Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '09

 
Kategori
Öykü
 

Artık fark etmez-25. Bölüm

Artık fark etmez-25. Bölüm
 

"RESİM:ALINTI"


Kahvaltı sofrası bahçeye kurulmuştu yine. Akşamki neşelerinden pek bir şey kaybetmemişlerdi. Fulya’nın akşam sorduğu soruyu aklından çıkaramıyordu Nisan. Bakışları Kenan’a kaydığında onu sürekli kendisine bakarken yakalıyordu. Işıl ışıl gülümsüyordu Kenan. İliklerine kadar kızardığını hissederek cevap veriyordu bu gülüşlere Nisan. Kendine itiraf etmese de başka gözle bakıyordu sanki Kenan’a bu sabah. Yüreği hızlı atıyor, elleri terliyor, cümleler dolanıyordu dudaklarında. Kızının onayladığı yeni baba adayı Kenan olabilir miydi? Çok seviyorlardı birbirlerine. Kendisine karşıda son derece nazik, kibar ve anlayışlı değil miydi Kenan?

“Saçmalama Nisan, saçmalama” dedi kendi kendine.

“Nisan… Trilye’yi çok met etti abim. Oraya gidelim diyorum.”dedi çay bardağını dudaklarına götürürken Emel.

“İyi ama acaba o da… Bu tip duygular besliyor mu bana karşı yoksa küçücük bir çocuğun söylediklerini mi ciddiye aldım. Neler düşünüyorum böyle durduk yere. Olabilir mi? Olur. Neden kalkıp gelsin ki onca yolu sırf ben üzgünüm diye.”

“Anne… Anneciğim… Emel Abla bak ne diyor.”diyerek kolunu çekiştirdi kadının.

“Efendim canım.”

“Kızım sen burada değil misin?”diye sordu Suphi muzipçe gülümseyerek.

“Şey… Düşünüyordum. Af edersiniz. Ne demiştiniz.”

“Aldırma sen onlara Nisan.Trilye’ye gitmek istiyor Emel. Ne dersin?”

“Olur, gidelim tabii. O güzelliği arkadaşımda görsün. Çayın bitmiş, tazeliyim ben.” Diyerek uzanıp bardağını alıyordu ki bileğinde o sıcacık dokunuşu hisseti. İçinde bir alev topunun yandığını duyumsadı Nisan.

“Zahmet etme sen. Çok yoruldun akşamdan beri. Ben alırım.” diyerek kalktı yerinden Kenan.

Emel ile Suphi’nin bakışları kesişti.
……………..

“Anlaşıldı uyutmayacaksın sen beni.” diye söylenerek doğruldu yatağın içinde Rüçhan.

“Ne diyorsun ya. Uyuyamamışmış. İçim dışıma çıktı akşamdan beri öğür öğür.”

“Oğlum hastaysan hastaneye gitseydin. Ne demeye geldin buldun beni.”

“Ne demek istiyorsun sen?”

“Ne diyeceğim. Leş gibi de kokuyor oda. Aç şu pencereyi.”

“Az ye de bir uşak tut kendine.”

“ Düştüm peşine kaç saat direksiyon salladım bir de karşılaştığım şeye bak.”

“Neyle karşılaştın ki…”

“ Boş ver.” diyerek giyinmeye başladı Rüçhan.

“Ben dönüyorum Ankara’ya.”

“Ne? Mudanya’ya gitmeden mi döneceğiz.”

“Sen git birader. Benim ne işim var. Zaten o kafayla düştüm yollara. Ayık kafayla olsa asla çıkmadım. Öyle kelle koltukta.”

“Ya şimdi öyle oldu demek. Her akşam içmeye gidelim diye muayenehanemin kapısından ayrılmayan sen değil miydin? Benim cebimden içtiğin beleş içkileri hatırla. Hatırla da ondan sonra başıma kak kırk yılda bir yaptığın iyiliği.”

