Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '09

 
Kategori
Öykü
 

Artık farketmez- 27.bölüm

Artık farketmez- 27.bölüm
 

"RESİM:ALINTI"


“Ey hayat uzat ellerini
Düşenin de dostu olduğunu
Göster onlara kadere inat.
İnandır yaşanacak şeyler kaldığına.”

Kenan hastanede kalmıştı hem işlemlerle ilgilenmek hem de Suphi Bey’in yardımına koşmak için. Emel ile Nisan’ı eve göndermişti. Ama içi hiç rahat değildi. Böyle bir günde Nisan’ın yanında olmak, yaralarını sarabilmek istiyordu.

Nasıl bir gündü bu böyle. Bir anda her şey allak bullak oluvermişti. Hepsi perişan halde idiler. Neyse ki Suphi Bey’in durumu iyiye gidiyordu. Kalp spazmını atlatmıştı ama hiç değilse yirmi dört saat gözetim altında kalması gerekiyordu.

Gözlerini açar açmaz torununu sormuştu Suphi acaba ümidiyle. Ama aldığı cevap aynıydı.

“Allah’ım işine karışmak haddim değil ama benden alsaydın da canımı Fulya’ma verseydin.”diyerek ağlamaya başlamıştı.

“Lütfen kendinize gelin Suphi Amca. Daha tam iyileşmediniz. Üstelik… Siz de kendinizi koyuverirseniz Nisan nasıl kalkacak ayağa?

“İşte hep bundan korkmuştum. Ölmekten değil kızımı tek başına bırakmaktan. Şimdi yapayalnız.”

“Olur mu siz varsınız… Bizler varız.”

“Ben bu acıyla çok yaşama oğlum.”

“Söylemeyin böyle.”

“Kızım yaLnız, yapayalnız. Bir tek sen varsın Kenan. Ona sahip çık, kolla.”

“Elbette Suphi Amca. Başka türlüsü mümkün olabilir mi?”

“Söz ver bana Kenan. Kızımı koruyup kollayacağına söz ver. O bu ızdırapla kolay kolay kalkamaz ayağa.”

Kenan Suphi’nin buruşuk elini aldı avucunun içine.

“Söz veriyorum baba.” dedi.

“Söz veriyorum.”

“Teşekkür ederim oğlum artık içim rahat “derken gözleri parladı Suphi’nin.

Bahçe kapısında durdu bir müddet Nisan. Birkaç saat önce yaşadıkları tek tek gözlerinin önünde canlandı.

“Şurada oturmuş babamla Kenan’ı seyrediyordu. Çok değil daha birkaç saat önce.”

“Yapma Nisan.”

“Babamın söylediklerini tekrar ediyor, eğleniyordu.”diyerek girdi bahçe kapısından içeri. Çiçek dürbünü oturduğu sandalyenin ayağının yanına düşmüştü. Eğildi aldı Nisan.

“Ne çok severdi çiçek dürbününü. Kenan’ın doğum günü hediyesiydi biliyor musun?”

“Gel içeri girelim. Biraz dinlen.”

“Dinlenmek istemiyorum Emel. O kadar çok canım yanıyor ki… Fecri kâbus gibi çökmeseydi üzerimize şimdi Trilye’ye de olacaktık. Ben… Ben… Kızımın cenazesi için hazırlanmışım meğer.” diye haykırırken gözyaşları çağıldıyordu göz pınarlarında.

“Acım çok kuvvetli. Bugüne kadar yaşadıklarımı acı sanmışım meğer. Ciğerim yanıyor Emel, ciğerim. Ben nasıl dayanacağım Fulya’mın yokluğuna. Saçlarını tarayamayacağım… Gül kokulu tenini koklayamayacağım. Güzel yüzünü öpemeyeceğim bir daha.”

“Çok üzgünüm Nisan. Keşke zamanı geri getirebilsem ama sen de biliyordun ki mümkün değil.”

“Biliyorum. Gözümü her kapadığımda o vahşet görüntülerin defalarca kez gözlerimin önünden geçeceğini. Biliyorum… Kızımın asla yanımda olamayacağını… Ben doğduğum, büyüdüğüm bu topraklara kızımı gömmek için gelmişim Emel.”

“Ah… Nisan… Yapma ne olur.” derken sımsıkı sarılmıştı arkadaşına. Gözyaşları birbirlerine karışmıştı.

“Bu eve nasıl gireceğim? Eşyalarına, oyuncaklarına nasıl dokunacağım? İçim yanıyor Emel, içim yanıyor. Ben cayır cayır yanarken yavrum o soğuk yerde üşüyor.”

“Ağla bir tanem ağla.” diyerek arkadaşının saçlarını okşadı anne şefkati ile Emel.
“Bir parça huzur için gelmiştim Mudanya’ya. Bir parça huzur.”

