Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '10

 
Kategori
Futbol
 

Asırlık hareketler bunlar

Asırlık hareketler bunlar
 

www.fenerbahce.org


Güzel ülkemizde oynanan maçlarda durulması gereken 1 dakikalık saygı duruşlarının nasıl gerçekleştiklerini hepimiz az çok bilmekteyiz. Kural gereği müsabaka hakemi saatini ayarladıktan sonra düdüğünü üfler ve 1 dakika boyunca herkes ayakta hazır ol pozisyonunda sessizce durur. Oysa bizim ülkemizdeki ‘saygı duruşu’ kılık değiştirerek ‘slogan atma duruşu’na dönüşür aniden.

Hafta içindeki Ziraat Türkiye Kupası yarı finalin ilk ayağında mabedimizde Manisaspor’u ağırladığımız maçta, merhum Başkan Sayın Özhan Canaydın anısına durulması gereken saygı duruşunun nasıl olacağı merak konumdu açıkçası. Acaba hakemin düdüğüyle gelen sessizliği fırsat bilip, yine maçla uzaktan yakından ilgisi olmayan yerlere naralar mı fırlatılacaktı, yoksa bu kez sessizce durup saygı duruşunun kuralı eksiksiz yerine mi getirilecekti? Bu merak kafamın içinde volta atarken hakemin düdüğünün ardından derinlerden bir alkış sesi duyuldu. Benzine kibrit çakarcasına o alkış sesi parladı ve tüm Saracoğlu tribünlerini sardı. O an tüylerimin diken diken olduğunu ve kirpiklerimde tuzlu bir gözyaşının yanaklarıma düşmemek için çırpındığını hissettim. Saracoğlu ahalisi olarak saygı duruşunun esasında nasıl olması gerektiğinin altını çizerek yapmıştık yine yapacağımızı. Üstelik bu daha öncesinden planlanıp, organize edilen bir şey değildi. Hani sol yanımızda taşımakla yükümlü olduğumuz organımız var ya, işte tam oramızdan kopup gelen bir davranıştı.

Manisaspor kalecisi Orkun’un Guiza’ya, Deivid’in ise doğacak olan bebeğine hediye ettikleri iki golle 13 Nisan’da Manisa’daki rövanşa 2-0’ın verdiği avantajla gidilecek olması bu maçın diğer güzelliğiydi şüphesiz. Sergilenen futbol 4 gün sonrasındaki derbiye kafa tutamasa da, vasattan halliceydi. Emre’nin şanssız bir biçimde sakatlanıp oyundan çıkışı, dahası; derbide giyeceği formayı tehdit edişi her renktaşım gibi beni de yutkundurmuştu. Karşı tarafında durumu farksızdı hani. Onlarda da Arda sıkıntısı yaşanıyordu. Dev derbiye doğru baharda açan yeni yetme papatyalar bu defa Emre ile Arda için yoldurdular yapraklarını tüm spor bültenlerinde “oynayacaklar mı, oynayamayacaklar mı?” şeklinde. Ve sonunda haftalar öncesinden dillere düşen 28 Mart, ait olduğu takvimlerden koparıldı yaprak edasıyla. Arda ilk 18’de kendine yer bulurken, Emre Ali Sami Yen’e dahi götürülemedi.

Maça satırlarımı kaptırmadan önce PFDK’nın o anlaşılması güç kararını yorumlamak istiyorum sevgili okur. Hatırlarsanız geçen hafta kağıt yetmezliğinden değinememiş, bir hafta sonrasına asist yapmıştım konuyu. Ülkemizdeki futbol kuralları, kitabına göre delikanlıca uygulanabilseydi şayet; Pazar akşamı oynanan derbi seyircisiz oynanmalıydı. Fakat dünyanın sayılı derbilerinden olan Galatasaray-Fenerbahçe maçını seyircisiz oynatmaya yürekleri yetmeyenler, sahaya atılan yabancı maddeleri, tribünden dövülerek aşağı atılan bir insandan daha değerli kılarak para cezasını uygun gördüler ezeli rakibe. Çizme futbolunda, adı şikeye karışan takımın adı her ne olursa olsun gözünün yaşına bakılmaksızın bir alt lige düşürülürken, Türk futbolunda değil iki maç hükmen yenik sayılanın küme düşmesi, sahaya yabancı madde atmanın cezası seyircisiz oynatma, insan atmanın yaptırımı ise sadece para cezasıymış bunu öğrenmiş olduk. Kâğıdımın yine göz kırpmaya başlaması biteceğinin habercisi. Merhum Başkan sayesinde tarihinde ilk kez Ali Sami Yen’de alkışlanan takımımızın 1-0 kazandığı derbiden söz etme zamanı artık. Çubuklu formamızın tünelin ucundan görünmesinin ardından yuhalamaya, ıslıklamaya hazırlanan dudaklar yutkunarak yerini alkışlara bırakıyor. Alkışlandığı için kısa bir şaşkınlık yaşayan ve Ali Sami Yen Stadı çimlerine ilk defa ayak basan oyuncumuz Andre Santos nereden bilebilirdi ki kerametin kırmızı kramponları yerine taşıdığı pankartta olduğunu. Hatırlıyorum da, vakti zamanında 100’üncü yılımızı kutladığımız sezon şampiyon kadromuzla çıktığımız Ali Sami Yen çimlerinde spor bayramına rağmen sulanmışken, bu defa alkışlanmak her şeye rağmen güzeldi doğrusu. Üstelik üstümüze hiçbir yabancı madde atılmadı bu kez, Alex’in sırtında patlayan su şişesini saymazsak.

Peki ben şimdi Ali Sami Yen tribünlerine sormak istiyorum. “Bizi alkışlamanız için, üstümüze yabancı madde atmayıp küfür etmemeniz için illa birilerinin ölmesi mi gerek?” Yazının finalini maçın hakemi Cüneyt Çakır’a ve ezeli rekabette asırlık hareketlere imzasını atan Volkan’a ayırmak istiyorum. İki kritik hatasının dışında iyi bir maç yönetti diyebilirim Cüneyt Çakır için, üstelik bu iki hatalı kararı skora direkt etki etmesine rağmen. Peki neydi bu iki kritik hatası? Dakikalar 18’i gösterdiğinde Alex’in pasında Guiza meşin yuvarlağı ağlarla buluşturmuşken bu gol ofsayt bayrağı engeline takıldı. Halbuki bu gol nizamiydi. Bir diğer hata ise 90’ıncı dakikada yaşandı. Lugano, yanlış hatırlamıyorsam Dos Santos’u ceza sahamız içinde düşürmesine karşın hakem pozisyonu devam ettirdi. Oysa bu da penaltıyı gerektiriyordu. Gelelim şu ‘asrın hareketleri’ diye tabir ettiğim Volkan’ın yaptıklarına. Maçın 90 +’sında Keita’nın dönerek vuruşunu fotoğraf çektirircesine çıkarışı nasıl takdire şayansa, yine oyunun son bölümlerinde meşin yuvarlağı kalçasıyla kontrol etmesi hoş kaçmadı. Bu hareketinden dolayı PFDK’ya sevk edilip edilmeyeceğini hep birlikte göreceğiz…
 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..