“Savsata dinleyemem ben. Hastalık beynini sulandırmış senin. Ben gidiyorum. Ne halin varsa gör.”

“Git. Git tabii. Düşenin dostu olmaz sen de git.”diyerek bir an duraladı Fecri.

“Otobüsle dön sen. Arabanı bana bırak.”

“Nedenmiş o?”

“Benim sana yaptıklarıma karşılık hiç değilse bunu yap Rüçhan.”

“Tamam, tamam. Olmaz desem ağlayacaksın. Bu kadar da acıtasyon yapılmaz ki… Kalsın araba sende. Ben otobüsle dönerim.”

İğrenerek baktı arkadaşına Fecri kapıdan çıkıp giderken.

“İçki masasındaymış dostluğu. Pis serseri.” diyerek eliyle ağrıyan midesine bastırdı. Pencereyi açtı. Sonra duşa girdi. Kendine gelebilirdi belki böylece. Dakikalarca durdu ılık suyun altında. Havluyu beline dolayıp çıktığında odanın havası temizlenmişti. Pencereye yaklaştı ve derin derin soluk aldı. Odasına istediği kahvaltı tepsisine göz attı şöyle bir. İlaçları yanında değildi. Kendini zorlayarak bir parça beyaz peynir ve bir dilim ekmeği güçlükle yedi. Çıkınca gördüğüm ilk eczaneden alırım ilaçları diye düşünerek çıktı odadan. Hesabı kapattı resepsiyona uğrayarak. Otoparka indi.

Yollar çok güzeldi, bastı gaza Fecri bir an önce varmak için karısına, kızına.

……………………….

Kahvaltının üzerine keyif kahvelerini içmişlerdi bahçede. Sabahları ağaçların gölgesinde kalıyordu bahçe ve tadına doyum olmuyordu. Bayanlar yukarıda mutfağı toparlarken Kenan ve Suphi de bahçenin bir köşesine çekilmiş tavla oynuyorlardı. Fulya hemen yanı başlarında oturmuş sanki bu oyunu çok iyi biliyormuş gibi seyrediyor, arada bir “ pen dü se severler güzeli genç ise” ya da “hep yek” diye dedesinin söylediklerini tekrarlıyordu bir papağan edasıyla.

Mutfakta işleri bitince hazırlanmak için odalarına çekilmişti kızlar. Nisan bir süre dolabın önünde durmuş ne giyeceğine karar vermeye çalışmıştı. Güzel ama çok güzel olmak istiyordu bugün. En sonunda abartmamaya karar vermiş kot pantolonunu geçirmişti üzerine. Yakası ve kolları şile bezinden dikilmiş beyaz bluzunu da üzerine giymişti. Saçlarını kendi haline bırakmıştı fırçaladıktan sonra. Yüreğindeki sıkıntıyı bir kenara koymuştu bir iki gün içinde olsa. Şu anın tadını çıkarmak ve daha sonra düşünmek istiyordu canını sıkan konuları. Dudaklarını pembe rujuyla hafifçe renklendirdikten sonra çıktı odasından.

Fecri’nin kullandığı araç Mudanya Mütarekesinin yapıldığı evin karşı sokağına doğru bir yılan gibi kıvrıldı ve Pembe boyalı evin önünde durdu. Gelmişti sonunda ama ne yapacağını, ne diyeceğini bilemiyordu şimdi. Tedirgin bir şekilde indi arabadan aşağıya. Yavaş adımlarla ilerledi bahçe kapısına doğru. Az ilerideki ağaçların altında yüzü bahçe kapısına dönük adamı gördü.

“Kenan. Senin ne işin var burada?” diye mırıldandı.

Arkası dönük oturan Suphi Bey’di.

“Ne kadar da çökmüş.” diye düşünmeden edemedi Fecri.