……………………..

Bomba gibi düşmüştü haber Ankara’ya. Afife perişandı. Hemen yola çıktı cenazeyi almak için. Oğlunu o topraklarda bırakamazdı. Ankara’ya getirip aile mezarlığında vermeliydi toprağa.

Rüçhan arkadaşının ölümünden çok hurdaya dönen arabasının yasını tutmuştu. Ve o arabanın içinde kendisi olmadığı için şükretmişti.

Torununun cansız bedenini morgda görmüştü Afife. Nisan asla karşılaşmak istememişti eski kayınvalidesiyle. Fecri ile vedalaşmıştı o da Afife’nin Fulya ile vedelaştığı gibi morgda. Hakkını helal etmiş, affettiğini söylemişti. Sonra da çıkmıştı yanından.

Suphi toparlanmıştı kızı için. İlaçlarla ayakta duruyordu ama iyiydi. İkide bir de “ İyi ki varsınız çocuklar siz olmasanız biz ne yapardık. Allah sizden razı olsun.”deyip duruyordu.

Emel de, Kenan da pervane olmuşlardı biraz olsun acılarını dindirebilmek için etraflarında. Cenaze ve hastane işleriyle yakından ilgilenmişti Kenan. O gün gelip çattığında Fulya’yı toprağın içine koyduklarında Ankara’da da Fecri toprağa veriliyordu. Küreklerle toprak atılırken kızının üzerine ayakta güçlükle duruyordu Nisan. Emel koluna girmişti. Suphi elindeki küreği Kenan’a verdi. Bir süre sonra defin işlemi bitmişti. Hoca duayı okuduktan sonra gitmişti. Nisan çömeldi küçük mezarın başına. Elindeki fulyaları serdi toprağın üzerine. Vedalaştı yavrusuyla.

“Kızımı aldın benden Fecri. Artık sana emanet. Ona iyi bak.” diyerek doğrulmaya çalıştığında başı döndü, gözleri karardı. O ana kadar kendini kontrol etmeyi başarmıştı ama artık gücü tükenmişti. Yememiş, içmemiş neredeyse hiç uyumamıştı. Sakinleştirici almak istememiş, her şeyi yaşamak istemişti ama yorgun cüssesi daha fazla dayanamamıştı. Sendeledi ve yığılıverdi olduğu yere.

Emel’in “Abi. Nisan.”demesiyle koştu Kenan.

“Kızım… Nisan’ım.”

“Nisan… Nisan... Aç gözlerini.” diyerek bileğini kavradı.

“Nabız normal. Yorgunluktan olmalı.” diyerek kucakladı kızı.

“Merak etme baba. Bir şeyi yok.”dediğinde başıyla “tamam “dedi Suphi.

“Emel direksiyona sen geç.”diyerek arka koltuğa yatırdı Nisan’ı. Kendide yanına oturdu. Suphi Bey de ön koltuğa oturunca kontağı çevirdi Emel. Gözleri küçük mezara kaydı.

“Rahat uyu Fulya.”diye mırıldandı gaza basarken.

Eve geldiklerinde hala kendine gelmemişti Nisan. Sürekli gözü üzerindeydi Kenan’ın. Yükselen ateşini kontrol altında tutmak için sirkeli buzlu suyun içinde sık sık ıslattığı havluyu alnına koyuyor. Sirkeli suyla bileklerini, eklem yerlerini ovalıyordu.

“Sen bir çorba hazırla prenses.”

“Artık bana prenses deme Abi. Prensesimiz yok çünkü. Çok uzaklarda.”

“Ben yaparım çorbayı.”diyerek kalktı Suphi.

“Aman Suphi Amca olur mu hiç. Ben hazırlarım iki dakikada.”

“Yayla çorbasını sever Nisan.”

“Tamam yayla çorbası yaparım o zaman.”

…………………..

Emel durumu telefonla başhekime anlatıp bir süreliğine senelik iznini almıştı. Nisan’ın izni bittiği için durumu göz önünde bulundurularak üç ay kadar ücretsiz izin kullanması uygun görülmüştü. Kenan hafta içi Ankara’da, hafta sonu Mudanya’daydı. Nisan’ın yanında kardeşi olmasa dönemezdi ya Ankara’ya. Orada da onu bekleyen pek çok sorumluluğu vardı. Günde kaç kere arıyordu, kaç kere konuşuyordu Nisan ile sayısını o bile unutmuştu.

Zaman çabuk geçiyordu. Nisan da Suphi de eski canlılıklarına kavuşamıyorlardı bir türlü. Ev çok sessizdi. Zaman zaman Nisan’ın hıçkırık seslerini işitiyor kahroluyordu Emel. Az konuşan, hiç gülmeyen bir hale bürünmüştü Nisan. Gün boyunca ya salonda ya da bahçede saatlerce oturuyordu.

