- Kategori
- Blog
- Okunma Sayısı
- 771
Artık Culduz'un da bir kitabı var, okuyun lütfen

Hani derler ya; “Etme kasaba mihnet, kes budunu kebap et” diye… Bizimki de o hesap oldu yani. Haddimizi aştık, paraya da kıydık ve tutup bir kitap çıkardık. Öksüz oğlan misali işte… Tutup kesiverdik… Kendi saçımızı!
Umut tacirlerine kalsa işimiz işti! Sittin sene “kitapsız” bir blog yazarı olarak kalacaktık! Yok efendim MB antolojisiymiş de… Bir araya gelelimmiş de… Birlikten kuvvet doğarmış da… Sizin anlayacağınız bir sürü lak lak! Kimsenin şeyini kıpırdattığı yok! Bekle babam bekle! İyi de nereye kadar?
Hem sonra blogdaşlarınla yiyeceksin, içeceksin ama ortak iş yapmayacaksın! Ben bunu bilir bunu söylerim ama dinleyen kim?
Niyetim; kitap çıkarma delisi blogdaşlarımı “çatır çatır çatlatmak” değildi tabii. O yüzden sessiz ve derinden gittim. Kimseciklere bir şeyler söylemedim ve kitabımı çıkarttım.
Aklımın ucundan bile geçmedi Ali Gülcü, Kerem Oğuz ve Celal Çelik arkadaşlarıma nispet yapmak. Solohan’la şey yarışına girmek değildi amacım. Ama artık benim de bir kitabım var! Biliyorum, bu yazıyı okur okumaz hemen Messenger şeyinin başına geçip sitem edecekler ama benden alacakları yanıt belli:
“Nazar etme ne olur, bastır parayı senin de olur” derim onlara… Anlarlarsa anlarlar artık, bana ne!
Gelelim bu projeyi nasıl gerçekleştirdiğime… Benim de aklıma tuvaletteyken geldi zaten! Gelir gelmez de “evraka evraka” diye ünleyip sifona bile basmadan geçtim bilgisayarımın başına. Mevcut eserlerimden bir seçki yaptım. En çok “tıktıklananları”, en çok yorum alanları bir kenara ayırdım. Ayırmadıklarımın gönüllerini “ bir dahaki sefere siz” diyerek aldım. Ve bastım tabii “yazdır” butonuna…
Baskı makinesinden tam üç yüz kırk( 340) sayfa çıktı! Güzelce istifleyip bir kenarını tutkalladım. Evde bulunan kartonlardan bir de güzel kapak yaptım. Onu da tutkallayıp üç yüz kırk sayfalık eserimi içine yerleştirdim. Serde ressamlık olduğundan çok güzel bir kapak oldu. Ne var ki kitabıma bir isim ararken çok zorlandım. Ama azmin elinden hiçbir şey kurtulmuyor.
Bana altı (6) Avroya mal olan bu ölümsüz eserin ismi “ Bir blogçu gurbete çıksa, gör başına neler gelir”…
Tamamen el işi, üç yüz kırk sayfa ve tek baskı! Culduz yayınları…
Şimdi kitaplığımın başköşesinde… Ne zaman kitap okumaya yeltensem elim kendi kitabıma gidiyor. Alev Meisel Hanım (ablam), “Oğlum, şu kitabı imzala da bana hediye et” diyor ama nasıl hediye edeyim, tek baskı! Şu satırları yazarken ikinci baskıyı çıkarıyorum, ablam için tabii… İmzalayıp vereceğim ona.
Yani efendim her şeyi devletten beklemek olmaz! Yayınevlerine söğüşlenmenin alemi yok! Biraz pratik olmak lazım. “Antoloji, antoloji” diye diye editörlere gönderme yaparsanız, “kitapsız” bir blog yazarı olmaya mahkûmsunuz demektir. İşte size akıl! Tuvaletlerde arpacı kumrusu gibi düşünmenize de gerek yok. Sıvayın kolları şimdi
Hadi bakem!
Aramızda kitapsız yazar kalmasın!
Sevgili Rosa’ya Not: Ditmeeeeeeeeeeeeeee! Bak Pirmete’ye, ditmedi, sen de ditme.
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

Hayırlı olsun Allah yayınevlerine de söğüşlenmeyi nasip eder inşallah sevgiler
Zaman sonra 17.03.2008 23:55Sevgili Ümit bey abicim, Kitabınızı ingilisçe ve Alamanca yayınlamak üzere sizden izin almak istiyorum. Ama minimum 6 aya ihtiyacım var. (4 ayda ingilisçe öğreneceğim, kalan 2 ayda da alamanca -ingilisceyi öğrensem almanca daha kolay olur sanırım) Yok efendim başka bir dile çevir derseniz o da olur. Neyse efendim ben de bu çevirleri yaptıktan sonra bir de bunlara tutkal alıp yapıştırma işi kalıyor, onu da 1 haftada yaparım size de yollarım krossçek için. zaten sonra Nobre (mert) edebiyat ödülünü almanız, içten bile değil, birnevi garanti. Ödülden % 15 isterim müsadenizle... Ne dersiniz? Saygı ve kaygılarımla..
kurşunkalem 09.03.2008 1:05Bencede nazar etmesinler ve bastırsınlar parayı onlarında olsun...))şaka bir yana emeğin karşılığı olan her neyse yerini bulsun isterim..Sevgiyle kalın..
yk 08.03.2008 22:20