Gözlerini evin kapısına çevirdiğinde Nisan’ın kapı aralığında şaşkın gözlerle kendine baktığını gördü. Çok şaşırmıştı Nisan. Burada görmeyi beklediği en son kişiydi Fecri. Hem de bunca zamandan, yaşanan bunca olaydan sonra. İçeri mi girsin, dışarı mı çıksın bilemedi Nisan.

“Ben hazırım Nisan. Çıkabiliriz” sesiyle birlikte yanı başında belirmişti Emel arkadaşının.

“Fecri. Fecri gelmiş. “diye şaşkınlık içinde fısıldadığında gayet soğukkanlı bir şekilde “görüyorum.” dedi Nisan. Eski kocasına doğru ilerlerken “Ama niye gelmiş anlamak da zorluk çekiyorum.” sözleri döküldü
dudaklarından.

Kapının diğer tarafında duruyordu Nisan. Bir süre boş boş baktıktan sonra kendini zorlayarak kızının hatırı için “ Hoş geldin Fecri.” dedi.

“Hoş bulduk Nisan.”

“Hasta olduğunu duymuştum ama görüyorum ki iyisin.”

“İyileşmeye çalışıyorum. Demek hasta olduğumu duydun ama gelmeyi bırak bir kez olsun aramadın.”

“Aradığımda telefonunu açmadın.”

“Kim ben mi?”

“Neyse bunları konuşmanın gereği yok. Zaten artık konuşulacak bir şey de yok. Belki daha önce olsaydı.” diyerek duraladı Nisan.

İşte tam da o anda Kenan ile Fecri göz göze geldiler. Yerinde kıpırdandı Kenan. Arkasını dönünce eski damadını gördü Suphi.

“Otur oğlum. Kendi aralarında halletsinler.” dedi ve elindeki zarı sallayarak attı.

Fulya yerine çivilenmiş gibiydi Emel Ablası gibi.

“Seni görmek şaşırttı beni. Evliyken… Bir kez olsun gelmemiştin babamı ziyarete.”

Gözlerini kaçırarak “Ben… Konuşmak istiyordum Nisan.”diye geveledi Fecri.

“Konuşacak ne kaldı ki Fecri?”

“Ben… Ne olduğunu anlayamadım. Ama boşanmayı kabul etmiyorum.”

“Bu çok komik. Biz dün boşandık.”

“Ayrılamayız. Bir kızımız var bizim. “

“ Sonunda bunu hatırladığına sevindim. Doğum gününde aramanı çok bekledi Fulya.”

Acıyla hatırladı Fecri kızının geçmiş doğum gününü.

“Sonra ben… Bekledim telefonunu. Aramadın. Bizi başından atmak için bir FırSat geçmişti eline ve sen… Bunu kullandın.”

“Bu doğru değil. Siz canım ciğerimsiniz benim. Aradım ama cesaretim yoktu seninle konuşmaya. Sesini duymakla yetindim.”

“Bilinmeyen numaradan arayan sendin demek” diye geçirdi Nisan usundan.

“Karşına içkiden temizlenmiş, tamamen arınmış olarak çıkmak istedim. Senin istediğin gibi tedavi görmeye başladım.”

“Siroz olana kadar beklemek zorunda mıydın Fecri? Ya da bizi toz duman edip savurana kadar.”

“Yeniden başlayabiliriz.”

“ Yeniden mi? Hala ağzın alkol kokuyor.”

“Ben çabalıyorum.”

“Çabalamalısın. Hastalığını yenmek için. Kendin için.”

“Sizsiz olmaz.”

“Bunları konuşmak için çok geç.”

“Seni seviyorum Nisan neden geç olsun ki?”

“Bunu bana mı soruyorsun Fecri? Her şeyi, tüm güzellikleri yok eden sen değil misin hayatımızdan. Ben elimden gelen sabrı, fedakârlığı yaptım ama çok yoruldum.”

“Özür dilerim Nisan. Söz veriyorum bundan sonra.”

“Bundan sonra olmayacak Fecri. Fulya’yı istediğin zaman görebilirsin hepsi bu kadar.”

