi yapıp edici, hüner ve marifete sahip, evvelde kendi varlığı ile yaratıp var ettiği, katındaki öz’den, çokluk denilen dünya alem içindeki her bir parçayı, bu öz ile olgun sonda birlenip bir edilecek bütünün parçaları olarak yaratıp, sonra bütün bu yarattıklarını zaman ve mekana bağlı tekamül evreleri içinde, kendi ilahi iradesine bağlı hüküm gereğince, başlangıçta murat edip koyduğu ilahi kader prensibine uygun, sınıfsal olgunlaşmalarını sağlamak için bu büyük oluşun ve oluşumun başı ile sonunu birleyip bir edecek olan, yaratılmış (çokluktan sayılan) bütünün içindeki (bütün alemlerdeki tüm varlıkları) her bir parçayı sebeplere bağlı, birbiri içinde halden hale sokup terbiye ederek, sonunda birleştirilmiş bir bütünü oluşturmaya yönelik oluşturulmuş bu büyük sirkülasyon içindeki oluşumu sağlayarak, olgun son denilen başlangıçtaki başa, bütün yaratılmışların geri dönüşlerini sağlayacak olan ilahi yüce gücün, akli ve ilmi kudret ve kuvvetin adı diye tanımlamanın doğru olduğunu düşünüyorum.

İnsanı da; bedenini oluşturan cisminin özü, mayası topraktan olup, zamanla halden hale girerek, kendi içinde ileriye dönük, uygun kıvama gelen, sperm ve kromozomlardan zigot şeklinde oluşurken ruhla tanışarak şekil biçim alan, kalıba giren, büyümeye, gelişmeye, olgunlaşmaya, çürüyüp kokarak yok olmaya meyilli, fıtri sözleşme ile kendine emanet edilecek olan canın koruyup kollayıcısı olan bu dış kabuğa beden; Beden denilen bu kabuk içine Allah tarafından “Ahsen-i Takvim” e uygun canı oluşturacak olan hayat iksiri özelliği taşıyan ruh denilen enerjiyle buluşup şereflendirilen, yaptıklarından sorumlu, dünya gibi düzülüp- bozulan, fizik ötesi (gaip) alem gibi gizemleri olan, kendi ilmiyle cüzi kudret ve kuvvet bulan, insan bedeni denilen dış kabuğa bürünmüş ruh denilen enerjinin oluşturduğu canlı varlığa insan denir. Diye düşünüyorum.

Saygı ve sevgilerimle hoşça kalınız...

 
Toplam blog
: 28
: 919
Kayıt tarihi
: 14.09.07
 
 

1953 Elbistan doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Ankara'da tamamladım. Kamuda çalışıyorum. Çok..