Çok üzülüyordu kızının bu hallerine Suphi. Ama elinden de bir şey gelmiyordu. Öte yandan Emel ile Kenan perişan oldu diye üzülüyordu. Böyle olmuyordu her hafta sonu gelip hafta başı dönmek zordu. Nereye kadar bu şekilde devam edebilirlerdi ki. Nisan’ın bir an önce toparlanmasını ve hayat kaldığı yerden başlamasını istiyordu Suphi. Kızının mutluluğunu dünya gözü ile görmek ölecekse de bundan sonra ölmek.

Nisan kızına bir an önce kavuşmak maksadıyla intihara teşebbüs etmiş ama Emel çabuk fark ederek olaya müdahale etmişti. O günden beri bir an olsun gözünü üzerinden ayırmıyordu. Arkadaşının bir an önce toparlanması için hemen her gün dualar ediyordu. O korkunç günden sonra Kenan da hiç rahat değildi. Bir müddet için kapatmıştı muayenehanesini ve Mudanya’ya gelmişti. Nisan’ı neredeyse hiç yalnız bırakmıyordu. İntihar fikrini kafasından silmesi için elinden geleni yapıyor. Konuşarak bir çeşit terapi uyguluyordu Kenan. İntiharın dinimizde çok günah olduğunu defalarca hatırlatıyordu. Nisan kendisi için endişelendiğini biliyordu. Sonunda onu rahatlatmak için “ Söz veriyorum bir daha aklımın köşesinden bile geçmeyecek. Asla denemeyeceğim Kenan. Endişelenme artık.” demişti.

“İşte buna çok sevindim Nisan” diyerek şefkatle kucaklamıştı kızı.

Zaman akıp gidiyordu ama daha derinlerde kuyular kazarak. “En iyi ilaç zamandır” diyordu Kenan. Ama her yeni gün hasretini, özlemini daha da büyütüyordu Nisan’ın. Eve, bahçeye sığamaz olmuştu son günlerde. Her sabah kızının kabrinin başına gidiyor, dualar ediyor, konuşuyordu onunla. Kenan’da eşlik ediyordu bu ziyaretlere. Sonrasında sahil boyunca uzun yürüyüşler yapıyorlardı.

Bazen susuyor hiç konuşmuyorlardı. Biliyordu ki Kenan böyle anlarda kendi kendiyle konuşuyordu Nisan. Müdahale etmiyordu ona, içinde halletmesi, zihnini berraklaştırması gerekiyordu çünkü. Bu bir nevi kendi kendini tedaviydi, acıyla başa çıkmayı öğrenme. Yürümekten yorulduklarında bir banka yoksa kayalıkların üzerine oturuyor saatlerce maviliğe dalıp gidiyorlardı sanki deniz tüm sıkıntıları alacakmış gibi.

Kenan artık kendini toparlaması, bir şeylerle ilgilenmesi gerektiğini, işe başlamasının iyi olacağına düşünüyordu Nisan’ın. Ancak bu şekilde hayata yeniden tutunabilirdi. Emel ile konuşmuştu bu konuda. İlk adımı kardeşi atacaktı.
Abisiyle kararlaştırdıkları gibi Başhekimin artık işe başlamaları gerektiğini bildiren telefonundan bahsetti arkadaşına o sabah Emel. Lakin bu teklife sıcak bakmadı Nisan. Değil işe başlayacak kolunu kıpırdatacak hali bile yoktu. Tüm enerjisini kızı ile toprağa vermişti sanki.

“Bir de ben konuşayım” demişti Kenan olumsuz cevap alınca Emel. O sabahta Fulya’nın kabrini ziyaret etmişlerdi birlikte. Sonra da sahil boyunca yürümeye. Yorulup da oturduklarında iskeleye “Emel bu sabah konuştuklarınızdan bahsetti Nisan.” diyerek söze girmişti Kenan.

“Evet. Başhekimin işe başlamamızı bildiren mesajından bahsetti.”

“Ben iyi olur diyorum senin için.”

“Artık çalışmak istemiyorum Kenan. Bir an önce kızımın yanına gitmek istiyorum.”

“Bunları konuşmuştuk Nisan. Sen güçlü bir kadınsın. Nelerin üstesinden geldin.”

“Onlar farklıydı.”

“Haklısın ama ölenle ölünmüyor. Benim de içim yanıyor Fulya için ama hayat devam ediyor. Kendini toplaman lazım. Hem sen böyle yiyip bittirirsen kendini, kadere isyan edersen huzur içinde olamaz Fulya.”

Son cümleyi tarttı kafasının içinde Nisan.