“Hayır… Hayır…” diye sesini yükseltti Fecri.

“Gitsen iyi olacak.”

“Seni, kızımız almadan bir yere gitmem.” diyerek bahçenin demir kapısını itekledi ve içeri girdi Fecri.

“Git hazırlan hemen. Gidiyoruz.”

“Ben hiçbir yere gitmiyorum.”

Kendini kaybetmiş gibiydi Fecri. Nisan’ın omuzlarından tutarak sarsmaya başladı.

“Sana git toparlan diyorum. Sağır mısın?

“Bırak beni… Bırak.”

Suphi ve Kenan yerlerinden fırladılar.

“Baba yapma. Anneme vurma.” diyerek ağlamaya başladı Fulya.

Omzuna yapıştı Suphi eski damadının.

“Pis serseri bırak kızımı.”

Emel koşarak Fulya’nın yanına gitti.

“Korkma canım.”diyerek sarıldı küçük kıza.

Silkeledi kayınbabasının elini Fecri. Yaşlı bedeni savruldu Suphi’nin. Kenan’a çarptı.

“Babacığım.” diye haykırarak yanına kıvrıldı Nisan.

“Sen ne yaptığını sanıyorsun?” diye kükredi Kenan. Gözlerinin önünde Nisan’ı ve babasını hırpalamasını hazmedememişti. Yumruğu havada dondu kaldı Nisan’ın “Yapma Kenan.” sesiyle.

“Adiler… Şerefsizler… Sizin yüzünüzden boşandık. Tanıklık etmeseydiniz ertelenecekti dava. Ama niyetiniz belliymiş. Karıma, kızıma sahip çıkmak içinmiş. Koşa koşa gelmişsiniz hem de benden önce. Şerefsizler…”

“Ağzını topla Fecri.” derken daha fazla dayanamadı ve sıktığı yumruğu indiriverdi Fecri’nin yüzüne.
Allah’tan Fulya’nın yüzü Emel’in göğsüne gömüktü de bu manzarayı görmemişti.

“Senin bize laf söylemeye hakkın mı var? Kendi annen bile boşanman için tanıklık etti.”

“Annemi karıştırma.” derken dudağının kenarından akan kanı silmeye çalıştı Fecri.

“Lütfen git buradan Fecri. Dostça ayrılalım. Fulya için.”derken sinirden titriyordu ayazda kalmış sarı bir yaprak gibi Nisan.

“Fulyyaa… Kızım gel yanıma. Hiç özlemedin mi babayı?”

Korkudan tir tir titriyordu küçük kız. Bir hışımla Emel’e doğru ilerledi ve kızını alıverdi kucağına.

“Güzel kızım özlemedin mi babanı?” diyerek yanağına küçük bir öpücük kondurdu.

“Baban seni çok özledi ama.”derken kızının korku dolu hıçkırıklarına aldırmadan havaya kaldırıyor “Baban seni çok özledi.” diye tekrarlıyordu.

Fulya’nın “Korkuyorum baba. Aşağı indir beni.” haykırışları o kadar cılız çıkıyordu ki Fecri duymuyordu bile.

“Niye daha önce düşünemedim ki… Tabii ya. Fulya benimle gelirse Nisan da gelecektir.” düşüncesiyle gözleri parladı Fecri’nin. O kadar çabuk çıktı ki bahçe kapısından aklına gelen bu fikirle. Mıhlanmış kalmış gibiydi herkes yerinde. Ancak arabanın kapısını açıp kızı arka koltuğa oturtup direksiyon koltuğuna yerleştiğinde ne olduğunun farkına varabildi Nisan. Koşmadı, uçtu sanki arabanın olduğu yere ama kapıları kilitlemişti Fecri.


“İstersen gelme.” dedi Fecri pis pis sırıtarak ve gaza bastı tüm gücüyle.

Elleriyle arabanın camına vuruyordu Fulya “Anneciğim kurtar beni. Gitmek istemiyorum”. diye.
 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..