Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşk başkasını değil, kendinizi aşmanızdır!

Aşk başkasını değil, kendinizi aşmanızdır!
 

İki kişinin de çok istediği halde yapamadığı, söyleyemediği bir şeyi, karşınızdaki teklif eder diye, gözlerinin ta işçine bakın.

Belki doğru diye nitelendirdiğiniz an, o ândır.

Bazen yaşadığımız ânın büyük bir başlangıç olduğunu ancak yaşamın sonraki sayfalarını çevirdikçe öğreniriz. Bazense, kıymetini bilmediğimiz, her şeyi isteyen kibir ve açgözlülükle yaklaştığımız bir ânın, daha sonra değerini anlayıp, yaşamımızı karmakarışık edişini...

Geçmişte kaybolduğu için üzüldüğümüz o ândan bir tane daha olmayabilir.

Oysa iki kişinin birlikte içinde varoldukları ve birbirlerini paylaşabildikleri tek bir an, belki hayat boyunca hatırlanmaya değecek bir ışıltıyla aydınlatacaktır hayatımızı.

Aşk en çok muhteşem ânlarla birlikte varolur ve yüreğinde taşıdığı ışığı, yaratım gücünü iki insan kabul ederse, büyük bir tutkuyla büyür. Kişisel hayatta olduğu kadar, toplumsal hayatta da, tutku, bir kopuştur. Fromm’a da göz kırparsak, özgürlüğe kaçıştır!...

Aşk tutkuyla iç içe geçerek, yüreğinin sesine uyduğu sürece, sezgili ve keskin görüşlüdür. Bazen açıkça ortaya çıkan, bazen de gizliden gizliye süren, ileriyi görme ve sezme yeteneği vardır.

Aşkın güçlendirdiği sezgi, aklın efendisidir çoğu zaman. Tutku, keskin görüşü ve duyumsama yeteneğiyle öylesine sözler söyler ki bize, duyabilenlerimize... Söyledikleri, dostlarının ya da düşmanlarının ta yüreğine işler...

Güldürür, coşturur, hazların en büyüğünü yaşatır, kederlendirir, kıskandırır ya da kızdırır...

Ama aşk ve tutku, mutlaka bir iz bırakır.

İki sevgiliye, “bizden daha fazla mutlu olacak iki kişi yoktur” dedirten güç, küçük parçalara ayrılmış hayatlarımızı da bütünleştirir ve büyütür. Anlam ondadır, tıpkı bütün engelleri aşma gücünü verdiği gibi.

Tutkusu ve coşkusuyla aşk, bireysel, kültürel, dinsel, siyasal, toplumsal kodları kırar, sınırları olabildiğince kırar ve en masum isteklerimizi bile alevlendirerek, yakabilir.

İçindeki aşma gücüyle, bazen kendi “korku” kaynağı olur, bilinmezden ve dönüşümden gelen korku... Böyle bir durumda “teslimiyet”, bizi daha yukarılara, tadılmamış heyecanları tatmaya, bilinmedik hazları keşfetmeye ve daha önce hiç yaşanmamış anları yaşatmaya başlatır.

İçimizdeki kapıları açmak gerekir... Biz kapıları açınca, kıymetini bileceğimiz anlar da bize gelir. Ve bunu bir kere bile söyleyebileceğiniz birini bulmuşsanız, bunu bir kere bile hissetmişseniz, zamanla birlikte akarsınız... Zamanla birlikte ve tüm engelleri aşarak...

İnsanlara bütün engelleri aştıran aşktır. Ve bütün engelleri aşmak için, duyguların büyüklüğü ya da çokluğu değil, devamlılığı önemlidir! Aslolan budur...

İnsan tutkularına gösterdiği bağlılıkla, özenle kendini geliştirme, kendini aşkınlaştırma imkanına kavuşabilir. Bize verilenleri kibirle, açgözlülük ve şımarıkça reddetmediğimiz zaman, elimizden tutarak bize “daha” diyebilmenin bahçelerini gezdirir.

İşte o zaman, elimizde kıymeti bilinmemiş büyük anlar, “gurur ve aptallıklar” yerine, her günümüzü, sözümüzü, davranışımızı “sanata” dönüştüren bir simya kalır...

Kurtuluş, kurtuluşu fark etmeye bağlıdır.

...Ve bakmayı, görmeyi unuttuğumuz gün, keşfetmeyi de unuturuz. Bunları unuttuğumuz gün, önce çürüdüğümüz, sonra da öldüğümüz gündür.

Zamanın akan boyunduruğunu kırıp, onunla “bir” olup akabilmenin, sınırları aşabilmenin, cesaret edip keşfetmeye başlamanın yoludur tutku.

O bir sanattır ve şimdiye kadar çok az varoluş anında “kendimiz için bilerek ve isteyerek” kullanılmıştır.

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..