“Ben… Kimin için toparlanmalıyım Kenan? Tutunacak hiçbir hedefim yok.”

“Önce kendin için. Sonra… Suphi Amca’yı görmüyor musun? Sen böyle yaptıkça o da perişan oluyor.”

“Babacığım.” diye fısıldadı.

“O da çok acı çekiyor.

“Görüyorsun ya yalnız değilsin. Emel ve ben de çok acı çekiyoruz. Sizleri böyle gördükçe kahroluyoruz. Çabalarımız sonuç vermeyince çok üzülüyoruz.”

“Size de çok yük olduk. İşinizden gücünüzden alıkoyduk.”

“Şikâyetçi değiliz Nisan. Yeter ki sen topla kendini.”

Boş gözlerle baktı Nisan.

“Bana bak Nisan. Gözlerime bak. Ve artık gör seni ne kadar sevdiğimi.”

Gözlerine şaşkınlık yerleşti Nisan’ın. Üzerindeki mavi şile bezi bluzun rengi yanaklarına vurmuştu sanki.

“Seni hep çok sevdim. Fecri ile evlenmeden önce, evlendikten sonra. Evleneceğini öğrenince buralarda duramadım, Amerika’ya kaçtım.”

“Neler söylüyorsun Kenan?”

“Seni ne kadar sevdiğimi söylüyorum. Eğer sende istersen… Ben seninle evlenmek istiyorum.”

Kenan’ın sesi alçaldı Nisan’ın kulaklarında. Fulya belirdi gözlerinin önünde. Sıcacık sokuldu annesinin göğsüne.

“Ben Emel Ablamı da, Kenan Amcamı da çok seviyorum. Sen de seviyor musun?” diye sordu tıpkı o gece olduğu gibi.

“Tabii. Seviyorum.”

“O zaman… Evlenecek misiniz Kenan Amcamla?”

Kenan’ın “Hemen cevap verme. Beklerim.”sesiyle geri geldi gittiği yerden.

“Kenan…”

“Hemen cevap verme Nisan. Düşün biraz ama duymayı beklediğim cevap…”

“ Ben dul bir kadınım. Tükenmiş, bitmiş. Sana verebileceğim hiçbir şey yok.”diyordu ki cümlesini tamamlamasına izin vermedi Kenan.

“Sevgin de mi yok Nisan? Hiç mi bir şey hissetmiyorsun bana karşı?”

Bakışlarını kaçırdı Nisan.

“Eğer yüreğinde bana bir sevgili, bir eş olarak yer yoksa… Abi gibi, baba gibi kalırım hayatında. Bugün olduğu gibi dost olarak.”

Birkaç saniye süren sessizliği Nisan’ın “Biliyor musun Fulya ne demişti?” sorusu bölmüştü.

“Ne demişti.”

“Babasıyla boşandığımızı söylediğimiz o gece. Seni ve Emel’i çok sevdiğini söylemişti. Sonra da Kenan Amcamla evlenecek misiniz diye sormuştu. Canım kızım benim. Benim göremediğimi o küçücük gözleriyle görmüş çok önceden.”

“Fulya’da onay verdiğine göre… Senin cevabın ne olacak Nisan? Elimi tutup ayağa kalkacak mısın yeni bir hayata başlamak için?”

Kısa bir tereddüt yaşadı Nisan içinde. Geçmişiyle vedalaşır gibi bir hal vardı gözlerinde. Birkaç dakika bir asır gibi geldi Kenan’a. Duymayı korktuğu cümleleri seçiyor olmazdı değil mi Nisan? Elini uzattı cevabı kolaylaştırmak için.

“Var mısın elimi tutmaya ve hiç bırakmamaya?”diye sordu yeniden. Gökyüzü mavi mavi ışıldadı gri bulutlar yok olurken gözlerinden.

Kendisine uzanan eli tuttu Nisan. İlk defa gülümsedi aylardan sonra.

“Varım.” dediğinde dünyalar Kenan’ın olmuştu. Kızın cılız parmaklarını dudaklarına götürdü. Usulca öptü.

“Söz veriyorum sana yaşadığın tüm olumsuzlukları unutturacağım.”

“Biliyorum Kenan.” diyerek başını göğsüne yasladı küçük bir kız çocuğu gibi. Kalp atışlarının ahengine bıraktı yorgun bedenini. Gözlerini kapattı güvenli kollarda huzurla. O an bir ışık huzmesinin içinde belirdi Fulya “İşte böyle anneciğim. Ben şimdi çok muyluyum.” diyerek el salladı ve tarifi imkânsız bir mavilikte kayboldu. Gözlerini araladı Nisan. “Teşekkür ederim güzel kızım.” diye geçirirken usundan Kenan sevgiyle okşuyordu saçlarını.

.... SON... SON... SON... SON...

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..